Ezilen Müslüman, özgürlükçü Batı, anti-emperyalist Putin

IŞİD ve benzeri cihatçı çetelerin eylemleri dünyayı değiştirmeye devam ediyor. Bu tür eylemler öyle bir nitelik kazandı ki eylemcinin örgütsel bağlantısının olup olmamasının dahi aslında bir önemi kalmadı. Orlando'da bir bara saldırıp onlarca kişiyi katleden caninin IŞİD'le bağlantısının düşünsel düzeyde olması bile yeterli artık. Obama'nın saldırının kişisel bir eylem olduğu açıklaması ve Amerikan medyasının “yalnız teröristler” döneminin açıldığını ilan etmesi Batı'da her Müslümanın potansiyel terörist olarak görüleceği bir devrin açıldığını gösteriyor.

Zaten öyleydi denmesin. Bir Müslümanın örgüt bağlantısının araştırılmasıyla düşünsel yönelimlerinin açığa çıkarılması arasında büyük fark var. Batıda artık ikincisi yeterli görülecek ve düşünsel eğilimlerin üzerinde daha fazla durulmaya başlanması insanların inançlara göre tasnif edilme sürecini hızlandıracağı gibi inançların arasına inşa edilmiş duvarların yükselmesine de neden olacaktır.

Farklı inanç ve inanışlara ya da kültürel kimliklere saygı duymanın en saçma yolu olarak bir tür oyuna dönüşmüş politik doğruculuğun bu duvara etkisi olamaz. Müslümanların Hıristiyan Batı ile bir arada yaşamasının tek yolu var artık: Tam boy teslimiyet...

Yüzyılı aşkın bir süredir halkları ezen emperyalizmin dünyayı getirdiği yer burası işte. İnanç ve kimliklerin çatıştığı bir dünyada çıkış noktası da inanç ve kimlikler vesilesiyle tanımlanıyor. Uluslararası tekellerin, sermaye çevrelerinin kimi nasıl sömürdüğü önemsizleşiyor.

Dinselleşme bu önemsizleşme nedeniyle gerçek bir sorundur. Siyasetin ve mücadelenin dinselleştirilmesi, fikirler dünyası ve toplumsal hayatın dinselleştirilmesi ile el ele gider. Tüm referanslar dinden yola çıkarak tanımlandığında, cihatçı katillerin baş düşman olarak görüldüğü bir dünyada ABD meşrulaşmazsa Putin'in Rusyası meşrulaşır.

IŞİD'in veya benzeri örgütlerin ABD ve müttefikleri ile finansal ve askeri bağlantılarına dair her gün yeni bir kanıt ortaya çıkıyor. Bu örgütlerin bölgede ne denli kullanışlı bir araca dönüşebildikleri somut olarak da izlenebiliyor. Yalnızca askeri bir işlev üstlenmiyor, ideolojik olarak da yalnızca bölgede değil tüm dünyada muazzam işler görüyorlar.

İslamcı çeteler ve genel olarak dinsel ideoloji, fikirler dünyasında düzenin etrafına örülmüş öyle bir büyük engel ki, kimse bu engeli aşıp dışarı çıkamıyor. ABD'ye karşıysanız İslamcı, İslamcılara karşıysanız Amerikancı olabiliyorsunuz. Her ikisine de karşıysanız Putin'in Rusyası kucak açmış sizi bekliyor ve her durumda bu düzenin sınırları içinde kalıyorsunuz. Bu karanlığı yaratan düzen, aynı karanlığın arkasına saklanmayı başarıyor.

Hangi yolla olursa olsun dinsel kaynaklı şiddet yükseldikçe, bu şiddet Ortadoğu'da, İstanbul'da veya Batı'nın kentlerinde kendisini gösterdikçe batılı doğulu fark etmiyor, halklar ve insanlar kime el uzatacaklarını şaşırıyorlar.

Dinselleşme yalnızca Türkiye'nin ve bölgenin değil tüm dünyanın bir sorunu. İnanç ve kimliklerin problem olarak tarif edildiği bir dünyaya, inanç ve kimlikler aracılığıyla bir çözüm getiremezsiniz. Bir Müslüman, Müslüman olarak bir Hıristiyanla barışamaz artık. Tıpkı etnik kimliklerin o kimlikler temelinde birbirleriyle barışamayacakları gibi...

Patronlar ve zenginlerin ezdiğini, işçiler ve yoksulların ezildiğini söylediğinizde dünyada olan biten hiçbir şeyi, mesela etnik veya dinsel çeşitliliği, bunlardan kaynaklı problemleri yok saymıyorsunuz. Tam tersine, bunları açıklamak ve çözmek için önemli bir adım atıyorsunuz.

Ezilen Müslüman, özgürlükçü Batı, anti-emperyalist Putin... Bu saçmalıklardan çözüm çıkmayacağı artık somut olarak da görüldü.

Bu karanlıktan çıkmamız için etnik veya inanç temelli kimliklerin siyasetten tamamen tasfiye edilmesi gerekiyor. Etnik kimliklerin tanınması veya dinsel inançlara saygı duyulmasının da tek yolu bu aslında. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen ilişkisini dinsel ya da etnik zeminde değil, sınıfsal bir temelde tanımlamadan bunu yapmanız ise imkansız.