Silahlara Alışmak

Alışmak insanoğlunun en önemli hasletlerinden birisidir. İnsan zamanla her şey alışır zorluğa ve kolaylığa, sevince ve hüzne, yalana ve gerçeğe... Başlangıçta değişik geleni bir süre sonra kanıksamaya başlarsınız, alışmak zaten alıştığını fark etmemektir, fark etmezsiniz bile.

Zaman hep aleyhinize çalışır ve bu nedenle zamana karşı mücadele etmek çok zordur. İnsan kolay olana eğilimlidir mesela. Kolaya karşı durmak çaba gerektirir. Kolaya alışan insan zamana teslim olup yokuş aşağı yuvarlanarak bir sonu bekler. Tersini yapmak için kolayla değil alışmakla mücadele etmek gerekir. Her açıdan zordur. Yaşar gidersiniz işte...

Bu dünyada yaşamamızı sağlayan bir haslet, bu dünyada öylesine yaşamamızı sağlayıverir. Gayesiz, kolayca, yuvarlanarak... Her gün daha aşağıya gittiğiniz için bir sonraki gün oraya alışacaksınızdır. Yuvarlanmak budur işte. Alışmak aşağı yuvarlanmaktır.

Bu ülkede ve dünyamızda dayanılmaz koşullar altında yaşayan insanların neden isyan etmediklerini anlamak için biraz da bu alışma rutini üzerine düşünmek gerekir. Bir umut göremeyen, yorgun ve bezgin milyonlar, oldukları yere ve olduğu gibi yaşamaya alışmışlardır. Bu alışkanlıkla yaşamak kolay, yaşamanın kendisinin bir alışkanlığa dönüştüğü yerde, yaşamın kendisini değiştirmek zordur.

Türkiye'nin Aktütün'e ve sonrasına nasıl da alışmış olduğunu fark ettiniz mi? Aşağı doğru nasıl yuvarlandığımızı... İşler kötüleştikçe daha kötüsüne alıştığımızı...

Gencecik insanlar ölüyor, cenazeler kalkıyor, ölümlere, cenazelere ve tüm bunların kötü bir ilkokul müsameresine dönüşmesine alışıyoruz. Hep aynı yüz ifadeleriyle söylenen hep aynı cümleleri dinliyoruz. Bunları haberleştirmenin dahi bir rutini olduğunu, hep aynı haberi okuduğumuzu, hep aynı görüntüyü izlediğimizi fark etmiyoruz.

Baskının ardından hep aynı operasyon haberi geliyor. Hep aynı sıcak takip sürüyor. Hep aynı uçaklar kalkıp hep aynı yerleri bombalıyor. Pilotların bu rutini günlük sohbetlerde alay konusu oluyor, TSK operasyonlarıyla artık insanlar dalga geçiyor. Bu defa bombardıman golf turnuvasından yönetiliyor. Ama TSK'nın komuta kademesine alışmamamız için bir neden bulunmuyor. Gelecek defa ona da şaşırmayacağımızı biliyoruz.

Her çatışmadan sonra Türklerle Kürtlerin arasındaki gerilimin tehlikeli bir şekilde tırmandığını görmüyoruz. O tırmanışa da alışıyoruz. Yurdun dört bir yanından linç girişimi ve çatışma haberleri geliyor, yokuş aşağı yuvarlanıyoruz. Alışmak zaten bu, her defasında daha kötüsünü bekliyor, önce biraz şaşırıyor, sonra kanıksıyoruz. Linçlere, büyük bir ayrılığa, telafisi mümkün olmayan acılara alışmaya hazırlanıyoruz.

Ölümlerden sonra burjuva siyasetçisinin fırsatçılığına, kırka yakın gencecik insanın ölü bedenleri üzerinden siyaset yapma alışkanlıklarına uzun süre önce alıştık zaten. Sayılar çoktan önemini kaybetti. İki ile kırk arasındaki farkın soğumuş vücutlarla sayıldığını, üstelik iki ya da kırka alışmanın çok da farklı olmadığını hep unutuyoruz. Burjuva siyasetinin alışkanlığı nasıl kullandığını, bedenler soğurken profesyonel orduyu nasıl ısıttığını, tampon bölge benzeri çılgınlıkların ABD'yi nasıl ihya edeceğini fark edemiyoruz. Tezkerelere alışıyoruz. Askerin Irak'ta attığı adımlar günlük bir eyleme dönüşüyor. Emperyalist planlar böyle ilerliyor. Herkesin ABD'yi suçladığı bir ortamda, suçlanan ABD'ye alışıyoruz. ABD'yi suçlamak da bir alışkanlığa dönüşüyor.

Yönsüz Kürt siyasetçisi şaşırtmıyor artık bizi. Ne beklediğini bilmeyen, ama ısrarla bilmese de bekleyen bir insanın açıklanamaz garipliği bu. Onlar da günah keçisi olmaya alışmış duruyorlar. Bu rol onları da rahatlatıyor. Tüm olan bitenin sorumlusu olarak onları göstermeye çalışanların varlığı, hiçbir şey yapmamak için mazeret oluyor. Hiçbir şey yapmayarak Kürt halkının temsil edilmesi girişimine de alışıveriyoruz. Yalnızca burjuva siyasetçisinin duruşu değil, Kürt siyasetçisinin hal ve tavrı da altımızı kazıyor. Ama altımızın kazılmasından şikayet etmeyi çoktan bıraktık biz. Yalnızca alışkanlıklarımızın bozulmasından şikayet ediyoruz, bizi sadece o rahatsız ediyor.

Tüm bu alışkanlıklarla yaşamak aslında kolay, yaşamanın kendisinin bir alışkanlığa dönüştüğü yerde, yaşamın kendisini değiştirmek zordur.

Bu büyük yumağın tamamıyla uğraşmak zorunlu ama neredeyse imkansız bir iş haline gelmiştir.
Alışkanlıklarla mücadele etmek, rutini bozacak bir müdahaleyle başlar.

Türkiye'nin bu büyük alışkanlığının rutinini bozacak acil bir hamleye ihtiyaç vardır. Silahların susması bu nedenle gereklidir. Silahlar susmadan bu alışkanlıkları bozmak olanaksızdır. Silahlarla ve silahların gölgesinde yapılan siyasetin sonu gelmeden, bu korkunç yumağın içinden çıkmak mümkün değildir.