Fenerbahçe'de Yıldırım'ın alternatifi Koç'muş... Memlekette de öyleyse vay bizim halimize!

Ali Koç'un Fenerbahçe Başkanlığı uzun zamandır tartışılıyordu. Koç'un başkanlığı, takım iyi de gitse, kötü de hep gündemdeydi. Ali Koç ailesinin geleneksel muhalefetini aşmış, Aziz Yıldırım'a dair çekincelerini üzerinden atmış olacak ki, adaylığını açıkladı.

Takımın kötü gidişatının da etkisiyle, camiada bu adaylık bir sevinç dalgası yarattı. Takımın başında uzun yıllardır yöneticilik yapan Yıldırım'dan kurtulmak için bir fırsat doğmuştu. Yıldırım'ın hakkından gelmek pek kolay olmadığı, hatta bayağı zor olduğu için bu işin altından ancak Türkiye'nin en köklü patron ailesinin bir mensubu kalkabilirdi. Ayrıca, Koç'un adaylığına sevinenlere göre, Ali Koç, Aziz Yıldırım'a göre daha bilgili ve kültürlü duruyor ve Koç'un ailesinin holdinglerinden edindiği yöneticilik tecrübesini Fenerbahçe için kullanması bekleniyordu.

Fenerbahçe büyük bir camia tabii... Herkes Ali Koç'u sevmek, beğenmek zorunda da değil. Cemaat operasyonu görmüş, yöneticileri hapishaneye düşmüş, Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birisinin yönetim kademesine dair gelişmelerin siyasetten bağımsız olmadığını herkes bildiği için bu adaylığın zamanlamasını manidar bulanlar da var.

Başkan Yıldırım'ın cemaatle arasının iyi olmadığını herkes bilir ama AKP ile ilişkileri de biraz karışıktır. Stadın hemen yanındaki lisenin arazisinin kulübe devri için Milli Eğitim Bakanı ile yapılan görüşmenin ardından, odadan ayrılırken bağıra çağıra “ben böyle bakanlığın...” diye başlayarak kurduğu cümleyi devleti mahvettiler anlamına gelecek başka bir küfürle bitirmesi mahkeme tutanaklarına geçmiştir. Yıldırım'ı biraz olsun tanıyanlar ne bu küfürlere, ne de bu küfürlerin edildiği yere şaşırmışlardır.

Aziz Yıldırım'la Erdoğan'ın arasındaki ilişki de aynı ipte asla oynayamacak iki cambazın ilişkisine benzetilebilir. Yıldırım, Fenerbahçe'nin Erdoğanı'dır. Nadir de olsa anlaşmaları mümkündür. Ama kavga ediyorlarsa birbirlerine çok benzedikleri içindir. İkisinin de uzun iktidarı çok kişiyi bıktırdığı gibi, ikisinin de ne yazık ki seveni de çoktur.

Ne olduğu belli olmayan bir kifayetsiz muhterisin, elinde MİT dosyasıyla televizyonlarda Aziz Yıldırım'ı tehdit etmesiyle, Koç ailesinin Erdoğan'la arasından su sızmadığı bir dönemde Ali Koç'un adaylığını açıklamasının çakışması, Türkiye gibi bir ülkede insanı düşündürtür. Bunlar birer rastlantı da olabilir elbette. Tetikçiliği alışkanlık edinmiş bir medya soytarısının ahmak olduğunu herkes kabul edebilir. Ama Koç ailesinin bir mensubunun düşünmeden iş yapacağını düşünmek başka tür bir ahmaklıktır.

Bu olasılıktan, Koç'un sırtını Erdoğan'a yaslayıp bu işlere kalkışmasından heyecan duymak, böyle bir operasyonun sonunda başkanlığı alan Ali Koç'un Fenerbahçe'yi şaha kaldıracağını düşünmek ise AKP Türkiyesi'nin yarattığı insan tipine has bir ahlaksızlıktır. Ne olduğu, nasıl tanımlandığı belli olmayan bir başarı için her yolun mubah olduğunu düşünen, gericilik ve sağcılığa has bir ahlaksızlık...

Aynı başarı için AKP ve Erdoğan'dan nefret etse ve ondan bağımsız düşünse de Koç'un patron kimliğine sırtını yaslamak isteyen ve aslında Erdoğan'ı bir başka Erdoğan'la devirmeye çalışan orta sınıf aklının ise bu ahlaksızlıktan kopma şansı yoktur. İkisini birbirine piyasa ve para bağlar. Başarı dedikleri de zaten piyasanın ölçütleriyle belirlenen, parayla hesap edilen bir olgudur.

Türkiye'de spor hakkında bolca efsane anlatılır. Oysa Türkiye'de profesyonel olarak sporla ilgilenen kulüplerin hepsi aynı ölçüde kirlidir. İlişki ağları, taraftar sayıları, etki alanları büyüdükçe bu kir artar ve bir fark varsa budur, başka bir şey değil.

Profesyonel spor sınıfsal ilişkilerden bağımsız olamaz. Zaten böyle olamayacağı için pazardan aldığı çubuklusu üstünde arkadaşlarıyla birlikte top peşinde koşan emekçi çocuğunun Fenerbahçe sevgisiyle, Yıldırım ve Koç gibilerinin takım sevgisi aynı kefeye konamaz. Herkes Fenerbahçeli gibi görünse de herkes aynı şekilde Fenerbahçeli değildir. Ali İsmail Korkmaz'ın Fenerbahçeliliği Aziz Yıldırım'a, Ali Koç'a ağır gelir. Tribünler bunları hatırladığında güzelleşir. Ama aynı tribünler ülkenin ve bu düzenin belirlediği koşullara uyduğu ve teslim olduğu anlarda çirkinleşecektir.

Tribünler memleketin siyasi ortamından, sınıfsal manzarasından etkilendiği ölçüde çelişik bir karakter sergilese de, kulüplerin yönetimlerinin böylesi bir karaktere sahip olması imkansızdır.

Fenerbahçe'de Aziz Yıldırım'ın alternatifi ne yazık ki ancak Ali Koç olabilir. Sporu belirleyen bu koşullarda kötünün karşısına yine başka bir kötünün dikilmesinden heyecan duyanlar çıkabildiği gibi eski kötünün yanında saf tutanlar da çıkacaktır.

Hadi orası profesyonelliğin belirlediği kuralların içinde hareket eden, parayla yönetilen bir kulüp...

Ama memlekette de Yıldırım gibilerin alternatifi Koç gibilerse, bir başka deyişle Erdoğan'ın alternatifi Erdoğan'sa vay bizim halimize.