Bir emekçi sorunu olarak ÖSS

Geçtiğimiz Pazar günü ÖSS sonuçları açıklandı. ÖSS sonuçları ya da daha genel olarak tüm ÖSS süreci şu an için doğrudan herkesi ilgilendirmiyor olabilir. Bir yakınınız, dostunuz ya da akrabanız sınavdan belki etkilenmiyordur. Ancak ÖSS artık Türkiye'de kimsenin kaçamayacağı bir olgu haline geldi. Yaşamımızın bir noktasında ya bize, ya da çok yakınımızdaki birilerine mutlaka değiyor.
Üstelik ÖSS milyonlarca gencin geleceğini etkilediği için memleketin geleceğini de etkiliyor öyle ya da böyle süresi dört saat bile olmayan bir sınav, sonuçta yanıtlanması gereken toplam iki yüz bilmem kaç test sorusu ve bu sorular için kurgulanmış bunun beş katı yanıt alternatifi bir memleketin kaderinde söz sahibi oluyor. Burada bir gariplik var...

Bu garipliğin üzerine edilen her laf da o garipliğin temeline inmediği sürece saçmalığın ötesine geçemiyor.

Pazar gününden bu yana hep birlikte bu zırvaları dinliyoruz. Matematik testinin geçen yıla göre kolay, Türkçe testinin ise zor olduğundan bahsediliyor. Hırsından kendini kaybetmiş bir zavallı gencin duvarlara yazdığı notlarla sınav birincisi olduğunu öğreniyoruz, en başarılı ve en başarısız illerden bahsediliyor, Hakkari'nin başarısızlıkta bu yıl ikinci olması hakkında utanmaz espriler yapılıyor, sınavdan sıfır puan alan öğrenciler hakkında teoriler üretiliyor.

Kimisi haklı olarak bu gençlere yaptığımız zulümden söz ediyor, ama yine bu zulmün kaynağını sorgulayamadıkları için kurdukları cümleler basit bir empati girişiminin ötesine geçemiyor.

Oysa gençlerin empatiye ihtiyaçları yok üstelik bu problem yalnızca Türkiye'nin gençlerinin sorunu değil. Bu hepimizin meselesi.
Ortadaki korkunç eşitsizliğin üzerine gitmeden bu sorunu nasıl çözebiliriz?
Eşitsizlikten bahsetmedikçe de sınavın niteliği üzerine teknik bir tartışmaya girmekten kurtulamıyoruz. Oysa şu anda yapılması gereken en son tartışma bu...

Bu sınavın nasıl olması gerektiği bizi hiç ilgilendirmiyor. Milyonlarca genci ve onların etrafında hepimizi bir testin şıklarına mahkum eden ÖSS düzenini veri alan her tartışmayı reddetmek durumundayız.

Solun mücadelesi ÖSS düzenini tamamen kaldırmak için olmalıdır.

ÖSS'nin varolan koşullar içinde öğrencilerin arasındaki en adil yarışma olduğu iddiası tamamen bir safsatadan ibarettir. ÖSS düzeni, başından sonuna zenginlerin lehine, yoksulların aleyhine işliyor. Bu düzenden uzun vadede yalnızca zenginlerin ve sınıf atlama hayaliyle yanıp tutuşan hırslı küçük burjuva ailelerinin çocukları kazançlı çıkıyor. Dershanelerin, özel okulların, parayla satın alınabilen her türlü olanağın belirlediği bu sınav sisteminde tersi de mümkün değil zaten.

ÖSS sayesinde emekçi çocuklarına üniversite kapıları kapanırken, üniversitelerin sınıfsal profili de geri dönülemez bir şekilde değişiyor. Dikkatli bir gözlemci son on, on beş yıl içinde dahi bu profilin ne kadar hızlı değiştiğini görebilecektir. Solun üniversitelerde her zamankinden daha zor örgütleniyor olmasında, üniversitelerin ideolojik olarak her geçen gün geriye gitmesinde bu olgunun hiç payı yok mu sizce?
Üstelik, ÖSS öncesiyle, sonrasıyla bir bütün. Nasıl ÖSS öncesindeki tüm olanaklara parayla erişiliyorsa, ÖSS sonunda alınan puanın bir okula tahvili de parayla oluyor. Parası olan aynı puanla, bu defa üniversiteler arasında daha fazla olanak sunan bir okulu seçebiliyor.

Tüm bunlara bakıp, herkes üniversiteye girmesin diyebilenlerin varolduğu bir ülkede yaşıyoruz. Solun ideolojik olarak ne kadar geri çekildiğine bir örnek daha...

Oysa bunun tartışmasının bile yapılamıyor olması lazım. İsteyen herkesin üniversitede okuma hakkının olduğunu sol bağıra çağıra anlatmak zorunda. Herkese eşit ve parası eğitim şiarının başka bir anlamı olabilir mi?
Ülkenin şımarık zenginlerinin ÖSS düzeninden faydalanıp, herkes üniversite okumak zorunda değil diyerek meslek liselerinden ucuza emekçi devşirmeye çalışması, bu düzenin ne ölçüde meşrulaştığının da bir göstergesi.

Bu ülke, üniversite mezunu olmayanın çok zor koşullar altında, çoğu zaman karın tokluğuna ve neredeyse her zaman yoksulluk sınırının altında bir yaşama yetecek kadar para karşılığı çalıştığı bir yer... Bu ülkede erkek çocuklarının askerlik süresine dahi üniversiteden mezun olup olmadıklarına bakarak karar veriliyor ve birileri herkes üniversiteye gitmesin, gidecekleri de bir sınavla seçelim diyebiliyor.
ÖSS düzenine, bu düzenin meşruiyetine yalnızca uyanık sermayedarlar değil, hiçbir dayanak öne sürmeden, artık üniversite açılmasın diyenler de çanak tutuyor. Elimizde rakamlar var. Bu rakamlar üniversitelerimizin kapasitesinin Türkiye'nin gençleri için yeterli olmadığını söylüyor. Bu koşullarda sol, daha fazla üniversite açılmasın diyemez. Açılan üniversitelerin nasıl açılması gerektiği, bu üniversitelerin niteliği ayrı bir tartışma ancak tartışmaya bu üniversitelerin açılmasına karşı çıkarak başlayan bir solun kuracağı cümlelerin bu ülkede üniversite kapılarında bekleyen milyonlarca genç ve onların aileleri için hiçbir anlamı yoktur. ÖSS düzeninde o kapılarda bekleyenlerin hep emekçilerin çocukları olduğunu görmek bu kadar zor mu?

Türkiye'de emekçilerin kaderi değişecekse, bu mücadelenin en önemli başlıklarından birisi hiç şüphesiz ÖSS'dir. ÖSS, Türkiye'deki düzenin temel taşlarından birisi haline gelmiştir. Sol, bu mücadele başlığına artık hak ettiği ciddiyetle yaklaşmalıdır.