Türkiyeli olma fırsatı

Memleket zor günlerden geçerken, solun iyimserliği zaman zaman eleştiri konusu olabiliyor. İyimserlik elbette eleştirenlerin yakıştırdığı bir sözcük. Doğrusu, solun yaptığını, mesnetsiz bir iyimserlik olarak değil, memleketin zor günlerinde çıkış yolu arayışı olarak görmek... Mesnetsiz iyimserlik hiç şüphesiz yaşadığımız sürecin esas sorumlusu AKP'yi bir kurtarıcı biçiminde görenlere ya da öyle sunanlara mahsus.

Ülkesini seven, bu ülkenin aydınlık geleceği için çalışıp didinen bir sol, böylesi bir zamanda çıkış arayacak, en karanlık günlerde ışığın peşine düşecek tabii ki. Bugün, hem kendisi hem de memleket için bir çıkış yolu arayan, gözünü ilerletici fırsatlara diken sol doğru yapıyor.

Üstelik solun bu arayışı kesinlikle temelsiz değil.

Ülke çok büyük bir dönüşümden geçerken, bu dönüşüm zaman zaman solun da varlık temelini tehdit ederken, sol açısından, solun bu ülkedeki varlığına dair çok ilginç olanaklar da ortaya çıkıyor.

Türkiye'de yaşanan büyük dönüşüm, sola daha Türkiyeli olma fırsatı veriyor.

Solun, Türkiyeli olmadığı, Türkiye topraklarına yabancı kaldığı sıklıkla ve uzun süredir dillendirilen bir iddiadır ve büyük oranda haksızdır. Sol, pek çok kişinin iddiasının aksine ve çoğu kişinin düşündüğünden daha fazla Türkiyelidir. Sol, bu topraklara yabancı kalmadı aslında sol bu memlekette kalıcı bir toplumsallığı hiçbir zaman yakalayamadı. Pek çok iddiaya temel teşkil eden verilerin tamamı bununla ilgilidir. Bu veriyi elbette tartışmak durumundayız. Zaten bugün solun temel derdi de bu sol toplumsallaşmak için bir çıkış arıyor. Toplumsallaşma sıkıntısıyla, bu topraklara yabancılığı eşitleme çabasının ise her şeklini peşinen reddetmek lazım.

Sol bu topraklara yabancı değil. Türkiye'de solun derin bir izi, bu cumhuriyetin bir de sol tarihi var. Yaşanan bu büyük dönüşümde, sola ve cumhuriyetin sol tarihine karşı girişilen vahşi ve fütursuz saldırının sebebi, yalnızca solun siyaset sahnesine çıkmasından duyulan ebedi korku değil bu korkuyu besleyen nesnel bir zemin olarak o tarih Türkiye sağının kabuslarının ayrılmaz bir parçası olmaya devam ediyor. Solu cumhuriyetin tarihinden silmeye dönük bu dehşetli istek başka türlü nasıl açıklanabilir?

Türkiye bir felaketin eşiğindeyken, sol bu tarihte yeni bir sayfa açmak, kendisine bu tarihte yeni bir evre tanımlamak için bir fırsatla karşı karşıya... Yeni sayfalar eskisine göre daha Türkiyeli olacak. Bu sayfalarda sol bu defa kalıcı bir şekilde toplumsallaşma olanaklarını zorlayabilecek.

Bu evrenin temelde iki ideolojik öğesi oldukça belirgin bir şekilde önümüzde duruyor.

Birincisi herkesin aklında ve uzun zamandır tartışılıyor zaten. Türkiye solu, kısa denilemeyecek bir süredir yurtseverliği tartışıyor, tartışmakla da yetinmiyor, bunu kimliğinin ayrılmaz bir parçası yapmaya uğraşıyor. Bu konuda önemli mesafe kaydedildiği de aşikar. Ancak, yurtseverliğin, bugün önemli zorlukları karşımıza çıkarmasına rağmen, Türkiye solunun gündemine yeni girdiğini söylemek de mümkün değil. Kabaca, 1920 ve 1960'larda Türkiye solunun benzer arayışlara girdiğini biliyoruz. Bu arayışların çeşitli ölçeklerde karşılık bulduğunu da...

