Erdoğan'la patronların arasını Binali Yıldırım yapacak

Erdoğan'ın Türkiye'ye yaptığı kötülüklerin sonu gelmiyor. Binali Yıldırım'ın ülkeye başbakan yapılmasının iyi bir gelişme olduğunu söyleyebilecek olan var mı?

Ama memlekette yeni bir siyasi adet var artık. Ne olsa eski durumla, kim gelse bir öncekiyle karşılaştırılıyor ve eskisi daha mı iyiydi diye soruluyor... Meclis Başkanı laiklik Anayasa'dan çıksın mı diyor, Türkiye zaten laik değildi diye yanıtlanıyor. Erdoğan başkan olmak için kırk takla mı atıyor, adam zaten fiili başkan, boşverin deniyor. Binali Yıldırım başbakan mı oluyor, Davutoğlu çok mu iyiydi diye soruluyor...

Sanki her şey olup bitmiş, hiçbir yeni gelişmenin, beyanatın, adımın bir anlamı yokmuşçasına davranıldığında mücadele hızla anlamsızlaşıyor. Eskisinin daha iyi olduğunu, memleketin halinin iç açıcı olduğunu iddia eden yok, ama olan biten gerçekten bir anlam taşımıyor mu? Laiklik ilkesinin Anayasa'dan çıkmasının, fiilen laik olmayan Türkiye'de dahi önemi büyük değil mi? Erdoğan'ın her istediğini yetkileri yasal olarak kısıtlanmış cumhurbaşkanlığı koltuğundan bu yasaların etrafından dolanarak yapmasıyla, yürütmenin başına geçmesi arasında bir fark görülmüyor mu gerçekten?

Bu gelişmelerin hepsinin bir anlamı var ve bu gelişmelerin her biri Türkiye'de AKP'ye karşı verilen mücadeleyi doğrudan etkiliyor.

Davutoğlu'nun gönderilip Yıldırım'ın getirilmesi AKP'de yeni bir sayfa açacak. Evet, Erdoğan hâlâ orada ve partinin tek hakimi. Ama Erdoğan'ın birlikte çalışacağı ekipteki revizyon siyasi bir değişikliğe işaret ediyor.

Bu değişikliğin iyi düşünülmüş stratejik bir adım mı yoksa biraz çaresizlikten kaynaklı bir hamle mi olduğu elbette tartışılır. Erdoğan'ın iktidarını sağlamlaştırmak için yol aradığı, çevresinde kendisine yük olma ihtimali bulunan hiç kimseye acımadığı, partide ve hükümette itaat ve bağlılığı mutlak bir şart gibi gördüğü ve bu açıdan tereddüde düştüğü her anda tasfiye yoluna başvurduğu görülüyor.

Bunlardan dört başı mamur bir strateji çıkmasının önünde nesnel engeller var. Erdoğan'ın korku ve güvensizliği tasfiye mekanizmalarını işlettikçe kadro kaynakları daralıyor. Bu süreç yalnızca hükümetin ve partinin zirvesini ilgilendirmiyor çünkü korku ve güvensizlik tarihte her zaman olduğu gibi bir virüs tarzıyla hızlı yayılıyor. Kadro sıkıntısı devletin her kademesinde görülebiliyor. Bahçeli ile MHP muhalefeti arasındaki mücadele, süreklileşmiş hale gelen tasfiyeden dolayı açılan yerlere oturan MHP'li kadroların kimi ne kadar tatmin ettiği şeklinde de okunabilir. Bahçeli'nin aldıklarıyla mutlu olmasından muhalefet belli ki rahatsız ve bakanlık görmüş Akşener AKP'den daha fazlasının da alınabileceğini biliyor.

Erdoğan için sorunlar bunlardan ibaret değil elbette. Daha önemlisi, AKP'nin geçmişte her kritik adımda akıl desteği aldığı Batı, Erdoğan'a yol göstermek konusunda oldukça isteksiz. Böylesi bir akıl olmadan Erdoğan'ın atacağı adımların koşullar nedeniyle daha fazla risk barındıracağı açık.

Yolsuzluğa batmış, parayı çok seven kumarbaz bir aileye sahip, üstelik konuşmayı bilmeyen ve her an büyük gaflara imza atabilecek bir başbakanla çalışmanın risklerini işte bu koşullarda alıyor Erdoğan. Alıyor çünkü böylesine karışık bir ortamda Binali Yıldırım tercihiyle bir süredir karşılıklı adımlarla güçlenen bir ittifaka dair mesaj veriyor. İdeolojisine bağlı ve dış politikada maceracı Davutoğlu'nun yerine Erdoğan'a bağlı ve iş bitirici Binali'nin getirilmesi bu ülkede en çok patronları sevindirmiş olmalı. Devletin tüm ihaleleri için kurulan rüşvet havuzunu yıllarca işleten, ulaştırma ve habercilik bakanlığı koltuğunda rekor süre otururken Türkiye'nin altyapı ve iletişim tekellerini ihya eden Yıldırım'ın sicilinin en az Erdoğan'a bağlılık kadar öne çıkan bir özelliği daha var: Piyasaya ve patronlara bağlılık...

AKP döneminde kâr rekorları kıran patronların gönlünü hoş tutmak için varolanların arasından Binali Yıldırım'dan daha iyi bir isim bulmak zor doğrusu. Üstelik bu adım, sermayenin yeniden yapılandırılmasında önemli ölçüde netliğe kavuşulduğu bir anda geliyor. AKP'nin yarattığı sermaye gruplarının yerinin belli olduğu, geleneksel tekellerin hareket alanlarının açıklığa kavuştuğu, cemaatle bağlantılı çevrelerin mali gücünün kırıldığı, kimin kalıp kimin gideceğinin veya kimin güçlenip kimin biraz zayıflayacağının ortaya çıktığı, sermaye çevreleri açısından belirsizliklerin önemli ölçüde ortadan kalktığı bir dönemde Yıldırım hamlesi, Erdoğan'ın parayı elinde tutan çevrelere gönderdiği bir çiçek olarak okunmalı.

Bu çiçeği kabul edeceklerine ve karşılıksız bırakmayacaklarına emin olabilirsiniz.

Ne değişecek, patronlarla araları zaten iyiydi demenin hiç sırası değil. Binali Yıldırım, bu ittifakın halkın gözünde belirginleştirilmesi ve patronlarla AKP'nin aynı gemide olduğunun açık bir şekilde görülmesinin sağlanması için çok sayıda fırsat sunacak. İşte bu fırsatları kaçırmamak ve Erdoğan'ı aldığı risklere pişman etmek lazım...