Bugün çok umutsuzsak şayet

Türkiye'de bugün çok ama çok büyük bir kesimin ülkenin geleceğine dair yeni bir kurgusu yok. İnsanlar Türkiye'yi baştan kurmak gibi bir ufka sahip değiller ve bambaşka bir ülke istenmiyor.

Dolayısıyla istisnasız her başlıkta ilerleme veya gelişme varolan yapı içindeki değişikliklerle tanımlanıyor. Herkes hiç durmadan birbirine bu yapının sınırlarını hatırlatıyor.

İşçiler daha fazla maaş mı istiyor örneğin. İşveren kurumun ya da patronun da yaşaması gerektiği hatırlatılıyor hemen. İşçilerin taleplerine kökten karşı çıkmayanlar, kendilerini emekçilerin yanında hissedenler dahi iki tarafı da üzmeyecek makul bir çözümün peşine takılıyor. Patronların olmadığı bir düzense düşünülmüyor bile...

Tayyip Erdoğan'dan şikayet mi ediliyor mesela. O halde insanlar ya bu yapı içerisinde Erdoğan'a karşı en güçlü odağın peşine doğru ittiriliyor, ya da Erdoğan'ın güç kaybedeceği en muhtemel senaryonun uygulanması teşvik ediliyor. Bu kimi zaman herkesin ana muhalefetin etrafında toplanmasını gerektiriyor, kimi zamansa stratejik olarak HDP veya İyi Parti gibi bir partinin desteklenmesini... Hatta bazen AKP içindeki belli odakların üzerine hesaplar yapılmasını... Bu kısır döngüden başka bir çıkışın varolabileceği, kirli ve hesapçı düzen siyasetinin toptan reddedilebileceği ise akıllara gelmiyor.

Ya da komşumuz Suriye'de veya bölgede onlarca farklı plan mı söz konusu... Herkes bir anda en âlâsından stratejisyen kesiliyor ve bu planları bozmak ya da bu planlardan çıkar sağlamak için hangi emperyal aktörün peşine takılınması gerektiğini bulmaya çalışıyor. Hangi masada kiminle ittifak yapıldığında çıkar sağlanacağı konusunda durmaksızın kafa yorulurken, o masaları toptan devirme, emekçilerin talepleri etrafında birleşmek ise düşünülmüyor.

İnsanı körelten, düşünmesini zayıflatan ve ufkunu daraltan bir bakış açısı bu. Bu bakış açısı nasıl bir Türkiye sorusuna aslında çaresiz, sınırlı ve ne yazık ki zavallı bir yanıt vermeyi zorluyor. Sonra da insanların umutsuzluğundan şikayet ediliyor.

Bu yaklaşımdan insanların umut çıkarması mümkün mü? Patronla uzlaşmaktan, aza razı olmaktan, ekmeğinin küçülmesine ikna olmaktan umut çıkar mı? AKP'ye karşı her türden sağcılıktan, gericiliğe karşı ılımlı müslümanlıktan insan heyecanlanır mı? ABD'ye karşı Rusya'dan, Erdoğan'a karşı ABD'den, Türkiye'nin çıkarlarını korumak adına Erdoğan'dan medet ummak moral verir mi?

Bu çaresizlik tablosundan, aşılmaz olduğu düşünülen sınırlardan, başka çözümlere kapıyı kapayan ufuksuzluktan yalnızca umutsuzluk doğar. Bu kafayla Türkiye'nin hiçbir sorunu çözülemez. Buradan ne ilerleme çıkar, ne de gelişme.

Bugün herkes siyasette tek bir soruya yanıt aramalı: Nasıl bir Türkiye?

Ülke seçime giderken herkes dikkatlice tüm partilerin dediklerine bu gözle baksın. Seçimler Türkiye'de her şeyi değiştirebileceği için değil, seçimlerde kimin ne söylediği partilerin memleketin geleceğine dair aslında ne düşündüğünü anlattığı için, siyaset bu şekilde değerlendirilmeli.

Evet, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar gerçekten kötü. Evet, çok karanlık bir tablo bu ve insanı mutsuz eden bir yanı var. Türkiye'de varolan düzenin, işleyişin koyduğu sınırları kabul eden, bu ülkenin problemlerine o sınırlar içerisinde çözüm arayan herkes de memleketi karanlığa mahkum eden bu tablonun bir parçası. Hepsi el ele vermiş bizi mutsuz etmeye uğraşıyor ve Türkiye bundan dolayı mutsuz insanların ülkesi.

Ancak bu aslında bugünün tablosu. Bizi mutsuz eden bugün. Umudumuzu bugün kırıyor. Fakat bugünden mutsuz olanların, mutsuzluğu peşinen ve çaresizce kabul etmelerinde, mutsuzluğun devamından yana tercihlerini kullanmalarında da bir saçmalık var.

Biz geleceğe bakmak, yeni, yepyeni bir ülke kurmak zorundayız. Patronların ve sömürünün olmadığı, Erdoğan ve benzerlerinin tarihe karıştığı, her türden gericiliğin defedildiği, dünyada kendi bağımsız kararlarını alabilen bir ülke... Umut o geleceğe doğru yürüyüşte. Yeni olanın peşine düşmeden umutsuzluktan şikayet etmeye kimsenin hakkı yok.