Erdoğan'ın Musul sevdası

Türkiye'nin artık 1923 ruhuyla hareket edemeyeceğini söylüyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Haksız sayılmaz. Çünkü uzun AKP iktidarı boyunca 1923 Cumhuriyeti'ne ne yapıldığını en iyi hareketin başındaki Erdoğan biliyor olmalı. Öyle bir cumhuriyet yok artık. 1923 Cumhuriyeti tarihe karıştı ve bir daha o haliyle geri dönmeyecek.

Bu cumhuriyetten arta kalanın üstünde yükselmeye gayret eden başka bir ülkenin, AKP Türkiyesi'nin lideri olarak Erdoğan'ın, 1923'ü referans almayacağını söylemesinde şaşılacak bir yan yok. Musul tartışmasını buraya bağlamasında da...

1923 Cumhuriyeti'ni tanımlayan temel özellikler geçmişte kaldı. Ancak bu özelliklerin yerine konulacak olanların sabitlendiğini, Erdoğan'ın deyimiyle AKP Türkiyesi'ne dair temel bir “ruh” üzerinde anlaşıldığını da kimse söyleyemez. AKP Türkiyesi'nin karakteristik niteliklerinin ortaya çıkması ile, bu özelliklerin bir devlet ve ülkeyi tanımlar hale gelmesi iki farklı olgu çünkü.

AKP Türkiyesi'nin, bu yeni ülkenin sınırları bile belli değil daha!

Yeni bir ülkenin yerine kurulduğuyla ilişkisini tanımlamak zorunlu olunca, sınırlarla ilgili tartışma da doğal olarak 1923'e atıfla yapılmak zorunda kalınıyor.

Dolayısıyla Erdoğan, Musul'u, Musul'a yapılan operasyonu tartışıyormuş gibi yapsa da, aslında her fırsatta müdahale ettiği noktaya tekrar dokunmaya çalışıyor. Erdoğan, 1923'le ve onun bakiyesi ilericilikle hesaplaşıyor.

Yoksa Erdoğan, Türkiye'nin Musul konusunda yüzyılın başında kalan iddialarını tekrar masaya getiremeyeceğini gayet iyi biliyor. Bu iddia bugün yalnızca tek bir şekilde, Musul'daki yerel güçlerden bir tanesine AKP'nin sırtını yaslamasıyla somutlanabilir. Başika kampında veya şehirde ve şehrin etrafında yürütülen başka faaliyetlerde de amaç bu zaten.

Türkiye, silahlı kuvvetleriyle ne Irak'ta ne de Suriye'de kalıcı bir operasyona girişebilir. Ortadoğu'nun ve bölgenin iyice karmaşık hale gelen dinamikleri ve dünyadaki düzen bunu kaldırmaz. Türkiye'nin Ortadoğu'da buna gücü yetmez veya daha başka bir deyişle AKP bunun için icazet alamaz.

AKP liderliğindeki Türkiye de aslında oyunu kuralına göre oynuyor ve ittifak halinde olduğu veya yönlendirebildiği yerel unsurlarla Musul'da süren savaşa dahil olmak istiyor. Ama gücü bu kadarına yetiyor ve etkisi sınırlı oluyor.

Ancak AKP'nin bölgedeki konumunun Erdoğan'ın ifade ettiği şekliyle olmasa da, biraz değişeceğine dair işaretler var. Örneğin, TSK'nın Musul operasyonuna sınırlı da olsa katkı koyması konusunda görüşmelerin sürdüğü söyleniyor. Bu konuda bir anlaşma sağlanması sürpriz olmaz...

TSK'nın operasyona dahli uzun vadede Musul konusunda Türkiye'nin etkisini değiştirmez, ancak kısa vadede Erdoğan'a görüntüyü kurtarmak için bir fırsat sunabilir.

Dahası, bizzat PKK liderliği tarafından ifade edildiği gibi Barzani-Erdoğan ittifakı, PKK'yi bölgeden uzak tutmak konusunda da şu ana kadar başarılı. Bu başarının da Erdoğan'ın konuşmalarında çizdiği çerçeveden uzak olduğu açık. Ama belli ki Türkiye yok hükmünde de değil.

Çünkü Türkiye bölgede yok hükmünde sayılamayacak kadar büyük bir ülke. Mesele yalnızca özellikle operasyonel gücü son dönemde oldukça tartışmalı hale gelmiş ordusunun kabiliyetleriyle ilgili değil.

Türkiye'de patronlar, AKP'li yıllarda sınır ötesi harekat yeteneklerini oldukça artırdılar ve bu bölgede kalıcı ilişkiler kurdular. Türkiye sermayesinin AKP ile iyi anlaştığı bir konuydu bu. Barzani ile ittifakın temellerinde yalnızca PKK'ye karşı ortak hareket etme isteği değil, iktisadi çıkarlar da vardı. Irak'ın savaş sonrası ekonomisinde Türkiye, kuzeydeki Kürt bölgesi merkezli olarak etkisini artırdı.

1923'e atıfla yapılan Musul tartışmalarında Kerkük'ün neden gündeme hiç gelmediğini niye kimse sorgulamıyor? Bugün, Musul'un demografik yapısı hakkında başta Erdoğan olmak üzere atıp tutanlar Barzani, Kerkük'te istediği gibi at oynatırken neden ses çıkarmadı?

Bu ikiyüzlülüğün yalnızca stratejik değil iktisadi bir temeli de var. Tıpkı Musul'un geleceğinde Türkiye'nin tamamen yok sayılmayacağı gerçeğinin ekonomik bir temeli olduğu gibi...

Erdoğan tüm bunları biliyor. Üstelik Musul'daki belirsizliğin yıllarca sürebileceğinin de farkında.

Ama Erdoğan'ın bu tartışmada aklının bir köşesinde başka bir dert duruyor: Türkiye ilericiliği...

1923 Cumhuriyeti'nin yerine yeni bir “cumhuriyet” inşa edememenin sancılarını çeken Erdoğan Musul örneğinde görüldüğü gibi her fırsatta 1923'ün üzerinde tepiniyor çünkü kendi hayalindeki ülkeyi kurmasının, AKP Türkiyesi'ni mantıksal sonuna götürmesinin tek yolu Türkiye ilericiliğiyle hesaplaşmak ve onun daha da geriye çekilmesini sağlamak.

Hep söylediğimiz gibi, buna da karar verecek olan Erdoğan ve AKP değil. Onların ne istediği, nerede durduğu, nasıl bir ülke istedikleri belli.

Peki ya Türkiye ilericiliği... Belirsizlik o tarafta işte. Türkiye ilericiliği bu kavgada nasıl bir ülke istediğine karar vermeli artık.