Türkiye'de solun yurtseverlikle ilişkisinin tarihsel macerası araştırma ve tartışma açısından hâlâ bakir bir alan, ancak yurtseverlik ve yurtseverlikle ilişkili pek çok başlığın solun toplumsal olarak algılanışında geçmişten bu yana yeri var. Bu aşinalık dahi, sol için bir avantaj olabildi.

2000'li yıllarda sol bu konuda geçmişe kıyasla çok daha büyük adımlar attı, dişiyle tırnağıyla kazıyarak ilerledi ve yurtseverlik konusunda bir mesafe kat etti. Yeterli olduğu kesinlikle söylenemez. Ancak ayaklarımızı basacağımız bir zeminin artık oluştuğunu da kimse yadsıyamaz.

İkinci başlık ise yurtseverlikle kıyasladığımızda çok daha zorlu ve oldukça geride kaldığımız bir başlık.

Türkiye solu, dinle ve inanan insanlarla olan münasebetini bir türlü rayına oturtamadığı için bugün aydınlanmacılık konusunda ilerleyemiyor. Oysa, Türkiye'de yaşanan büyük dönüşümün en mühim tartışma ve gerilim eksenlerinden birisi olan laisizm, sol açısından önemli toplumsallaşma olanakları barındırıyor. Sol, aydınlanmacılık başlığında ilerleyemediği için bu olanakların neredeyse hiçbirinden faydalanamıyor.
Olanaklar, ilk akla geldiği gibi, kemalizmin boşalttığı alanı doldurmaktan ibaret değil. Hatta, bunu yapmaya çalışmak, solun bu konuda intihar etmesi anlamına gelir. Çünkü sorun, basit anlamda kemalist laikliği uç noktasına götürmekle çözülemeyecek bir halde.

Tam tersine, solun, bugün, Türkiye'de aydınlanmacılığı, kemalizmin laiklik ve çağdaşlık söylemlerinin tamamını aşacak bir biçimde yeniden kurması gerekiyor. Türkiye'nin geniş inanan kesimlerine bu yeniden kuruluşu anlatamayan, aydınlanmacılığı halkla buluşturamayanların Türkiye'de gelecek günlerde de toplumsallaşma bağlamında bir şansı bulunmuyor.

Daha Türkiyeli, daha kitlesel bir sol için yurtseverlik nasıl bir olmazsa olmaz ise, aydınlanmacılık ve dinle ilişki de öyle bir başlık. Türkiye'de sol, tarihsel olarak en çok haksızlığa uğradığı konuyu, aydınlanmacılık ve dinle ilişkiyi çözmeden yol alamayacak bir duruma geldi artık. Tüm işaretler bunun habercisi.

Dinsel inançlara saygı bağlamında tüm siyasi akımlar arasında tartışmasız olarak en tutarlı akımın, din tacirlerinin siyasette mutlak bir hakimiyet kurmak için uğraştığı, siyasal ve toplumsal yaşantıda tüm referansları din ekseninde yeniden yapılandırdığı bugün, dini siyasi alandan çıkararak kişisel inanç dünyasının özgürlüğünü nasıl sağlayacağını anlatmak gibi bir zorunluluğu var.

Sol, inanan ya da inanmayan, Türkiye'de sömürülen ve ezilen her bir yurttaşın temsilcisi...

İnanan ya da inanmayan, sömürülen herkesin daha çok sömürüldüğü ve ezilen herkesin daha çok ezildiği, inanan ya da inanmayan tüm işçilerin, yoksulların, öğrencilerin, aydınların memleket üzerindeki hakkını kaybettiği, kendi topraklarımızda hepimizin yabancı haline geldiği bir Türkiye'de, sol, inanan ya da inanmayan tüm bu kesimlerin temsilcisi olmayıp da ne yapacak? İnanan insanlarla ilgili sorunlarını bugün çözmeyip de ne zaman çözecek, o insafsız ve haksız önyargıları bugün kırmayıp da ne zaman kıracak?

Daha Türkiyeli olma fırsatı işte budur.