Erdoğan ABD'nin karizmasını çiziyor

Erdoğan ve AKP, Suriye'de kaybetti. Ama Suriye'de tek kaybeden onlar olmayabilir. Oyunun en başından yakın zamana kadar AKP ile beraber hareket eden ABD'nin de Suriye'de başı dertte görünüyor.

Dünyayı hala on beş yıl öncesinde olduğu gibi okuyanlar, Batı sistemindeki çatırtıları fark edemeyenler ABD'yi mutlak bir güç olarak tasvir ediyor olabilirler. Oysa dünya değişiyor. Sosyalizmden geriye kalan dünyanın tek hakim gücü olarak ortaya çıkan ABD'nin tek belirleyen olduğu günler geçmişte kaldı. ABD muazzam askeri kabiliyeti ve siyasi tecrübesi ile dünyanın şüphesiz en güçlü ülkesi ve halen Batı kampının tartışmasız lideri. Ancak bunlar yakın geçmişte olduğu gibi ABD'nin tek karar verici olmasını kendiliğinden sağlamıyor. Dünyada, ABD'yi yerinden oynatmasa da, hareket alanını kısıtlayan, ona zor anlar yaşatan başka aktörler var bugün. Çok kutuplu bir dünyadan söz etmek için henüz erken olsa da, tek kutuplu bir dünyanın bu haliyle devam edemeyeceğinin sinyalleri bunlar...

ABD hangi konuda yanlış adım atmışsa, bunun bedelini ödüyor artık.

Suriye planını Erdoğan ve Davutoğlu'nun fantazilerinin üzerine kuran Vaşington, bu hatasını fark edeli çok oluyor. Ancak AKP'nin aklıyla hareket edilen dönemin mirası bir anda düzeltilemiyor. Örneğin, sahada hepsi ABD tarafından silahlandırılmış grupların birbirleriyle savaşması tüm dünyada bir alay konusuna dönüşmüş durumda. ABD'li yetkililer dahi bunun tarihi bir skandal olduğunda hemfikirler.

Dahası, Rusya ve İran gibi güçlü ülkelerin desteğiyle akıllı adımlar atmayı başaran Suriye yönetimi, ABD'nin hatasını telafi etmesini ve pozisyonunu toparlamasını güçleştiriyor.

Suriye'de yönsüz ve stratejisiz kalan ABD, Rusya'nın ilerlemesini ve alan kazanmasını engelleyemiyor.

Vaşington ile Moskova'nın üzerinde anlaştıklarını açıkladıkları ateşkesin içeriği de, hayata geçip geçmemesinden bağımsız olarak bunun göstergesi. Putin yalnızca cephede değil masada da istediğini alıyor. Üstelik Erdoğan'ı da sıkıştırmaya devam ediyor.

BM Güvenlik Konseyi'ne AKP ve cihatçı teröristler arasındaki ilişkiler hakkında sunduğu detaylı rapordan hemen sonra, Rusya, uygulanırsa bu ateşkesle bir adım daha atacak. Çünkü, ateşkes Rusya'nın cihatçı teröristleri bombalamasını engellemeyecek ama Türkiye'nin YPG'yi topa tutmasını uluslararası kamuoyunda tamamen gayrimeşru hale getirecek.

ABD'nin en yetkili ağızlarından Suriye konusunda kendi yoluna gidebileceği söylenen, deyim yerindeyse kendisi için ne hali varsa görsün denen Türkiye bu...

Ama ABD artık tek başına dediği için Türkiye dünya tarafından öyle görünmüyor. Mesele o kadar basit değil.

Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu istihbarat raporu özenle Erdoğan ve çetesine odaklanarak hazırlanmış olabilir mesela. Ama ipin ucunu bir kez çekmeye başladığınızda doğal olarak Vaşington'la ilgili bağlantılar da ortaya dökülüyor.

AKP Suriye'de boyunu çok aşan işlere kalkıştı ve işlediği suçların bir kısmında tüm sorumluluğu tek başına üstlenmek zorunda kalacak. Ancak Türkiye, ABD'nin bölgedeki ittifak sisteminde en önemli ülkelerden birisiydi ve değişen dengeler nedeniyle zorlanan ve bölgede yıpranmış ABD de bu işten zarar görmeye devam edecek. Uluslararası kamuoyu ABD'yi sorumlulukları yüzünden suçlamaya elbette cesaret edemez. Ama ABD bugün eskisi kadar rahat değil ve bu yanlışların ABD'nin elini zayıflatıyor oluşu da görmezden gelinemez.

Bugün Suriye konusu açıldığında AKP, PYD hakkında ABD'den şikayet ediyor olabilir. Ama tek şikayetçi olan onlar değil. Vaşington da Suriye'deki pozisyon kaybından Erdoğan ve AKP'nin sorumlu olduğunu her gün daha yüksek sesle dillendiriyor.

Bu elbette kaybederken tek başına kaybetmemeye çalışan AKP'yi Suriye'de yalnız bırakmak için bir hazırlık. Ancak her şeyin iç içe geçtiği bir ortamda AKP'yi Suriye'de yalnız bırakmak ABD için bir çözüm değil.

Suriye önemli de Türkiye önemsiz mi mesela? Türkiye'de ihtiyacın sürdüğü koşullarda bu denklem fazlasıyla karmaşıklaşıyor.

Bu ihtiyaç nedeniyle arsızlıkta sınır tanımayan Erdoğan ve çetesi kendi Amerikancılıklarına da güveniyorlar elbette. Bu, ABD ile ilişkiler söz konusu olduğunda ciddi bir garanti... Ama sınırları zorlarken Türkiye'de düzen siyasetinin tüm aktörlerinin Amerikancı olduğunu ihmal ediyor olabilirler. Geleneksel bir Amerikancılığın belirlediği siyasi ortamda AKP'ye veya AKP içindeki bir ekibe duyulan ihtiyacın hiçbir koşulda değişmeyeceğini kim söyleyebilir ki...