Solsuz Türkiye Bölünür

Türkiye’nin bir tek şansı var solun güçlenmesi. Türkiye başka türlü varlığını devam ettiremeyecek, yaşayamayacak.

Şahit olduğumuz her gelişme, bunu bize bir kez daha ispatlıyor. Bu gerçeği herkesin görmesini sağlamak şu günlerde solun temel görevlerinden birisi olmalı. Bıkmadan, usanmadan Türkiye’nin sola ihtiyacı olduğunu insanlara anlatmak zorundayız.

Pazar gecesi İnegöl’de yaşananlardan biraz olsun endişe duyan kaç kişi var bu ülkede? Aklına ufak da olsa bir soru işareti düşen, nereye gidiyoruz diye soran kaç insan var...

İnegöl’de büyük olasılıkla bir adli vakanın hızla Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesi, önce hastanenin, sonra karakolun önünde toplanan ve sayıları binlerle ifade eden bir kalabalığın linç girişiminde bulunması, ortalığı yakıp yıkmasını doğal karşılamayan insanlardan kaçı çevresinde de benzer başka olaylara tanıklık ediyor? Türklerle Kürtlerin arasında yavaş yavaş yükselen bir duvarı kimler hissediyor?

Endişe veren, insanı karamsarlığa sevk eden olaylar yaşanıyor olabilir. Ancak bu sorulara verilen yanıtlardan solun kendisine çıkartacağı görevler var.

Çünkü, bu ülkede hala samimi olarak İnegöl’de ve başka yerlerde yaşanan olaylardan endişe duyan, iki halkın arasında büyüyen düşmanlıktan rahatsız olan çok sayıda insan yaşıyor. Bu insanlar Türkiye’de Kürt sorunundaki mevcut durumun devam edemeyeceğini, şu ana kadar uygulanan politikalarla bir yere varılamayacağını bildikleri gibi, ülkenin bir bölünmeye doğru gitmesini de arzu etmiyorlar. Ama derin bir çaresizlik içinde, ne yapılacağını da bilmiyorlar.

İşte pek çok zaman solun gücü nedeniyle başa çıkmakta zorlandığı Kürt sorunu konusundaki avantajı tam bu noktada açığa çıkıyor.

Sorun derinleştikçe, işler kötüye gittikçe, insanlar ya uçlara savruluyor, ya da bir çözüm yolu arıyorlar. Bu düzenin ve aslında alternatifler öneriyor gibi görünseler de bu düzenin dışına çıkamayan tüm tarafların çözümsüzlüğü beslediği bu ortamda, dört başı mamur, aklı başında tek çözümü sol ortaya koyuyor. Düzenin çözümsüzlüğü, solun önünü açıyor.

Bölünme olasılığı dahil, her konuyu özgürce tartıştıklarını sananlar havanda su döverken, iki halkın arasındaki meseleler çıkışsız bir tünele hapsedilmişken, çıkışı yalnızca sol gösterebiliyor.

Bu noktadan sonra, insanları ne altı boş bir kardeşlik söylemi ne de hiçbir dayanağı olmayan barış çağrıları tatmin edebilir.

Biraz aklı, biraz yüreği olan kim varsa, Türkiye’de bölünmenin Diyarbakır’dan değil, Türklerle Kürtlerin bir arada yaşadığı coğrafyalardan başlayacağını görebiliyor.

Bir arada yaşama yetimizi kaybettiğimiz anda bu ülkeyi kaybedeceğiz.

İnegöl’de yaşananlar ilk örnek değildi. Üstelik devlet makamları bu örneklerin sayısının artabileceğini itiraf ediyorlar. Bu aynı zamanda bölünmenin şu anda bu ülkeyi yönetenler tarafından durdurulamayacağının da itirafı. Düzen siyasetinin taraflarından herhangi birisi de bu iradeyi gösterecek durumda değil. Bir arada yaşanılan coğrafyalarda iki halkın arasındaki mesafe gitgide açılırken patron partileri ya hiçbir işe yaramayan adli önlemleri gündeme getiriyorlar, ya da kafaların kuma gömüp sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Atılan her kurşun, taşınan her cenaze, hastanedeki dolu her sedye, bugünkü çerçevede kurulan her cümle, yalnızca bölünmeyi hızlandırıyor.

Herkesin bu tablodan mutlu olduğu yada buna razı olduğu kesinlikle düşünülmesin. Rahatsızlık da huzursuzluk da büyüyor. Önemli olan, bu rahatsızlık ve huzursuzluk ile bölünmeyi besleyen dinamiklerin arasındaki ilişkinin kesilmesi. Solun ilk yapması gereken kesin olarak bu:

Çözümsüzlüğün bir nefret ve düşmanlık kısır döngüsü içinde bölünmeyi hızlandıran bir etmen haline gelmesinin önüne geçmek. Bunun için de bu çözümsüzlüğün Türkiye’deki düzen siyasetinin kendi çözümsüzlüğü olduğunu anlatmamız gerekiyor.

Solsuz bir Türkiye bölünür. Solu olmayan bir ülkede Kürtlerle Türklerin bir arada yaşama ihtimali artık kalmamıştır. Solun müdahele edemediği bir tabloda barış ve kardeşlik yalnızca birer sözcükten ibarettir.

Bu siyasi hattı izlemenin kolay olduğunu kimse söyleyemez. Açık ki, zaman da solun aleyhine işliyor. Dahası, sol, geçmişten bu yana Kürt sorunu konusunda bir türlü ağırlığını koyamıyor.

Ancak ortadaki denklemin biricik çözümü solu işaret ediyorken bu dezavantajların ötesine bakmak bir zaruret halini alıyor.