Dinselleşmeye karşı Türkiye'nin son kalesi soldur

Türkiye'de bugün bir ilerici birikimden söz edilebiliyorsa, bunda 1923 Cumhuriyeti'nin payını kimse yadsıyamaz. Düşünsel olarak pek çok akımın izi daha öncesine dek sürülebilir. Ancak Türkiye'nin laikleşmesindeki en önemli adım olarak Cumhuriyet, Türkiye'de ilericiliğin toplumsal bir gerçekliğe kavuşması için de bir başlangıç noktasıdır.

Ama bu hikaye başladığı gibi bitmez. Cumhuriyetin öyküsü, yaslandığı sınıfın bu yüzyıla has değişmez gerici karakteri nedeniyle yarım kalınca devreye başka bir aktörün girmesi kaçınılmazdır. Bağımsız bir siyasi hat olarak rüşdünü ispat ettikten sonra sol, bu mirasa sahip çıkacak ve aslında sahip çıkmaktan çok daha ötesini yapacak ve bu memlekette ilerici birikimin bugüne dek tutunmasını sağlayacaktır.

Üstelik Türkiye'de solun kitleselleşme problemlerine rağmen böyledir bu.

Sol, Türkiye siyasetinde hep örgütsel büyüklüğünden daha büyük bir yer kaplamıştır. Solun vücuduyla kıyaslanamayacak siyasi ve ideolojik etkisi, yanlışı ve doğrusuyla, Türkiye ilericiliğinin bugüne taşınan yapısına damgasını vurur.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bizzat kendisine karşı yükseltilen gerici dalgaya karşı sol, bu memlekette aydınlanmacılığın ve laikliğin doğal sahibidir. Solun, cumhuriyetin kurucu ideolojisi olarak kemalizmle girdiği ilişki de Türkiye ilericiliğinin şekillenmesine damga vuracaktır. Kemalizmin gericilik karşısında gitttikçe daha fazla tutarsızlaşması ve ikircikli tutumu, kemalizmin solla girdiği alışverişten de okunabilir. Kemalizmin sol yorumlarının etkisinin azaldığı ve kemalizm solla olan mesafesini açtığı ölçüde, kurucu ideoloji gericiliğe ve dinselleşmeye daha açık hale gelecektir.

Türkiye'de dinselleşmeye ve gericiliğe karşı direncin en sağlam hattının sol tarafından çizilmesi ve bu mücadelede solun öncülüğü, solun bizzat kendisinin laiklik kavgasında nerede durduğunu önemli hale getirir.

Türkiye'nin dinselleşmesinde Türkiye sağının ve özelde AKP'nin rolü zaten bellidir, ancak bunun kadar üzerinden durulması gereken konu, bu süreci durdurması muhtemel aktörlerin ne yaptığıdır. Kemalizmin bu başlıkta havlu atması bir veridir ama sol da bir bütün olarak ele alındığında bu sınavı ne yazık ki verememiştir.

1980 sonrasında liberal etkilere gittikçe daha açık hale gelen bir solculuk türü, laiklik gibi aydınlanma değerlerinden hızla uzaklaşır ve gericilik karşıtı mücadelenin öncü gücü açık bir yara alır. Dinsel ideolojilerle barışmanın bir yolunu arayan, üstelik bunu uzun süredir devam eden solun kitleselleşme problemlerinin bir çözümü gibi sunan anlayış, düzen içindeki laik akımları da yanlış bir noktadan topa tutarak dinselleşme karşıtı kavgayı itibarsızlaştırmıştır.

Laikliğin öncü kolu solun bu başlıkta yekpare bir tutum geliştirememesi, düzen içinde bu konuda varolan engellerin kaldırılmasını kolaylaştırır. Türkiye'nin toptan dinselleşmesinin önünde artık engel kalmamıştır.

Ancak bunların hiçbiri solun Türkiye'de laiklik kavgasındaki öncülüğünü değiştiremedi. Bu öncülük değişmez ve tarihsel bir olgudur. Dolayısıyla bugün dinselleşmeye karşı tutarlı ve bütünsel bir siyasi hattın liderliğini yapacak, bu hattı doğrudan kuracak solun toplumsal etkisi yine örgütsel gövdesinden çok daha büyük olacaktır. Türkiye'de düzen içinde laikliği savunan tek özne kalmamışken solun bu toplumsal etkiyi bu defa örgütsel bir güce tahvil etmesi de gerçek ve somut bir olanaktır.