Ölü çocuklarla konuşuyoruz

Kafasını hiç tanımadığı bir adamın bacaklarına koymuş uyuyor. Elinde sattığı mendili tutuyor. Bir sonraki durakta uyanacak. Haber öyle diyor. Bir sonraki durakta uyanmış, inmiş metrobüsten. Uyandı mı gerçekten? Yaşıyor mu hâlâ o çocuk? O durakta inen çocukla, bir yabancının dizinde elinde sattığı mendillerle uyuyan çocuk, aynı çocuk mu?

Kötü bir gece geçirmiş. Fotoğrafı çeken yurttaşımız öyle diyor. O kötü gecelerin sabahında kaç çocuk ölüyor?

Otobüste, sokakta, fabrikada uyuyan kaç çocuk uyanamıyor?

Ulusal medyaya da yansıyan bu fotoğraftan sonra bulunur belki o çocuk. Hayırsever bir iş adamımız olaya el atar. En sevdiği işi yapar, başka birisini, olmadığı birisini oynar o patron. Patronluk hep başkası olmaktır aslında. İnsan olan bir başka insanı ezmez, sömürmez çünkü. İnsanlık bir diğerini ne kadar ezdiğinle değil, ezmediğinle ölçülür.

Dünyanın en büyük yalanı insanın insanı sömürmesinin doğal olduğu yalanıdır. Güçlünün güçsüzün üzerindeki tahakkümünün doğal olduğu yalanı, eşitsizliğin yok edilemeyeceği yalanı, insanoğlunun tüm alçaklıklarının insanın doğasına has olduğu ve değiştirilemeyeceği yalanı... Bunların hepsi aynı kapıya çıkar.

Kapitalizm ve öncesindeki tüm sınıflı toplumlar meşruiyetlerini bu yalandan alırlar. Binlerce yıllık acı dolu, kan dolu, yoksulluk dolu öykümüzün temelinde bu yalan vardır. Bu yalan yüzünden sokaklarda ölü çocuklar uyur, vardiyadan yürüyerek ölü çocuklar çıkar. Bu yalan yüzünden metrobüsten durakta ölü bir çocuk iner.

İnsanlar eşitsiz doğar. Doğa onlara farklı yetenekler, farklı meziyetler bahşeder. Uzun, kısa, zayıf, şişman, güçlü, kıvrak, neşeli, yaratıcı, durgun, atak, utangaç, cesur... Hepsi insana mahsustur.

İnsanların eşitsizliği ve birbirlerinden farklı olması, eşitsiz bir düzenin değil eşitlikçi bir toplumsal sistemin en kuvvetli gerekçesidir. İnsanın tarihe ve doğaya karşı görevi, tarih ve doğa kaynaklı eşitsizlikleri kabullenmek değil, bu eşitsizlikleri gidermek için çalışmak, bunun için mücadele etmektir.

İnsan bunu yapmazsa çocuklar ölür. Çocuklar ölünce de insan ölür.

Eşitsizlik tekil örnekler vesilesiyle yok edilemez. Bunu da herkes bilir aslında. El uzatılan çocukların, yardım götürülen ailelerin hayatında ne değişeceğinden bağımsız olarak yine herkes o elin ve yardımın daha büyük bir sorunu görmezden gelmeyi sağlayacak bir tür vicdan rahatlatma işi olduğunu da bilir.

Bu işleri yapan kötü niyetli patron da, iyi niyetli emekçi de bunu bilir. O çocuk için ne değişir bilinmez, ama bu bilinir.

Metrobüste ölüme yatan çocuğu kurtarmaya çalışacak hayırseverlik başka çocukların çaresizliğinin ve ölümünün üzerini kapatmaya yarayan vicdani bir örtüye dönüşür. Öyle ya, görev tamamlanmış, insan olmak yolunda bir adım atılmıştır.

Oysa yalnızca ülkede değil, tüm dünyada tam o anda milyonlarca çocuk, milyonlarca aile benzer bir sorunla karşı karşıya kalmayı sürdürmektedir.

Bu düzende hep kazanan patronların bu işlere soyunmaları yalnızca sahtekârlıkla değil, mutlak bir kötülükle de açıklanmalı. Ama iyi niyetli emekçi bunu neden yapar?

Bir yerden başlayalım... Tabii ne kadar doğru, başlayalım bir yerden. Ama başladığımız yerle bitireceğimiz nokta arasında bir ilişki yok mu? Tek tek çocuklara uzatılacak el sayısının bu çocukların hepsine yetmeyeceği ortadayken, hepsini birden kurtarmak için yola çıkmaktan kaçınmak niye?

Bir çocuk işçinin yaşam koşullarını iyileştirmek güzel de, çocuk emeğinin toptan kaldırılması için mücadele etmemek niye?

Sokakta mendil satan çocuğu okula yazdırmak, onun okul masraflarını karşılamak iyi de, tüm yurtta eğitimin eşit ve parasız olarak sunulması için kavga etmemek niye?

Gerçekçi mi değil?

Çocukların sokakta ölmesi, metrobüste bir yabancının dizinde uyumasına izin vermek mi gerçekçilik, yoksa fabrikada küfür yiyerek çalışması mı, ya da atölyelerin kuytu köşelerinde tacize uğraması mı?

Birilerini mi kurtaracaksınız, hiç durmayın, gücünüz yettiğince kurtarın. Ama kalan milyonlara gözünüzü nasıl kapatmayacağınızı da açıklayın o zaman.

Ya da toptan gözünüzü mü kapatacaksınız, kapatın. Kapatın ve geceleri yastığa kafanızı koyduğunuzda derdinizi ölü çocuklara anlatın.

Geceleri ölü çocuklarla konuşmuyorsanız ne vicdandan ne insanlıktan bahsedin.

Bu acınası dünyada insanlık geceleri ölü çocuklarla dertleşmektir çünkü.

Ölü çocuklarla konuşmaya devam ettiğimiz sürece de hiçbir şey yetmez. İnsanı yakan bu konuşma bitene kadar her şeye hayır. Bu konuşmayı bitirmek için hayır. Yetmez.

Ama hayır.