Seçimin galibi belli oldu

Türkiye beklentilerin asgaride tutulduğu bir seçime doğru ilerliyor. Beklentiler asgaride tutulduğu için de seçim ülke siyasetini olağan ölçülerde hareketlendirmiyor. Ülkede bir açıdan bakıldığında seçim atmosferi oluşmuyor, ama unutulmasın daha yaz başında bir genel seçim geçirmiş ve seçim atmosferinden hiç çıkmamış bir ülke burası.

Kasım seçimlerini Haziran seçimlerinden ayrı düşünmek olanaksız. Kasım'ın üzerinde belirgin bir Haziran gölgesi var. Daha dört ay geçti, ne değişecekti diye sorulabilir, dört ayın siyasette dengelerin değişmesi için kısa bir süre olduğu iddia edilebilir elbette.

Oysa hiç kısa bir süre değildir. Hele de Türkiye gibi bir ülkede…

Neler neler değişirdi dört ayda… Tabii şayet niyetleri olsaydı. Şayet Türkiye'de varolan durumun değişmesini istiyor görünenler bu değişimi gerçekten istiyor ve bundan korkmuyor olsalardı.

Haziran seçimleri öncesinde Türkiye'de bir değişim talebini dillendiren elbette AKP değildi. Erdoğan ve tayfası istikrardan yanaydı, hatta Erdoğan değişime öylesine karşı, değişimden öylesine korkuyordu ki, böylesi bir sürecin yolunu ilelebet kapatmak için sistemde revizyon hayalleri kuruyordu. Anayasayı değiştirecek bir çoğunluk başkanlığın önünü açar, Erdoğan'ın konumunu sağlamlaştırır, AKP Türkiyesi'ni Türkiye ilericiliği için uyanma umudu olan bir kabustan geri dönüşsüz bir mezarlığa dönüştürürdü.

Erdoğan haksız çıktı. Sorunu, 400 milletvekili ve başkanlık hedefine ulaşamaması, bunun artık Türkiye'de ulaşılamaz bir hayal olması, bu konuda yanılması değildi. Erdoğan bunları biliyordu ama zor durumda olan bir siyasetçinin yapması gerekeni yaptı ve şansını denedi.

Erdoğan esas olarak Türkiye'de düzen içi muhalefet konusunda yanıldı ve şimdi Kasım seçimleri öncesinde ben bunlardan mı korktum diyerek CHP ve HDP'yi izliyordur.

Uluslararası siyasetin dengeleri konumu bir yıl öncesine kıyasla oldukça iyi olsa da hala Erdoğan'ı korkutmalı. Ama diktatörün Türkiye siyasetinin iç dengelerinden korkması için bir neden kalmadı.

Zalimlik ve despotlukta an itibariyle dünya tarihinde yer almış bu adamın korkusu koltuk kaybına indirgenebilir mi hiç? O koltuğun bir gün altından çekileceğini herkes gibi o da biliyor. Onun asıl korkusu her diktatör, sınırı fazlasıyla aşmış her siyasetçi gibi o koltuğun altından gittiği gün neler olacağına dair… Ülkede yaşanan Haziran Direnişi, kendisine duyulan öfkenin soyut bir duygudan somut ve insanları harekete geçirebilecek eylemci bir fikre dönüşmesi, uluslararası dengelerin hızla değişmesi; bunların hepsi gerçek ve kaygı vericiydi. AKP Türkiyesi'nin Erdoğan'dan hesap sorulacak bir ülkeye dönüşmesi bir ihtimal değil basbayağı bir seçenekti. Erdoğan'ın indirileceği değil ama Erdoğan'dan hesap sorulacağı bir ülke, geleceği aydınlık bir ülkeydi.

Bu seçeneği yalnızca Erdoğan değil herkes gördü ve belli ki bu seçenekten yalnızca Erdoğan değil herkes korktu.

Ne acı… Acı verici olan düzen siyasetinin korkaklığı, HDP ve CHP'nin zaten yapısal olarak aşamayacakları sınırlara takılmaları değil. Acı verici olan bu korkaklığın Türkiye ilericiliği içinde gereğinden fazla prim yapması.

Türkiye ilericiliği üzerinde CHP ve HDP'nin gölgesinin varolması kapitalizmin ideolojik mekanizmaları açısından bakıldığında yapısal bir olgu ve dolayısıyla doğal. Ancak, böylesi bir Türkiye tablosunda bu gölgenin gereğinden fazla büyük olması Türkiye'nin geleceği hakkında kaygı veriyor.

Haziran seçimleri öncesinde solun kopardığı gürültü bunun hakkındaydı işte.

Haziran seçimlerinde AKP geriledi, doğru. Tek başına iktidar şansını kaybetti bu da doğru. Bu tablo bir sürpriz olmazsa Kasım'a taşınacak, herkes bunu bekliyor, buna da tamam.

Peki Erdoğan ve onun şahsında somutlanan AKP Türkiyesi gerçekten ne kaybetti? Haziran'dan sonra bu ülkede ne değişti? Ya Kasım'dan sonra ne değişecek?

Erdoğan'ın koltuğunu kaybetmesi artık AKP Türkiyesi'nin geleceği hakkında hiçbir şey anlatmıyor. Piyasanın ve gericiliğin tahakkümü altında inim inim inleyen, haramilerin ve hırsızların elinde oyuncak olmuş, emperyalizmin savaş planlarında bir kuklaya dönüşmüş, şiddetin ve ölümün kol gezdiği bu ülkede değişim Erdoğan'ın indirilmesiyle değil diktatör başta olmak üzere bu tablonun tüm sorumlularından hesap sorulmasıyla başlayabilir.

Bu değişimin fitilini kim ateşleyemez sorusunun yanıtını arayanlar Haziran seçimi sonrasında HDP ve CHP'nin sergilediği performansa, koalisyon görüşmelerine ve yaratılan havaya bakabilir. Yanıtın devamı ise HDP ve CHP'nin Kasım seçimleri öncesi vaat ettiklerinde gizlidir.

Yalnızca AKP ve MHP değil, HDP ve CHP de AKP'nin kurduğu Türkiye hakkında mutabıktır. Bu dört parti arasına sıkıştırılan bir seçim AKP Türkiyesi'nin onaylanma mekanizmasına dönüşür ve ne yazık ki galibi bellidir.

Karanlığı, caniliği, bağımlılığı, hırsızlığı onaylamak için sandığa mı gidilir diyorsanız, bu defa Haziran seçimlerinden farklı olarak, dörtlü mekanizmanın dışında bir sol seçeneğe omuz vermeye ne dersiniz?