Gelibolu nerede?

Türklerin en çok sinirlendikleri konulardan birisi Türkiye'nin ve Türklerin yurtdışında neredeyse hiç tanınmamasıdır. Bu konudaki temel referansın Batılılar olduğuna da hiç şüphe yok. Batı kompleksiyle şekillenmiş tipik Türk bünyesi, bir Sudanlı ya da Etiyopyalı'lının Türkiye hakkındaki bilgisini pek önemsemeyecektir, ancak bir Batılının Türkiye cehaleti emin olun onu çok sinirlendirecektir.

Yalnız, bu konuda Türklerin çok haksız oldukları da söylenemez. Ortalama bir Batılı Türkiye'ye tatil için gelmediyse, haritada yerini bile bilmez, ortalamanın üstünde bir kültür düzeyinin üstündeki Batılının ise durumu daha vahimdir o Türkiye'yi bildiğini sandığı için tehlikelidir. Çünkü Türkiye hakkında bildiklerinin neredeyse tamamı yanlıştır. Ama bu denli yanlış bilgiyi toparlamalarındaki temel sorumlu da yine Türklerdir. Tipik bir entelektüel doğal olarak Türkiye'yi Türklerden öğrenmek isteyecek ve sonuçta o dipsiz kuyuya dalacaktır. Batılılara kaynak olacak kitap ve makaleleri yazan Türklerin de bu ülkeyi bildiği kesinlikle söylenemez.

Türkiye'yi öğrenmek için en doğru kaynak olan solcuların da uzunca bir dönem Batılılara farklı nedenlerle garip ve yanlış Türkiye portreleri çizmeleri durumu daha da karmaşıklaştırmıştır.

Bu harita üzerinde Türkiye'yi gösterme sorunsalı senede bir gündemimize gelir, acar muhabirin teki Batı sokaklarında dolaşır ve karşılaştığı insanlara Türkiye'yi sorar, aldığı saçma sapan cevapları derleyip sinir bozucu ama rutin haberini yapar. Ortalama Türk de bu haberi okuyup ya da izleyip sinirlenir. Sanki kendisi o ülkeyi çok iyi biliyormuş gibi...

Bu garip durumun Türkiye lehine istisnalarından ikisi Yeni Zelanda ve Avustralya'dır. Bu iki ülkede Türkiye'nin ilini bırakın bir ilçesi çok iyi bilinir. Her yıl iki ülkeden binlerce genç 25 Nisan sabahı o ilçede ölen atalarını anmak için Gelibolu'ya gelir. Bu iki ülkenin kısacık tarihindeki en önemli olaylardan olan Çanakkale çıkartmasına katılan Anzak askerleri, her iki ülkenin de ulusal kimliğinin en önemli öğelerinden birisidir. Her iki devlet de gençlerini bu anmaya gitmeleri için teşvik eder ve her yıl bu anmaya üst düzey katılım gösterirler.

Yeni Zelandalılar da Avustralyalılar da Gelibolu nerede iyi bilirler.

Peki, evlerinden bu kadar uzakta ölen bu gençlerin torunları, o gençlerin niye öldüklerini bilirler mi?

Bu yıl yapılan anmada Yeni Zelanda Başbakanının yaptığı konuşmaya bakılırsa, bu soruya olumlu yanıt vermek çok zor. Konuk başbakan konuşmasında, Türkiye ile Yeni Zelanda'nın barış içinde, güvenli ve müreffeh bir dünya yaratmak için çalıştığını söylemiş. Bu konuşmayı Türkiye tarafından dinleyen en üst düzey yetkili olan Çanakkale Vali Yardımcısının konu hakkındaki yorumları gazetelerde kendine yer bulmamış.
Bu çocukların 95 yıl önce öldüğü yerde, bizim burada ne işimiz vardı diye açıkça soramayan bir ülkenin başbakanı konuşmuş, o gençleri buraya getiren iradeyi 95 yıldır bir türlü sorgulayamayan, her geçen gün o iradeye daha da bağımlı hale gelen ama törenden daha iki gün önce hiç utanmadan "ulusal egemenlik" bayramını kutlamış bir ülke törene sıradan bir bürokratını göndermiş.

Ama 95 yıl önce belki bir daha hiçbir ilişkisi olmayacak ülkelerin gençleri birbirini öldürmeyi başarmış ve Yeni Zelandalılar, Avustralyalılar Gelibolu nerede öğrenmiş. Kompleksten kıvranan tipik Türkler sevinsin hadi şimdi.

Her şey üst üste geliyor.

Biz trajikomik bir şekilde ulusal egemenlik bayramı kutluyoruz, Anzaklar dünyanın bir ucunda ölen atalarını anmak için Gelibolu'da toplanıyor, okyanusun öte yakasından bir ülkenin başkanı Obama'nın 95 yıl önce ölen Ermeniler için ne diyeceği her yıl olduğu gibi bu sene de mühim bir mesele haline geliyor.

Bunların hepsinin bir ortak noktası yok mu?

Anzak gençlerinin, Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin birbirine kurşun sıkmasıyla, bizim bugün ulusal egemenlikten söz edemiyor oluşumuz arasında bir ilişki, ortada bir gariplik var sanki...

Gariplik, Anzakların torunlarının buraya gelip atalarını anmasında değil, bu insanların evlerinden binlerce kilometre uzakta, İngiliz çıkarları için ölmesinde...

Gariplik, aynı yıllarda Ermenilerin çektiği büyük acıyı telafi etmek ABD Başkanına mı düşmüş diye sorulmayıp, ABD Başkanının ne dediğine, hangi sözcüğü kullandığına odaklanılmasında, Ermenilerin ve Türklerin aynı anda ABD Başkanının ağzının içine bakmasında, herkesin çözümü hâlâ sorunu bizzat yaratanlardan beklemesinde...

Gariplik, her konuda dışa bağımlı hale gelmiş bir ülkenin ulusal egemenlik bayramı kutlamasında.

Bitmiyor, gariplik, bütün bu garipliklerin arasındaki bariz ilişkiye, emperyalizme işaret eden bizlere, yine mi emperyalizm diye sorulmasında.
Yine mi emperyalizm? Belki garip ama kesinlikle gerçek, evet yine emperyalizm.