Böyle olur AKP’nin sosyal medya şarlatanı

Son zamanlarda çektiği skeçlerle sosyal medyada dikkat çeken bir kadın var. Hesabın adı çok da önemli değil ancak binlerce takipçisi olduğunu belirtelim. Öyle bir gün aklına esmiş de milletle dalga geçeyim diye skeçler hazırlamamış; orası belli. Gündemi hiç sektirmiyor, nereye vuracağını biliyor.

Hilal Kaplan’la karşılıklı ‘retweet’leşiyorlar. En son birlikte yolculuk fotoğrafını paylaştı. Hilal Kaplan da onu “şahane yol arkadaşı” olarak tanımladı. Elini tutanlar ortada yani.

Skeçlerinde, sarıklı gerici avındaki CHP’liden yerli otomobile, Kanal İstanbul’dan Las Tesis eylemlerine ne ararsanız var. Modern, AKP karşıtı, laik kesim, hedef tahtasına oturtulmuş. Kendisi başrolde, eleştirdiği kesimden bir kadını oynuyor. Paralı olduğu her halinden belli olan ve elinde cep telefonu ile oturduğu yerden memleket kurtaranlardan birini canlandırıyor sıklıkla. Aslında ülke adına atılan pek çok değerli adımın, sırf Erdoğan yapıyor diye nasıl karşıya alındığı mesajını veriyor sonuç olarak. Bir de tüm bu karşıya almaların ne kadar temelsiz ve tutarsız olduğunu…

Hedef alınan “muhalif” kesimin de bu tip işlere bolca malzeme verdiği açık. İlkelerinden koparılmış, tarihselliğinden uzaklaşmış Atatürk aşkı, bugün karikatürize edilmeye çok müsait. Ya da sınıf bağlamından koparılmış, kadın-erkek emekçilerin sömürüsüne gözlerini kapatıp, düşmanı “erkek” ilan eden kadın mücadelesi…Bir de orta sınıf konformizmini ekleyin, alın size eğlencelik seyirler.

Las Tesis eylemlerini hedef aldığı skeçte; Erdoğan’a bir şey deme arzusu, bir kadının öldürülmesi haberiyle birlikte (neredeyse mutluluk içinde), nevrotik bir biçimde şarkı söyleme eylemine dönüşüyor. Her gün bir kadının katledildiği bir ülkede, bunu mizah konusu yapabilmek ve gülebilmek ayrı bir zihinsellik gerektirdiğinden biz gülemedik.

Toz kondurmadığı hükümet de yıllar sonra fark etmiş olacak ki kadınların öldürüldüğünü, yeni yıla girer girmez kadına yönelik şiddetle mücadele için bir genelge yayımlandı. İçişleri Bakanlığı’nca yayımlanan genelgede, kolluk kuvvetlerinin hizmet içi eğitimleri, şiddete uğrayan kadınların korunması gibi başlıklarda yol haritası oluşturulmuş. Geçtiğimiz aylarda bir kesim AKP’li tarafından topa tutulan İstanbul Sözleşmesi bugünlerde yere göğe sığdırılamıyor. İçişleri Bakanlığı’mız şimdi başlıyor çalışmaya, en başından hem de; eğitimden!

Eğitimi kimlerin vereceği daha önce hazırlanmış olan protokolde belli edilmişti zaten. Din adamlarına büyük işler düşüyor. Aile kurumunu korumayı en başa yazıp, bunu da her tür eğitim aşamasında vurgulayınca, kadına yönelik şiddet de kendiliğinden son bulacak! Şiddeti evde, okulda, sokakta, yaşamın her alanında kadını aşağılayarak meşru kılanlar sanki kendileri değilmiş gibi…

Tüm gün elinde telefon, sarıklı arayan başka bir nevrotik “laik” kadın videosu da var. Arıyor, arıyor ama bir tane bile sarıklı bulamıyor. Öyle canı sıkılıyor ki en sonunda İzmir Marşı’nı yüksek sesle açarak çevreyi rahatsız ediyor, kendine dalaşacak birini buluyor ve biraz olsun rahatlıyor.

Sarıklıları, yoksul ailelerin çocuklarını göndermek zorunda kaldıkları yurtlarda aramalıydı oysa. Çocuk yaşta zorla evlendirilen kızlara sormalıydı onları. Haftalarca maaşını alamayan işçilere, kirasını ödeyemediği için evinden olan kiracıya sormalıydı. Bazen patron kılığında bazen elindeki ile yetinmesini, şükretmesini öğütleyen tarikatçı kılığında her yerdeler.

Büyük mücadelelerle kazanılmış olanları kaybediyoruz. Bugün her tür gericilik yaşamımızı sardıysa, eğitim ve sağlık bilimsellikten uzaksa, çocuklar evlendiriliyor ve doğum yapıyorsa, kadınlar şiddet görüyor ve öldürülüyorsa; bu ülkede atılmış ilerici adımlara sahip çıkmayanların suçu büyük. Biraz da onlar yüzünden bunca çiğliğe maruz kalıyor, aşağılanıyoruz.

Gencecik bir kadın öğrenci daha yaşamına son verdi iki gün önce. En büyük umudu iş bulmak olan ve cüzdanında 1 TL kaldığı için yemek yiyemeyen bir genç olduğunu, ölümünün ardından paylaşımlarını okuyup öğrendik. Yalnızlaşıyoruz, her geçen gün daha çok. Büyük emeklerle yetişmiş hekimlerin, iş yükü nedeniyle bunalıma girip intihar ettikleri bir ülkede yaşıyoruz. İş cinayetlerine kurban giden işçilerin, atanamadığı için intihar eden öğretmenlerin mezarlığına döndü memleket. Asıl düşmanı tarif etmekten kaçtığımız sürece, daha iyiye gitmeyecek. Kadın cinayetlerinin de, iş cinayetlerinin de, intiharların da, çocuk tecavüzlerinin de kaynağı belli: içinde yaşadığımız sömürü düzeni.

Bu düzenin bekçilerinin, büyük projeler diye alkış tuttuğu her şeyin bir bedeli var. O bedel, en iyi olasılıkla emekçilerin alın teri. Ve dahası, giderek artan sayıda emekçinin canı, kanı… Ancak düzenin uşakları bir şeyi unutuyor. Karikatürize ederek, dalga geçerek karşıya aldıklarından ibaret değil “muhalefet”. İnsanlığın mirasına sahip çıkan ve daha ileriye taşımayı sorumlulukları bilen komünistler var bu ülkede. İyi ki var…