Akşener'le Erdoğan aynı partinin üyesi

Meral Akşener kendisini Türk milliyetçisi ve ülkücü olarak tanımlıyor. Pek çok farklı partide siyaset yapmış olması ve hatta bugün “merkez sağ” bir parti kurmak için yola çıkmış olması bu tanımlama ile çelişmiyor. Tam tersine Akşener'in politik geçmişi Türk milliyetçiliğinin siyasi reflekslerinin nasıl biçimlendiğinin bir özeti adeta...

Aileden MHP'li ve ilk gençliğinden bu yana ülkücü camiayı çok iyi tanıyan Meral Akşener'in meclise ilk kez DYP'den girmesi ve Türkiye'nin en karanlık dönemlerinden birisinin hemen ardından, 1996-97 yılları arasında Erbakan liderliğindeki kabinede İçişleri Bakanlığı görevini üstlenmesi yalnızca milliyetçiliğin Türkiye sağının içindeki yerine dair ipuçları içermiyor. Bu koltuğu sermayedarların karşı devrimci örgütlerinde hep üst düzey görevler üstlenmiş Mehmet Ağar'dan devralan Akşener'in siyasi gezintisi Türkiye sağının farklı eğilimlerinin birbirinden hem tabanda hem de tavanda birbirinden tamamen ayrılmasının olanaksız olduğunu gösteriyor.

Aynı Akşener AKP'nin kuruluş çalışmalarına da katılıyor örneğin... Erdoğan ve ekibiyle anlaşamayınca da soluğu baba ocağı MHP'de alıyor. Ta ki yollar bu defa Bahçeli'yle ayrılana dek. Bu defa Bahçeli'nin Erdoğan'ın ekibinde yer almasıysa tabloyu tamamlıyor.

Akşener'in yolculuğunun ona has olduğu düşünülmesin. Çok eskiye gitmeye gerek yok, 1980 sonrasında önce ANAP'ı, sonra DYP'yi taşıyan kadroların önemlice bir bölümünün milliyetçi ve gerici kökenleri olduğu kolaylıkla hatırlanabilir. 2002'den sonra aynı alanı kaplayan AKP de aynı havuzdan beslenecektir.

Türkiye sağı bir büyük tek partidir aslında ve hep iktidardadır. Sağ parti milliyetçi, gerici ve liberaldir. Bu eğilimleri birbirine bağlayan düzenin selametidir. Bu düzeni sürdürmek için ise sol ve işçi düşmanlığı yapmak şarttır.

Türkiye'de düzenin ihtiyaçları, bu partinin ortak eğilimlerinden hangisinin ağır basacağını belirler. Tersi de doğrudur; Türkiye sağının yönelimlerinden Türkiye'de düzenin o gün için neye ihtiyaç duyduğu anlaşılabilir.

Türkiyeli patronların tercihleri ve düzenin ihtiyaçları nedeniyle son on beş yıldır Türkiye sağının hakim partisi ve eğilimi ağır İslamcı tonlar içeriyor. Patronlar öyle istediği için, dünya kapitalizminin gidişatı bunu gerektirdiği için Türkiye derin bir İslamcı karanlıkla boğuşuyor.

Üstelik bu karanlığın izi yine Türkiye sağının tarihi vesilesiyle geriye doğru sürülebiliyor. Türk milliyetçiliğinin 60'lardaki girdiği İslamcı yönelim, 80 darbesiyle resmi ideoloji konumuna yükselen Türk-İslam sentezi, '80'den sonra liberalleşmeye paralel adım adım yükseltilen İslamcı hareket, '90'larda her zaman hazırda ve yedekte bekletilen islamcı yanı ağır basan Türk milliyetçiliğinin sahne alması ve en sonunda AKP iktidarı...

Şimdi Türkiye sağına dair tartışma yeniden alevleniyor. Bahçeli ve Akşener'in şahsında ikiye bölünmüş milliyetçilik, Erdoğan'ın ve AKP'nin geleceğine dair yapılan kurgular Türkiye'de düzenin kendisine bir yol aradığını gösteriyor.

Bahçeli çizgisi açıkça AKP'ye yedeklenirken, Akşener'in milliyetçiliği gericilikten değil ama AKP'nin İslamcı hattından ayırma çabası patronların da kafasının karışık olduğunu ispatlıyor. Tüm dünyanın kafası karışmışken, kapitalizm derin bir krizin pençesinde küresel olarak kendisine yol ararken kafalar nasıl karışık olmasın... Türkiye'de düzenin tarihsel olarak aldığı tüm büyük virajlarda, köklü rota değişikliklerinde Batılı merkezlerin imzası varken, kapitalizmin merkezinden net bir işaret gelmedikçe de kararsızlık devam edecektir.

Belli ki ortada bir karar yok, ama bir arayış var. Bu arayış da elbette Türkiye sağının temel karakterine uygun olacak. Türkiye'nin geldiği noktayla uyumlu gerici, piyasacı, milliyetçi bir arayış bu. Ama bu eğilimlerden hangisinin daha ağır basacağı veya aynı eğilimlerin nasıl tonlar taşıyacağı konusu belirsizliğini koruyor.

Kararsızlıktan ve arayıştan ise doğal olarak uzun yıllardır iktidar koltuğunda oturan Erdoğan ve partisi AKP faydalanıyor. Başka bir karar ve alternatif çıkmadıkça, düzen bir boşluğa tahammül edemeyeceği için geçmiş bir kararı temsil eden AKP yola devam ediyor.

Türkiye'de patronlar ve düzen bir yol arıyor... Bununla bağlantılı olarak Türkiye sağı tartışıyor... Türk milliyetçiliği sınıfsal bir refleksle bölünüyor... Akşener milliyetçiliği AKP çizgisinden bağımsızlaştırmaya çalışırken, düzenin muhtemel farklı bir yönelimine uygun pozisyon alıyor... AKP Türkiye sağındaki hakimiyetini ve dolayısıyla iktidarını kaybetmemek için uyanık davranıyor...

Bunların hepsinin Türkiye sağının iç tartışmaları ve aynı partinin yönelimleriyle ilgili olduğunu görmek istemeyenler sağın iç tartışmalarından heyecanlanıp AKP'ye karşı sağdan müttefik arayabilirler. Oysa bu kararsızlık ve yönsüzlük hali, sağdaki tartışmaya değil, solun kendi olanaklarına bakmayı zorunlu kılıyor.

Siyasette ve toplumsal yaşantıda tamamen gözden çıkarılmış bir sınıf Türkiye'de sesini arıyor. Bu sınıf sağın gerçek düşmanı ve panzehiri... Onu alt edebilecek tek güç aynı zamanda. Sağdaki yeniden yapılanma işaretleri uzun zamandır hiç sesi çıkmayan bir kesimi, Türkiye işçi sınıfını siyasete çağırıyor.