Bu virüs AKP’yi yıpratır

Hekimler korona virüse karşı mücadele ederken kronik rahatsızlıkların önemini ısrarla vurguluyor. Bu tür hastalıkları olan insanlar virüse karşı mücadele ederken böylesi rahatsızlıklara sahip olmayan insanlara kıyasla zorlanıyor.

Virüs Türkiye’yi vurduğunda, 18 yıldır iktidarda olan AKP virüse işte böylesi kronik problemlerle yakalandı ve şimdi virüs kaynaklı sorunlar AKP’yi daha da yıpratıyor.

Kronik problemlerin en başında elbette ekonomi var. AKP iktidarındaki Türkiye virüsün etkisinin hissedilmesinden çok önce ağır iktisadi problemlerle boğuşmaya başlamıştı. 2008 krizinden bu yana kör topal ilerleyen ekonomi, 2018’de döviz kurlarının hızla yukarı gitmesiyle tam anlamıyla çakılmış, o günden bu yana da toparlanamamıştı.

Türkiye virüs daha ülkeye gelmeden derin bir işsizlik problemiyle karşı karşıyaydı. Ücretler gerilemiş, çalışma koşulları kötüleşmişti. Herkesin devam eden ekonomik krizin AKP’yi nasıl etkileyeceği sorusunu sorduğu bir dönemde, ekonomik tablonun daha da ağırlaşacağı artık kesinleşti.

AKP, bu krizin uzun vadeli sonuçlarını telafi etmeye dönük bir arayışın ittirmesiyle, Türkiye’deki patronların kâr ve büyüme arayışlarına derman olma amacıyla oldukça riskli bir dış politika macerasına girişmiş, sermayedarların cephesinde birtakım sonuçlar alsa da, siyasi ve askeri açıdan hedeflediklerinin gerisinde kalmıştı. Patronlar bu adımların meyvelerini orta ve uzun vadede her durumda yerdi, ama birisi maliyeti üstlenecekse en büyük aday da AKP’ydi. Virüs Türkiye’ye, dış politika bağlamında da somut gelişmeler AKP’nin istediği gibi gitmiyor, Erdoğan prestij ve güç kaybediyorken girdi.

Salgın başlama işaretleri verirken AKP iktisadi ve siyasi nedenlerle uzun zamandır güç kaybetme eğiliminde bir partiydi. En son yapılan yerel seçimlerde büyükşehirleri kaybetmiş, malum dış politika hamlelerinden parti olarak istediğini alamamış, referandum ve ardından kazanılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazandığı ivmeyi kaybetmiş bir parti…

Üstelik her ivme kaybetmiş partide görmeye alışkın olduğumuz gibi iç sorunlarla uğraşan bir parti…

AKP en başından bu yana geniş bir koalisyonun partisiydi. İşler yolunda giderken bu hizipleri bir arada tutmakta da zorluk çekilmedi. Ama iktisadi ve siyasi koşullar AKP’yi zorlamaya başlayınca, karmakarışık bir dünya tablosunda dışarıdan yapılan müdahalelerin de dozu arttıkça koalisyon parçalanmaya başladı. Cemaatçiler, liberaller, kurucu kadrodan isimler falan derken partide bir açıdan gerçekten pek kimse kalmadı.

Bu süreçte gemiye yeni binenlerin de pek önemi yoktu doğrusu ama hem koalisyon gidenlere rağmen hâlâ varlığını sürdürüyordu, hem de Türkiye’nin kaynakları AKP’nin acımasız talanına rağmen tükenmiyordu… Bu koşullarda, yağmalanacak mal ve para bulanların aslan payını kapmak için partide yeni hizipler oluşturması kaçınılmazdı.

AKP’deki hizipler ve bu hiziplerin arasındaki mücadele çok tartışıldı. Bu hizipleri ve hiziplerin arasındaki mücadeleyi kimse görmezden gelemezdi, ama buradaki ilk sorun bu hiziplerden birisinin diğerine yeğlenmesi ve bu kavgada taraf olmaksa, ikinci sorun, AKP’nin kötülüğünün kaynağı olarak bunları görüp Erdoğan’ı temize çekme çabasıydı. Çevresi kötü ama Erdoğan iyiydi, ya da Erdoğan’ın niyeti başkaydı ama ona tuzak kurulmuştu…

Üçüncü ve ne yazık ki daha kadim bir problem ise bu devletin, iktidar partisinin içine yuvalanmış çetelerden kurtulduğunda doğru düzgün işleyeceğine dair varolan temelsiz umuttu. Oysa en basit tanımıyla bir sınıfın diğerini kontrol altında tutmak için kullanılan bir baskı aygıtı olarak devletin bizzat kendisi kapitalist bir çeteydi.

Ama evet bu hizipler arasındaki mücadele AKP’yi daha virüs Türkiye’ye girmeden fazlasıyla zorluyordu. Krizin faturası emekçilere kesiliyor, çalışan insanlar faturanın büyüğünü ödüyordu, ama ekonomideki kaçınılmaz daralma, sayılardan da anlaşıldığı gibi Türkiye’nin büyük tekellerini vurmasa da, AKP etrafına kümelenmiş bloğun sürdürdüğü yağmanın pastasını küçültüyordu. Bu pastanın küçülmesi egemen blok içindeki mücadelenin şiddetlenmesi demekti.

Şimdi virüsle boğuşan Türkiye’de fazlasıyla küçülecek pastanın başına çöreklenmiş bu hiziplerin kavgasının daha da büyüyeceğine dair çok sayıda işaret var.

Biraz öne çıkan Sağlık Bakanına hemen gelen müdahale, Soylu’nun bazen Erdoğan’ı dahi zorlayacak şekilde bitmek tükenmek bilmeyen çıkışları, Berat Albayrak ve saz arkadaşlarının devletin içinde hiç saklamadan yürüttüğü yer ve makam tutma faaliyeti, geceyarısı görevden alınan ulaştırma bakanı… Bunlara işaret değil de somut kavganın yansımaları demek daha doğru belki. Hem ekonomik hem de siyasi düzlemde süren, iki boyutu birbirinden ayrıştırılamayacak kesintisiz bir kavga bu.

Virüsün tetiklediği süreç düşünüldüğünde Türkiye daha yolun başında. Siyasi iktidar bu yolda ilerlerken faturanın büyüğünü halka kesmeye devam edecek ama mecburen egemen bloğu etkileyen kararlar da almak zorunda kalacak. Hangi sektörlere daha fazla kaynak aktarılacağından hangi sermaye gruplarının kurtarılacağına, hangi ihalelerin ertelenip hangilerinin devam edeceğine, hangi kurumlarda kimlerin görev alacağına dek çok sayıda konuda alınacak her karar bir mücadele başlığı. Üstelik bu kararların pek çoğu AKP’nin toplumsal destek aldığı geniş kesimleri de etkileyecek.

AKP’nin işi zaten zordu, kronik problemleriyle virüse yakalanan iktidar partisinin işi şimdi daha da zorlaştı.