Mülksüzler için bahane kalmadı!

Bir kitaptan tam da en canalıcı yeri nedeniyle uzak durulabilir mi? Eğer o canalıcı yer içi boşaltılmaya açık kılıyorsa kitabı, kitabın en incinebilir yanını oluşturuyorsa ve zamanın ruhu bu korunaksızlığı istediği yöne çekip çevirebiliyorsa uzak durulabilir.

Mülksüzler, bu anarşist ütopya, içinde yer alan bir söz dizisi nedeniyle, en canalıcı yerinden korunaksızlaştırılmış bir kitaptır. “Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak.” demektedir bu vurucu söz dizisi. İlginçtir ama pek dile getirilmemekle birlikte okuyucuya köklü bir çağrıda bulunan bu söz dizisi, devrim yapmaya çalışmayı bırakın devrimin hülyasından bile kaçırılan bir nesil için kolay ulaşılır bir çıkış noktası sunuvermiştir. Bir bahane olmuştur, özenle politik olandan uzak tutulan ve kalan bir nesil için.

Çünkü vurucu bir slogan olarak kitabın arka kapağına da çıkarılmış olan ve kitapla ilgili hemen hemen tüm yazılarda, değinilerde de kendisine yer bulan bu söz dizisinin vurgusu devrimin yapılamayacağı üzerine yoğunlaştırılıyordu. Dost sohbetlerinde, meraklı arayışlarda, yeniyi öğrenme telaşlarının içinde ve onca kötülüğün ortasındaki sıkışmışlıkta, devrim yapılamayacağına ama olunabileceğine dair bu aforizma hemen alıcı buluyordu.

Ardından da “devrim olmak” nihilist bir bahaneye malzeme yapılıyordu. Ebeveynleri tarafından umut dolu isimlerle adlandırılanlar, Mülksüzler’i okuyup devrimi arayan arkadaşlarına devrimin yapılamayacağına, sadece ve sadece devrim olunabileceğine dair nutuk atıyorlardı. Ayrıca nutuk atarken, aforizmalarıyla ilgili çok sıkı kanıtları da vardı: 68 kuşağı yenilmesi, ebeveynlerinin çektiği acılar, baskılar, bir zamanlar hızlı solcu olup sonra buldukları her köşeyi dönenler, asık suratlı sosyalizm vb. tüm bunlar devrimin yapılamayacağının kanıtlarıydı.

Sonra biraz daha büyüdüler ve hepsinin ayakları suya erdi. Yapmak kitaplarına girmemişti ya olmaktan da kurtuldular. Hâlbuki Mülksüzler hem devrim olmanın hem de devrim yapmanın kitabıydı. İkisi de biri olmadan eksikti. Ve kitabın okuyucuya sunduğu çağrı, sorgulama bir kimlik arayışından ziyade belki de başka bir yerdeydi. Ne yazık kaçırdılar!

Bülent Somay kitaba yazdığı sunuşta, Le Guin'in kitabı bir anlamda Dostoyevski'ye bir yanıt olarak kaleme aldığını belirtir. Çünkü Dostoyevski Ecinniler'de anarşistleri (devrimcileri) ‘bilinçsizce davranan’ karakterler olarak resmeder. Devrimciler gözü dönmüş, büyülenmiş, içine cin girmiş, yani huzuru, toplumsal uzlaşıyı bozan, kargaşacı tiplerdir. Le Guin ise Dostoyevski'nin insan olamamış anarşistlerinin karşısına insan kalmak için çorak bir gezegene göç etmiş anarşistleri çıkarır.

Roman iki farklı dünya, iki farklı gezegen, iki farklı düşünce sistemi, toplumsal yaşantının iki farklı örgütlenme biçimi arasında geçen bir yolculuğun, hatta bu ikisi arasındaki bir arayışın, bir değer-kıymet bilme-bulma sürecinin romanıdır.

Anarres herkesin katılımına açık yönetsel aygıtların bulunduğu, paylaşımcı, dayanışmacı bir topluluğu barındıran ve özverinin gündelik bir norm olduğu çorak bir gezegendir. Romanın ana karakteri olan Shevek, Anarresli parlak bir fizikçidir. Uzay-zaman fiziğine dair fikirleri derinleştikçe yaşadığı çorak gezegendeki onca özveriye rağmen etraflarına inşa ettikleri, inşa edilmesine hiç de farkında olmadan izin verdikleri duvarlar bulunduğunu fark eder. Duvar Anarresliler’i tüm uzaydan ve özellikle de geldikleri yer olan Urras’tan ayırmaktadır.

Urras gezegeni ya da romanın temel karşılaştırma mekânı ve toplumu olan A-İo devleti ise eşitsizliğin kök saldığı ama kamufle edildiği, paketlendiği, ambalajlandığı, tüketimin yüceltildiği, bilimin savaşların ve silahların emrine koşulduğu bir ülkedir. Anarres ne kadar çoraksa, ne kadar kıtlık varsa Anares’te, doğa A-İo’da o kadar cömerttir ve göz boyayıcı bir bolluk göze çarpmaktadır.

