Başka Yalancı Yok mu?

Türk sağı yalancıdır, bundan şüphe duymaya gerek yok. Ama mesele burada bitiyor mu? Türkiye siyasetinde başka yalancı yok mu?

Şimdi, kim sağ, kim sol tartışmasına girmeye gerek yok. Çok kabaca Türkiye'de insanların algısında neyin sağ, neyin sol olduğunu biliyoruz, en iyisi oradan devam etmek. Yoksa, sosyal demokrasinin de, kemalizmin bazı bölmelerinin de solla uzaktan yakından ilgisi olmadığından marksistler elbette eminler.

Ancak konumuz da tam bunlarla ilgili Türkiye'de sağın geçemediği sınavdan, Türkiye'de sol olarak bilinenler geçiyor mu? Yalancılık yarışında yoksa kimse geride kalmıyor mu?

İnsan Türkiye siyasetindeki faşist salınımlara dikkatle baktığında bazen gerçekten hayrete düşüyor. Şaşılacak yan, Türkiye siyasetinde sosyalizm dışındaki tüm akımların faşizmle arasındaki mesafeyi bir anda sıfırlamaları değil bu burjuva siyasetinin doğasında var. Burada sınıflı toplumların ve dolayısıyla sınıfsal tahakkümün kuralları işliyor. Burjuva siyasetini normalize etmenin ciddi teorik sınırları var. Türkiye'deki burjuva siyasetinin sosyal demokrasiden, dinci gericiliğe kadar tamamının faşizmle zaman zaman dirsek temasına girmesini, burjuva siyasetinin genel bir kuralı olarak göremeyiz, ama bunun teoriye aykırı olduğunu da söyleyemeyiz.

Türkiye siyaseti sağcılaşıyor derken, aslında tüm siyasi akımların faşizmle arasındaki mesafeye de işaret ediyorduk. Ama bu sağcılaşmanın, yalnızca bugüne özgü olduğunu da hiç söylemedik. Türkiye tarihinde bu ilk kez yaşanmıyordu. Dolayısıyla, Türkiye'de sağcılaşmanın Türkiye burjuva siyasetinin genetiğine yabancı olmadığını söylemekte bir yanlış yok.

İşte bu nedenle, Türkiye'de her akımın faşizmle akrabalığını sergilemekteki heveskarlığına şaşırmaya gerek yok.

Şaşılacak yan, böylesi bir tabloda Türkiye'nin faşizme koşar adım gitmemesi... Yanlış anlaşılmasın, Türkiye'de faşizmin bir tehlike olmadığını kesinlikle söylemiyorum. Türkiye siyasetinin bu özellikleri ortadayken, böyle bir tehlike olmadığını söylemek için insanın ya çılgın ya da akılsız olması lazım. Hayır, böyle bir tehlike var. Üstelik bazen, bu tehlike Türkiye siyasetine yön veren dinamiklerden birisi haline de geliyor. Ancak bu tehlikenin başat bir dinamik haline gelmemesine insan şaşırıyor.

Şaşırdıkça da düşünüyor, düşündükçe de Türkiye'de devrimci solun toplumsal olarak kapladığı yerin çok ötesinde bir etkisi olduğunu bir kez daha fark ediyor.

İsrail'le Türkiye arasında yaşanan olayların tam ortasında, bir kez daha gördük ki, Türkiye'de iyi ki aklı başında gerçek bir sol var.

Yalancı sağ ile yalancı sosyal demokrasinin ellerinde bu ülke bugün batmıyorsa, bunun başka sebebi olamaz.

Bu ülkede AKP karşıtlığı yapacağız diye, 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesine itiraz eden sosyal demokratlar var.

Bu ülkenin sokaklarında AKP'ye karşı laikliği koruyacağız diye Obama'ya dua eden kemalistler geziyor.

Bu ülkede sırf AKP işin içinde diye Filistin'de olanlara sırt çevirmeyi, Filistin halkına karşı İsrail'in yanında yer almayı öneren ve kendisini AKP'ye karşı siyasi yelpazenin solunda gören insanlar bulunuyor. Bu insanlar üstelik, Filistin'e destek veren, İsrail'e karşı mücadele eden solcuları da eleştirmekten utanmıyor.

Türk sağının olağanüstü genişlikteki yalan literatürünün ortak bir kültür olduğunu böylece anlıyoruz. Bizi arkadan vuran Arapların aslında kimin yalanı olduğu bir anda belirsizleşiyor. Bugün sosyal demokrasinin söylediği yalanları yarın bu defa AKP'nin hem de aynı sözcüklerle kullanmayacağının garantisi var mı? Ya da tam tersinin: Bugünkü AKP yalanlarının, yarın CHP tarafından dillendirilmeyeceğinin...

Soldan liberalizme transfer olanların CHP ve kemalizme vurmak için bu karmaşayı ne kadar iyi kullandıkları malum.

Türkiye'nin Ortadoğu'da ne işi var diye sormanın, Arap düşmanlığı yapmanın, bu uğurda İsrail'i aklamaktan çekinmemenin hiçbir açıklaması yoktur.

Bugün Filistin halkının yanında yer almak için Hamasçı veya gerici olmaya gerek yok. Aslında, Hamas'la Filistin davasını eşitlemek kadar büyük bir aymazlık ve cahillik Türk sosyal demokrasisinin akıl hocalarına ya da sosyal demokrasinin küçük burjuva tabanının bir kısmına çok yakışıyor. Ama aklı başında hiç kimseye yakışmıyor.

Yalnızca Filistin'i değil, dünyada hiçbir meseleyi, sağcılığa, gericiliğe ya da milliyetçiliğe teslim etmek gibi bir lüksümüz yok.

Hiç uzağa gitmeyelim, Türkiye'deki Kürt sorununu, Filistin'i tartışırken dahi önce şu Kürt meselesini çözelim diyenlere emanet edebilir miyiz?

Edebiliriz diyorsak tamam, ama edemiyorsak, Türklerin, Kürtlerin ve Arapların dertlerinin ortak paydasını anlatarak yola devam edeceğiz.