Neden komünistlere oy verelim?

Yerel seçim günlerinde, partiler arası geçişkenlikler çok daha görünür hale geldi. A partisinin söylemi, B partisinin temsilcisinin ağzında hiç de eğreti durmuyor mesela. Program ya da ilkeler ortada olmadığından, bu partilerden herhangi birinin söyleyeceklerini önceden kestirmek de mümkün değil. Bugünün çıkarı ne gerektiriyorsa yapılıyor. Aynı tutumun bir uzantısı olarak, “kadınlara övgü” mesajlarıyla süsleniyor seçim günleri. Kadınlar o kadar yok ki yaşamlarında, bastıra bastıra övme ihtiyacı hissediyorlar.

AKP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi, İzmir’i mahallenin en güzel kızına benzetip “almayı kim istemez” diyerek yaptı açılışı. Ardından CHP adayı Tunç Soyer’den "uyuyan bir güzel var, öpücük bekliyor, öpeceğiz" geldi. Son olarak 8 Mart’ta Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, katıldığı bir paneli kastederek "Hanımlar ev ekonomisi soracaklar sandım. Bir sorular geldi. Eline su dökemeyeceğimiz maliyecilerin soramayacağı sorular sordular. Ekonominin detaylarına ne kadar vakıf olduklarına şaşırdım" diyerek övgüyü zirveye taşıdı.

Sorun bir kentin kadına benzetilmesinde değil elbette, sorun kadına ve kente bakışlarında. Zeybekçi sonradan “kadına değil kıza benzettim” diye itiraz ederek konuyu açıklığa kavuşturdu zaten. Mahallenin “temiz” kızları makbuldür onlara göre, beğendiklerini satın alırlar. Uyuyan güzeller, beyaz atlı prenslerini bekleyen saf kızlar ise daha modern olanlara göredir. Bir kentin güzelliğini ifade etmek için bile kadın, en edilgen haliyle kullanılır. Kadın ne kendi yaşamı ne de yaşadığı yer hakkında söz sahibidir. O kadını ya da kenti alacak olan da, uyandıracak olan da, öpecek olan da erk’tir.

Bayraktar’ın da ifade ettiği gibi kadınlardan beklenen, ev ekonomisi konusunda uzmanlaşmadır. Evin temizliği, yemeği, çarşısı, pazarı, çocuğu derken kadına başka vakit de kalmaz zaten. Övgü niyetiyle yaptığı şey aslında kadına biçtiği rolün, kadının toplumdaki konumunun ifadesidir.

Kadınların, patronlardan, gericilerden, düzenin yöneticilerinden gelecek övgülere ihtiyacı yok. Her gün en az bir kadın öldürülüyor bu ülkede, kadınlar can güvenliği istiyor, yaşayabilecekleri bir ülke istiyor. Şiddet yaşamlarından çıksın istiyor kadınlar. Bir minibüste yalnız kaldığında korkmak istemiyor, sokakta özgürce yürüyebilmek istiyor. Erkeklerle eşit şartlarda çalışabilmek ve üretebilmek istiyor. Ev işlerinin kölesi olmak istemiyor. Bedeni hakkında söz sahibi olmak istiyor. Kaç çocuk doğuracağına ya da çocuk doğurup doğurmayacağına karar verebilmek istiyor. Çocuklarına gelecek istiyor.

Yağmaya, sömürüye, yaşam alanlarımızın bir bir yok edilmesine göz yuman düzen partileri, kadınların bu haklı taleplerine de kulaklarını tıkıyor. Yok saydıkları kadınları, daha ucuza, güvencesiz, ağır koşullarda çalıştıranlar da eğitim hakkını elinden alan, çocuk yaşta evlendiren, zorla eve kapatanlar da onlar. Ve onlar tüm bunları yaparken, hepimiz aynı gemideyiz demeye devam ediyorlar.

Oysa biz biliyoruz, onlarla aynı gemide olamayız. Onların gemisinde emekçilere, kadınlara, gençlere, aydınlara, çocuklara yer yok. Ya katlanmaya devam edeceğiz yalanlarına ya da kendi yolumuzu çizeceğiz. Dünden bugüne sömürüye karşı emeği savunan, “patronlarla, gericilerle, katillerle aynı gemide değiliz” deme iradesini gösterebilen komünistler de var bu seçimlerde. “Eşitlik ve özgürlük için gelin birlikte mücadele edelim” diyen komünist kadınlar var. İnsan olduğumuzu unutturan, kötülük üreten düzenlerine mecbur değiliz.

Sadece insana yaraşır olan söylemi güçlendirmek için bile oy verilir komünistlere. Tüm bu karanlığın ortasında, aydınlık yüzleriyle umudu temsil ettikleri için oy verilir komünist kadınlara.