Roman yolculuk ve karşılaştırma romanı gibi olmakla birlikte daha ilk cümlesinden itibaren bir duvarı sorguladığını anlatır okuyucuya: “Bir duvar vardı. Önemli görünmüyordu” diye başlar. Ama duvar bir semboldür, bir simgeleştirmedir ve esas sorgulanan uzlaşmadır, arada derede kalma halidir.

Kitapla ilgili yazılarda nedense atlanır ama Mülksüzler kapitalizmin zıttını temsil eden bir dünyadan gelen ve oraya ait olan Shevek'in uzlaşma olmadığını anlamasının kitabıdır. Duvar Anarres’i dışarıdan ayırmamaktadır, Anares dışını dışarıda bırakmaktadır.

Romana dair değinilerde devrimin anarşist karakteri öne çıkarılsa da kitap devrimi, ütopyayı bir üst katman olarak kurar. Altında ise uzlaşmacılık vardır. Uzlaşmacılığın kurutuculuğu vardır. Shevek, kendi toplumunun doğal düşünce sistematiğinin bir uzantısı olarak somut ve soyut duvarların, sınırların, engellerin yıkılması ve aşılması gerektiğini düşünmektedir. Bu nedenle uzay-zamanda yolculuğa izin verecek bilimsel buluşunu diğer dünya ile paylaşmak ve onları etkileyip Anarres ile Urras arasında iletişimi yeniden sağlamak üzere yola çıkar.

Bu anlamda soğuk savaş döneminin demokrat aydını gibidir Shevek. A-İo devletine ve toplumuna dair gerçeklikle bağları olmayan, gerçeklikten koparılmış tasavvurları vardır. İyi ve saf niyetlidir. Ama uzlaşma arayışı, iyi niyetliliği gözünü de kör etmiştir, aklını köreltmiştir. Bu anlamda aslında Shevek, 70li yıllarda reel sosyalizmi beğenmeyen ama kapitalizmin içinde direniş kuleleri inşa ettiğini düşünerek üreten burnu büyük, bencil, ego-santrik düşünürlerinin de bir temsilcisi gibidir. Hâlbuki uzlaşı yoktur. Üniversitede ya da başka bir yerde elde edilen bir pozisyonun bile bir karşılığı vardır: Farkında olarak ya da olmayarak satın alınırsınız. Shevek de aslında A-İo’daki sıcak karşılamanın ve ağırlanmanın ötesinde satın alınmıştır. Farkında olmadan. Bir satın alınma içinde olduğunu anlamasını sosyalist Thu devleti tarafından görevlendirilmiş bir ajan sağlar.

Farkındalığı sağlar sağlamasına ama Le Guin roman içinde Thu devletine ve toplumuna dair net bir tanımlama getirmemiş olmakla birlikte Mülksüzler bir reel sosyalizm eleştirisi olarak da değerlendirilir sürekli. Mülksüzler okumalarının üstüne hep reel sosyalizm eleştirisinin gölgesi düşer.

Kitabı daha derinlikli okuyanlar, devrim olmak/yapmak ikilemine takılmayanlar ve devrimde bir biçimde inat edenler dönerler, dolaşırlar, sonunda kapitalist devletin yanına sosyalist (elbette ki bürokratik ve asık suratlı) devleti dikerler ve ikisini birden anarşist ütopyanın karşısına konumlandırırlar: Devletçilere karşı devletsizler diye. Ne de olsa anarşistler (gerçek devrimciler) bir gezegene göç etmişlerdir, sosyalistler ise (devlet için devrimin ruhunu kurutanlar) kapitalistlerle aynı dünyayı paylaşmaktadır. Çünkü sosyalistlerin de derdi eninde sonunda bir devlet kurmaktır, devlet sahibi olmaktır, devlet yönetmektir. Bu nedenle örneğin Shevek'in gözünü kapitalist devletin kendisinden olan beklentilerine dair açmasını sağlayan Thu ajanı da zaten sadece ve sadece emirlerle hareket eden bir makinedir!

Kitap ise Shevek'in aklındaki uzlaşmayı yırtıp atmasından sonra başkalaşır. Öncesinde uzlaşma arayışının aktığı görkemli salonlar, yakın ilgi ve alaka vardır romanda. Uzlaşının iptaliyle birlikte mahzenler, kaçışlar, takipler, polis operasyonları başlar. Shevek’in canı yanar ve her şeyi keşfetmeyi düşündüğü Urras gezegeninin A-İo ülkesinden hiçliği keşfederek geri döner. Uzlaşma boş bir hayaldir ve duvar kendini korumak için bakidir. Devrim olmak da yapmak da ancak bu duvarın dışarıda tuttuklarıyla mümkün olabilmektedir.