Bu bir çocuk istismarıdır!

Savaşın içinde miyiz, içerde ve dışarıda neler olup bitiyor, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle daha kaç kişi intihar edecek, bu depremler ne olacak?.. Tüm bu sorular ve yanıtsızlıklar içinde günler akıp giderken, on yaşında bir çocuk düşüverdi kucağımıza. Zihinleri daha az yoracak yeni sorularla değiştirdik gündemi. Hem üzerimize üzerimize gelen sıkıntıların arasında bir eğlenceydi, hem de aklı büyük muhatabımız aslında pek küçük olduğundan kolaydı…

Bu çocuk gerçek miydi yoksa her şey bir kurmaca mıydı? İndigo ve kristal çocuk kavramları en çok arananlarda üst sıralara çıktı sayesinde. Dünyamızı bu çocuklar mı kurtaracaktı? Yoksa kimilerinin iddia ettiği (aslında garip bir haz alarak sunduğu) gibi bir meczuba mı dönüşeceklerdi? Yere göğe sığdıramayanlarla karşılarındakinin sadece bir çocuk olduğunu unutup saldıranlar arasında çocuk, ezildikçe ezildi.

Geçmişte benzer tartışmalar dünyaca ünlü iklim aktivisti Greta Thunberg üzerinden de yapıldı. Greta’nın etki alanı düşünüldüğünde kendisine yönelen olumlu olumsuz duyguların da dozu anlaşılırdı elbette. Unutulan aslında onun bir çocuk olduğu ve pek çok şeye alet edildiğiydi. Tıpkı günlerdir izlediğimiz, büyükleri taklit eden tavırları ve konuşma biçimi, okuduğu kitapların sayısı ve ilgi alanları ile yaşıtlarından farklılıklar taşısa da aslında henüz on yaşında olan çocuk gibi.

Çocukların zeka düzeylerinin onları erişkinlerle boy ölçüşecek düzeye taşıması, duygusal olarak da erişkin düzeye zıpladıkları anlamına gelmez. Aksine özellikle zihinsel gelişimi önde giden çocukları, sıklıkla yaşıtlarından daha zorlu bir duygusal gelişim süreci bekler.

Sosyal medya burada tekrar etmek istemediğim pek çok acımasız yorumla dolup taşıyor. Koca koca insanlar üşenmemiş çocuk ve annesinin iletişimini taklit eden videolar çekmişler. Çocuğun giysileri hızlıca bir reklam aracı olarak kullanılmaya başlandı. Muhabirler sıraya girdi. Çocuk, tüm bilmişliğine rağmen giderek daha savunmasız ve şaşkın görünüyor.

Erişkin dünyası, çözemediği onca büyük mesele arasında bir çocuğu hırpalamakla meşgul. Bir insanın zeka düzeyini yetkili kurumlarda profesyoneller tarafından yapılacak olan testler olmadan bilemeyiz. Kesitsel olarak izlediğimiz hiç bir davranış bize kişiliğin bütünü ile ilgili veri sunmaz. Ötesinde yapılan her yorum, sınır ihlalidir.

Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği’nin çoktan bir açıklama yapmasını beklerdik. DSÖ’nün tanımı açık: çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlara çocuk istismarı denir. Çocuğun her türlü ticari çıkar için kullanılması da buna dahil. Bir çocuk, hepimizin gözleri önünde performansa zorlanmakta, rencide edilmekte, psikososyal gelişimi olumsuz yönde etkilenmekte yani istismar edilmektedir. Pek çok kişi de farkında olarak ya da olmayarak bu suça ortak olmaktadır.

Savaşların, ekonomik krizin, yeterli önlemler alınmadığı için hayatları alt üst eden afetlerin, iş cinayetlerinin, baskı ve şiddetin, tacizin, tecavüzün yaratıcısı olan bu kirli düzende “farklı" çocuklara düşenin de bu olması kaçınılmaz.

Alt tarafı kitap okumayı seven, farklı ilgi alanları olan bir çocuk var karşımızda. Olasılıkla kendisine uygun bir eğitim alamadığı için el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyor. Yaşıtlarıyla nasıl bir ilişkisi var hiç bilmiyoruz. Benzer özellikleri olan çocuklar, ilerleyen yaşlarında meczup oluyorlarsa eğer, bunun nedeni ilgi alanları değil onları yapayalnız bırakan düzenin ta kendisi.

Çocuklar, doğaları gereği güzeldir. Yaşamın tehlikelerinden korunsunlar diye. Ama bugün içinde yaşadığımız dünyaya yaptıklarımızı, hiç düşünmeden çocuklara da yapıyoruz; korumak bir yana, yutuyoruz, tüketiyoruz…

Başka yolu yok. Çocukların güzellikler içinde büyümesi gerektiğini düşünüyorsak bu çıldırmış gidişe dur diyeceğiz. Ya da insanlığımız tükenecek, yok olacağız…