Mustafa Kemal Paşa'nın AKP'ye gücü yeter mi?

10 Kasım'lar Türkiye'de Kemal Paşa'nın anıldığı bir günden başka her şeye benziyor artık. AKP liderliğinin, bu memleketten Kemal Paşa'nın izini kazımaya yemin etmiş Erdoğan'ın Anıtkabir ziyareti yapıp Paşa'ya yüz sürdüğü bir gün 10 Kasım. AKP kadroları her 10 Kasım'da sahtekarlık ve ikiyüzlülük festivaline katılmış gibi davranıyor, bu konuda sınır tanımıyorlar. Üstelik her 10 Kasım'da AKP gericiliği dayanamıyor ve mutlaka Paşa hakkındaki gerçek düşüncesini de bir yolla açık ediyor, sahtekarlık ve ikiyüzlülük böylece tamamına ermiş oluyor.

Paşa'nın gerçek sevenleri ise buna karşılık olarak rekor denemesi yapıyor. İnsanlar akın akın Anıtkabir'e koşup yıllık görevlerini yerine getiriyor, kendilerini saydırıyorlar. Tıpkı birkaç yılda bir seçim sandığına gidip tercihlerini saydırdıkları gibi...

Her ikisinin de sonunda bir olmamışlık, rahatsızlık, tatminsizlik duygusu belli ki oluşuyor. Moraller bozuluyor. Çünkü belli ki yetmiyor.

10 Kasım'da Anıtkabir'e gitmek, 29 Ekim'de fener alayına katılmak, seçimde oy kullanmak, AKP sahtekarlığının ülke yönetimi olarak, Paşa'yı anmanın resmi makamı olmalarına mani olmuyor.

Kemal Paşa'nın imzasını araba arkalarında, dövme olarak kollarda taşımak, resmini samimiyetle duvarlara asmak AKP'yi durdurmuyor.

Mustafa Kemal, AKP'ye karşı, Türkiye'de geniş bir kesimin hâlâ sembol ismi; ama Paşa bir mücadelenin, bir kavganın bayrağı mı işte burası tartışmalı...

Türkiye'de Mustafa Kemal'i sevenlerin, onu gerçekten sevdiğine, bu konuda samimi olduklarına hiç şüphe yok. Peki Paşa'yı her 10 Kasım'da samimiyetle yad edenler, onun 2015 Türkiyesi'nde neyi temsil ettiği konusunda hemfikir kalabilirler mi? Tamam, tablo bugün çok karışık olabilir, ancak daha basit bir sorunun, Paşa'nın bir siyasetçi ve lider olarak 1923 Türkiyesi'nde nereye oturduğunun cevabında ortaklaşabilirler mi?

İşte bu soruların yanıtında ortaklaşamadıkları için Mustafa Kemal, sembolik bir figür olmaktan, gerçek bir siyasi mücadelenin bayraklığına geçiş yapamıyor.

Peki bu konuda tek sorumlu Paşa'nın bugünkü takipçileri mi? Kemal Paşa'nın bizzat kendisinin hiç günahı yok mu?

1923'ün tarihsel açıdan ileri bir sıçrayış olması elbette onun eksikliklerini eleştirmeyi, onda hiç olmayan özellikleri görmeyi engellememeli. Ancak sorun bundan ibaret değil; ağırlıklı olarak Paşa'nın şahsında temsil edilen liderliğin 1923 ve sonrasında yaptıklarının bugünün Türkiyesi'nde bire bir karşılığının olduğunun düşünülmesi ciddi bir siyasi problem olarak kendisini gösteriyor.

En ilerici halinde “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olarak halkı” veri alan, aslında hiç varolmayan böyle bir kitleye dayandığı için işçi sınıfından kaçan bir anlayış modern öncesi  yönetim biçimleri olan padişahlığı ya da halifeliği alt edebilir. Ama AKP iktidarında, sermaye iktidarının bir görüntüsü olarak gündeme gelen ve bu anlamda modern diye nitelendirilmesi gereken Erdoğan tipi padişahlık veya halifelik karşısında bu anlayışın bir şansı olamaz.

Sermaye iktidarına karşı mücadelenin tek yolu, bu iktidar hangi biçimi alırsa alsın, işçi sınıfına yaslanmak, patronların değerlerine karşı işçilerin değerlerini savunmaktır.

Kemal Paşa'nın bugün neyi temsil ettiği ya da 1923'te nereye oturduğu sorularının yanıtlarında ortaklaşılamamasının nedeni de aslında Paşa'ya sınıfların penceresinden bakmamaktan kaynaklanıyor. Mustafa Kemal'in bir burjuva devrimcisi olduğunu söylemek onun değerini eksiltmiyor; tam tersine, bunu söylemeden ne 1923'ün ileriye doğru atılımı anlaşılıyor ne de bugün kemalizm referanslı bir siyasi mücadelenin tarihsellikten kopukluğunun en başta Kemal Paşa'ya haksızlık olduğu görülüyor.

Paşa tarihin doğası gereği, o günkü koşullarda ilericiliği tartışılamayacak sınıfsal kimliğin bugünkü gerici niteliği nedeniyle zamanımızda gerçek bir siyasi mücadelenin bayrağı olamıyor. Kemalizm, bu sebeple, kentli emekçiler tarafından taşınsa dahi, her durumda bir orta sınıf ideolojisine dönüşüyor.

Paşa'nın ideolojik çizgisine işçi sınıfı aşısı yapmak gibi zorlamalara ise hiç gerek yok. Doğrusu ve memleketi modern çağa taşıyan liderin anısına daha saygılı olanı tam tersi. Onun laiklik veya yurtseverlik gibi ideallerini işçi sınıfının cephesinde yeniden kurgulamak, bunları sınıfsal bir yaklaşımla yeniden üretmek bu idealleri bugün yaşatmanın tek yolu çünkü.

Kemal Paşa, Türkiye'de cumhuriyetin mimarı olarak modern bir çağın, dolayısıyla modern bir kavganın, adlı adınca sermaye ile emeğin kavgasının önünü açtı.

Paşa'yı bu modern kavgada bir bayrak haline getirmek imkansız artık. O nedenle, Paşa'nın AKP'ye gücünün yetip yetmeyeceği sorusu da bugün yanıtlanamayacak bir soru.

Üstelik, AKP'ye de, patronların diğer temsilcilerine de kimin gücünün yeteceğini görüyor, onların hakkından gelecek tek gücün emekçiler olduğunu biliyorken bu soruda ısrar etmenin bir manası var mı?