Kapitalizmin ufku

80'ler insanlık için karanlık yıllardı. Kapitalizm uluslararası ölçekte büyük bir zafere hazırlanırken tersi olması mümkün değildi zaten. Ama aynı yıllarda burjuvazinin tüm dünyada insanları heyecanlandırmayı başardığını inkar edemeyiz. İdeolojik muharebeler böyle kazanılıyor işte. Sosyalizm geniş kitleler nezdinde prestij kaybederken, kapitalizm tarihinin en şaşaalı günlerine hazırlanıyordu.

Berlin Duvarı yıkılırken kapitalizm insanlar için bir umuttu. Bakmayın siz sonrasında yazılıp çizilenlere, çekilen saçma sapan filmlere duvarın yıkılışı esas olarak duvarın doğusunda yaşayanları değil batısında yaşayanları heyecanlandırdı. Avrupa'da Ruslarla birlikte sosyalizme en çok emek veren halklardan olan ve oldukça ileri bir sosyalizm örneği yaratan Almanların o gün duyguları bambaşkaydı. O duygular da zamanla değişecek, Batı Alman emperyalizmi, bir ülkeyi yutarken o insanların duygularını da iğdiş edecekti.

Asıl heyecanlanan kapitalizmin insanlarıydı. Kapitalizmin karanlığı içinde, soğuk savaş atmosferinde asıl umudu arayan onlardı. Sovyetler Birliği çözüldüğünde yalnızca haklı çıktıklarını düşünmediler uluslararası sermayenin anlattığı masalların gerçek olabileceğini düşündüler. Kısa bir süre için o masalın peşinden gideceklerdi. Ama gerçekten kısa bir süre için...

Yirmi yıl, insan hayatında kısa bir süre sayılmaz ama tarih için uzun bir zaman dilimi değildir. O masalların ömrü yirmi yıl dahi sürmedi. Kapitalizmin soluğu çabuk tıkandı.

Bildiğimiz anlamda tarihin sonu gelmiş, özgür dünya kazanmıştı. Burjuva demokrasisinin kutsadığı bireyler o denli özgürdüler ki, eşit olup olmamayı dahi kafalarına takmamayı öğrenmişlerdi. Sovyetler Birliği'nin yokluğunda, ABD ve müttefikleri Irak'ı ya da Avrupa'nın ortasındaki bir ülkeyi, Yugoslavya'yı bombalarken, o bombaların üzerinde özgürlük ve demokrasi yazıyordu. Emperyalizm her gittiği coğrafyaya bunları götürme iddiasındaydı.

İnsanlar, ne acı, kapitalizmin onlara bir gelecek sunduğuna inandılar. Tıpkı duvar hikayesinde olduğu gibi, inananlar yine batının insanlarıydı. Bombaların altında can verenlerin buna inanması elbette beklenemezdi ama Batı'nın sokaklarında Irak'ta, Yugoslavya'da çocuklar can verirken, o bombaların meşru olduğunu düşünen, ya da bu şiddetin Avrupa Birliği tarafından durdurulacağını ciddi ciddi düşünen insanlar vardı. Bugün, her iki yaklaşımın da aslında aynı kapıya çıktığı çok açık bir şekilde görülse de, o zaman aklı başında solcular bazen kendi tabanlarını dahi buna inandırmakta güçlük çekiyordu. İş öyle bir noktaya gelmişti ki, NATO'nun bombası varsa, Avrupa'nın da aynı uğurda kullanılacak solcusu vardı.

Avrupa Birliği, insanlığın yarattığı en ileri yönetim biçimini temsil etmiyor muydu sahi? Çok kültürlü, çok kimlikli, her bakımdan entegre olmuş, müreffeh ve uygar bir batılı toplum... İleri demokrasi kavramı lügata işte o günlerde girdi.

Doğrudur, ideolojik muharebeler böyle kazanılıyor.

Ama insanoğlu her koşulda gerçek bir umudu yeniden yeşertmeyi başarıyor. Emperyalizm hep ve sürekli kazanamıyor. Evet, kapitalizm çok güçlü ama yenilmez değil ve onlar da mevzi kaybedebiliyorlar.

Şimdi ellerinde ne var? Bugün, kapitalizm o şaşaalı günlerde olduğu gibi geniş kitleleri heyecanlandırabiliyor, onlara bir çıkış yolu, bir umut kapısı gösterebiliyor mu?

Avrupa Birliği'nden heyecanlanan Avrupalı kaldı mı? ABD bir hayaller ülkesi değil artık. Turuncu devrimlerin esamisi okunmuyor, Arap Baharı'nın yarattığı atmosfer de çok hızlı dağıldı. Afrika'da, Uzak Asya'da Batı'ya şüpheyle yaklaşan insanların sayısı her geçen gün artıyor. Ortadoğu'da yükselen cihatçı terör insanları yalnızca daha fazla korkutuyor burjuvazi kapitalizmin insanını eskisi gibi umudu diri tutarak heyecanlandırmıyor, yalnızca korkuyla terbiye ediyor. Irak'ı bombaladıklarında esas meşruiyeti sağlayan, hiç olmayan ama onların olduğunu iddia ettiği kimyasal silahlar değildi. İnsanlar Irak'ın gerçekten özgürleşeceğini düşündükleri için ABD Irak'ta kan dökebiliyordu. Bugün, emperyalizmin bir coğrafyaya özgürlük ya da demokrasi götüreceğine inanan insan sayısı geçmişle kıyaslanamayacak kadar az artık. Uluslararası kapitalizm korkutarak işini görüyor, ama korkunun kalıcı bir ideolojik silah olma şansı yok.

İnsanlar korkuyu değil umudu arar... Korkunun değil bir gelecek tahayyülünün peşinden giderler.

Kapitalizmin bir gelecek ufku yok. Kapitalizmin ufkunun daraldığı yerde sosyalizmin ufku genişler.

Bugün insanlara umut verebilecek, onlara eşitlik ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir dünya önerebilecek tek gerçek alternatif sosyalizm. Yıllar sonra ideolojik olarak sosyalizmin böylesi bir pozisyona yeniden yerleşmesi, insanoğlu için bir kez daha geleceğe dair arayışın somut ve gerçek karşılığını temsil etmesi, solu elbette heyecanlandırıyor.

Ama heyecanlanan yalnızca sol değil...

Asıl heyecan duyulması gereken de bu zaten.