Erdoğan ABD'siz yapamaz, peki ABD Erdoğansız yapabilir mi?

Erdoğan 15 Temmuz darbesinin ABD ile ilişkisini biliyor. ABD adına kalem oynatan, Türkiye hakkında senaryolar yazan herkes söze darbe girişimiyle ABD'nin bir ilişkisi olmadığını iddia ederek başlasa da, Erdoğan'ı kimse tersine ikna edemeyecek.

Tayyip Erdoğan'ın kafasından neler geçtiğini tam olarak tahmin etmek elbette mümkün değil. Dolayısıyla bu ilişkiye dair nasıl bir kurgusu olduğunu bilmemiz de olanaksız. Tıpkı Erdoğan'ın bu konuda nasıl bilgilendirildiğini ve kaynaklarının kim olduğunu bilemeyeceğimiz gibi... Rus kaynaklarından nasıl veriler geldiğine dair yalnızca tahminler yapabiliriz. Ya da Avrupalıların anlattıkları öykünün ABD'nin anlattığı öyküyle bire bir aynı olmayacağını söyleyebiliriz.

Dünya böyle bir yer... Bu dünyada Erdoğan'ın koşulsuz güvenebileceği kimsesi olmayabilir. Ama ABD'nin koşulsuz güvenebileceği kaç ülke var ki...

Üstelik ABD, Erdoğan'ın bu kabulünü güçlendirmek için elinden geleni de yapıyor. Gülen'in iadesine dair hiç umut verilmiyor mesela. Clinton'ın seçim toplantılarında Gülen cemaatinin önde gelen şahsiyetleri boy gösteriyor, yetmiyor Clinton bu toplantıların birisinde açıkça Kürtleri silahlandırmaktan bahsedebiliyor. ABD'nin Kürtleri silahlandırdığı zaten biliniyor. Ama Clinton başkanlığı döneminde varolan durumla yetinmeyeceğini, daha ileri gideceğini ifade ediyor. ABD Dışişleri her fırsatta bölgedeki adımlarına dair Türkiye'yi uyarmaya devam ediyor. Aynı yetkililer 15 Temmuz'un Türk dış politikasında bir milat olduğunu, 15 Temmuz'dan sonra ABD ile Türkiye'nin daha yakın çalıştığını söylemekten çekinmiyorlar.

15 Temmuz öyle bir tarih ki, hem ABD ile Türkiye'nin eşgüdüm içinde çalışmasının önünü açmış hem de iki ülke arasındaki gerginlikleri azaltmamış.

Bu durumun 15 Temmuz gecesi, Erdoğan'ın ABD'nin ne denli ciddi olabileceğini görmesinden başka açıklaması var mı? Bu tarihten sonra ABD ile uyum içinde hareket etmeye çalışan ama bunu yaparken aynı zamanda başka aktörlere yanaşıp gerilimi kontrollü olarak yükselterek kendisini garanti altına almaya gayret eden bir Erdoğan portresini, Erdoğan'ın 15 Temmuz ile ABD arasındaki bağlantıya inanmasından başka ne açıklayabilir?

Erdoğan kendisini devirmeye çalıştığını düşündüğü ABD'ye bir daha güvenemez. Ama ABD'siz de yapamaz.

ABD'siz yapamaz çünkü bugün Erdoğan'ı ülkenin tepesinde tutan patronlarla iyi geçinmeyi sürdürmek için ABD ekseninden ayrılmayacağının garantisini sürekli vermek zorunda. Türkiyeli patronların tamamı istisnasız olarak ülkenin Batıyla ilişkisinin devamından yana.

Erdoğan ABD'siz yapamaz çünkü bölgede atmaya çalıştığı adımlarda, Suriye'de veya Irak'ta yine ABD'nin onayına muhtaç. AKP, ABD'nin izni olmadan sınırın ötesinde nefes dahi alamaz. Bu adımların başarısızlığa mahkum olması ile felaketle sonuçlanması arasındaki fark, AKP'nin iktidarını sürdürmesi ile koltuktan düşmesi arasındaki fark ile aynı. Üstelik AKP'nin bölgede zorunluluktan giriştiği operasyonlarda dengeyi hâlâ ABD sağlıyor.

Erdoğan ABD'siz yapamaz çünkü ülkede AKP'yi sallayabilecek iki büyük muhalif unsur olarak görülen CHP ve Kürt hareketi de bu acayip memlekette ne yazık ki ABD'ye bakarak siyasetlerini belirliyorlar. Erdoğan, koltuğunda kalmasında bu muhalefetin yadsınamaz payının ve muhalefetin bu tutumunda da ABD'nin etkisi olduğunun farkında.

Erdoğan'ın hiç güvenmediği ama onsuz da yapamadığı bir aktörün tıpkı kendisi gibi düşünmesini sağlamaktan başka şansı yok. Erdoğan, ABD'nin kendisine güvenmese dahi, kendisi olmaksızın yapamayacağını kabul etmesini istiyor.

ABD'nin Erdoğan'a hiç güvenmediği zaten ortada ama ABD Erdoğansız yapamayacağını niye kabul etsin? Daha doğrusu, bunu denemekten, Erdoğansız bir Türkiye'yi zorlamaktan neden vazgeçsin?

15 Temmuz darbe girişimi, Erdoğansız bir Türkiye'ye, ama Erdoğansız bir AKP Türkiyesi'ne giden yolu açmak için bir denemeydi. Bunu denemeye devam etmenin siyasette daha onlarca yolu var. ABD denemeyi sürdürür, Erdoğan da her şeye karşın tüm yolları kullanıp direnmeye çalışır. Erdoğan'ın koltuktaki ömrünü de bu direnişte ne denli başarılı olduğu belirler.

Tüm bunlar olup biterken, bu iki aktör beraber yürümeyi ve iş yapmayı da başaracaktır. Kimse şaşırmasın bu düzen böyle bir düzendir.

Asıl şaşırtıcı olan bu çekişmeden memleketin lehine bir gelişme beklemektir.

Bu çekişmede Erdoğan karşıtlığı nedeniyle ABD'nin ya da milli çıkarlar bahanesiyle Erdoğan'ın yanında olmak kabul edilemez elbette. Ama ne ABD, ne Erdoğan diyerek bu gerilimi dışarıdan izlemek de yetmez. Her ikisini de aynı anda karşısına almayı başaracak, her ikisiyle de mücadele edecek bir siyasi hat, bu karanlıktan aydınlığa çıkışın tek yoludur. Bu da yalnızca ikisinin paylaştığı ortak sınıfsal zemine, yerli ve yabancı patronlara karşı emekçilerin yanında durarak mümkün olabilir.