Gezinin çapulcuları seçimlerde kime oy verecek?

Haziran Direnişi’nden sonra bu ülke iki seçim gördü, bir üçüncüsüne de yalnızca birkaç gün kaldı. Türkiye tarihinin en kitlesel direnişinin siyaseten öksüzlüğü en çok seçimler sırasında görüldü. Başkaları ne derse desin, direnişin en önemli sorunu kendi değerleriyle uyumlu örgütlü bir kanala akamayışıydı.

Zaten, direniş boyunca örgütsüzlük propagandası yapanların derdi sonradan daha iyi anlaşıldı. Direnişin toplumsal tabanı doğal olarak bir kanala meyledecekti. Amaç, örgütsüzlük propagandası adı altında, bu kanalın düzen içinde bir yerlerde sonlanmasının sağlanmasıydı.

Bu, insanların zaten oldukları yerde kalması anlamına geliyordu. Ama, Haziran tam da insanların oldukları yerin ötesine geçmesi çabası, hep yaptıklarını yapmama iradesi, boyun eğme çağrısına verdikleri karşılıktı. Örgütsüzlük veya aynı anlama gelmek üzere var olan düzene örgütlenmek Haziran Direnişi’nin ifade ettikleriyle taban tabana zıttı.

Seçimler, kitleler Haziran’ın ardından başka bir enerjiyle düzen dışı örgütlü bir mecraya aksaydı  müthiş bir fırsat olabilirdi. Ama tersi gerçekleşti ve arka arkaya yapılan iki seçim Haziran’a büyük bir darbe vurmak için kullanıldı. Seçimlerden arta kalan yalnızca açık bir sağcılaşmaydı.

Dolayısıyla, insanlar aslında oldukları yere, direnişin öncesine mahkûm edildiler ve Haziran kaybetti. İki seçim sonrasında da yaşanan derin hayal kırıklığının ve yayılan umutsuzluk dalgasının tek sebebi AKP’nin üst üste iki seçim başarısı kazanması değildi. İnsanlar bu tablodan bir çıkış göremiyorlardı. CHP veya HDP bu tablodan çıkışı gösterir gibi yapıp göstermediği için Haziran’ın enerjisi sönümlendi.

HDP’nin Gezi’den uzak duran tavrı, AKP’yi o günlerde biz kurtardık açıklamaları sonra çok gündeme geldi. Ama HDP ve CHP, yalnızca Gezi’nin ateşli günlerinde değil, sonrasında da AKP düzenini kurtarmaya devam ettiler. Hatta direnişin üzerine düşürdükleri gölge, esas olarak seçim sürecinde büyüdü.

Bugün de hiç farklı değil. Bu iki parti, çok şiddetli bir biçimde insanlara bugüne kadar ne yapıyorlarsa aynen devam etmelerini söylüyorlar. Hayatımıza dair değişecek tek şeyin AKP olmasının herkese yeteceğine inanmamızı bekliyorlar.

AKP olmasın ama hayat aynen aksın, biz aynı şekilde işe gidelim ve sömürülelim ya da aynı şekilde işsiz ve aç kalalım, dinsellik aynı şekilde yaşantımızı belirlemeye devam etsin, ABD’nin dediklerini aynı şekilde yapalım, yoksullar aynı şekilde yoksul, zenginler aynı şekilde zengin kalsın, aynı şekilde yaşayıp aynı şekilde ölelim.

O halde, üçüncü seçime yalnızca iki gün kalmışken o günlerde sokaklarda olan, direnişin ateşini hatırlayınca hâlâ heyecanlanan herkesin kendisine şu soruyu sorması lazım: Neden Haziran’ın bir parçası oldunuz?

Bir şeyleri değiştirmek istiyordunuz büyük olasılıkla…

Nasıl değişebileceğine dair en somut işareti de seçim sandıklarında değil sokaklarda gördünüz. Her gün yaptığınızı yapsaydınız, hep tekrarlandığı şekliyle sizden beklenildiği gibi davransaydınız Haziran hiç olmayacaktı.

Şimdi Haziran’ı hatırlayın ve bu seçimlerde bir şeyleri değiştirin.

Sizden baraj ve seçim aritmetiği hesaplarıyla oy kullanmanız, aynılaşmaya ortak olmanız bekleniyor. Tüm ülkeyi sarmış bu pespaye sıradanlığa boyun eğmeyin.

Haziran’ın ruhunu temsil eden 550 cesur komünist kadını yolculuklarında yalnız bırakmayın. Bu düzenin temsil ettiği her şeye isyan eden bir oyu sandığa atarken yaşanacak mutluluğu ve keyfi sakın kaçırmayın