AKP'nin medyasından kaçarken Batı'ya bağımlı gazeteciliğe yakalandınız

10 Ağustos tarihinde kendisini medya profesyonellerine yönelik bağımsız bir dijital platform olarak tanımlayan journos'ta Efe Kerem Sözeri imzasıyla Türkiye'de gazeteciliğin durumuna dair bir görüş yazısı yayınlandı. Sözeri'nin yazısı Türkiye'deki gazeteciliğin verili durumundan hareketle yurt dışı ilişkilerin gazetecilik için bir kurtuluş olacağını iddia ediyor ve bu ilişkinin nasıl kurulacağına dair bir dizi somut öneriyle bitiyor.

Efe Kerem Sözeri'nin dört önerisi var. Birincisi, yabancı basın Türkiye'de daha çok ve nitelikli muhabirle çalışmalı. İkincisi, çeşitli nedenlerle yurt dışına çıkan eğitimli çevreler dış basında çıkan haberlerin Türkçeye çevirisini üstlenmeli. Üçüncüsü, Türkiye'nin bağımsız medyası yurt dışı fonlardan daha fazla yararlanmalı ve bu maddi destekle güçlenmeli. Dördüncüsü, yine AKP nedeniyle yurt dışına çıkan akademisyenler, gazeteciler gibi meslek insanları oldukları yerde daha fazla üretmeli.

Sözeri'nin ne dediği açık; Türkiye'deki gazetecilik yurt dışından gelen destekle kurtulacak ve hatta Türkiye için gazetecilik bazı durumlarda doğrudan dışarıdan yapılacak...

Efe Kerem Sözeri'nin yazdıkları yalnızca gazeteciliğin değil AKP Türkiyesi'nde genel olarak muhalefetin durumu hakkında ipuçları içeren bir vesika niteliği taşıyor. Çıkışın mümkün olduğuna dair bir umut taşırmış gibi yaparken ülkenin geleceği için derin bir umutsuzluk yayan oldukça dramatik ipuçları bunlar...

Gerçekten Türkiyeli gazeteciliğin kurtuluşu yurt dışında mı? Önerilen bir kurtuluş mu, yoksa sorunun yalnızca başka bir düzlemde yeniden üretilmesi mi?

Tüm bu önerilerin ortak noktasında şöyle bir varsayım duruyor; dünya medyasının ağır topları, adlı adınca söylemek gerekirse, uluslararası medya tekelleri doğru haberciliğin adresi gibi gösteriliyor. Öyle mi peki? New York Times veya CNN gibi ABD'nin önde gelen yayın organları, BBC, Deutsche Welle veya Spiegel gibi Avrupalı devleri gazetecilik konusunda referans olabilir mi? Bu yayınların tamamının sırtını ya bir medya tekeline ya da başka ülkelere dönük doğrudan hedefleri alan devlet kurumlarına dayamasının kafalarda hiç soru işareti uyandırmamasına nasıl bakmalıyız?

Üstelik dünyanın ana akım medyasını oluşturan bu devlerin yayın sicili de somut olarak ortadayken...

Uzak geçmişe gitmeye gerek yok, yakın zamanda Latin Amerika, Kore yarımadası, hemen yanıbaşımızdaki Suriye hakkında bu yayınlarda yapılan haberlerin önemlice bölümünün en kibar deyimle tartışmalı, daha gerçekçi bir değerlendirmeyle yanlı, manipülatif ve yalan olduğunu bilmiyor muyuz? Ana akım medyada hâlâ çalışmaya devam eden ve sayıları oldukça az olan deneyimli ve dürüst gazetecilerin yaptığı az sayıda haber, bunların esas yayın çizgisini temsil etmiyor. Şimdi, Türkiye'deki bağımsız ve muhalif gazeteciliğin de sicilleri bu denli kirli, tekeller dünyasıyla ve emperyalist devlet ve örgütlerle karmaşık ilişkilere sahip organların insafına terk edilmesi öneriliyor.

Bunun Türkiye'nin Batılı merkezler olmaksızın AKP karanlığından kurtulamayacağını iddia eden muhalif yaklaşımın gazetecilik alanındaki doğrudan uzantısı olduğunu görmek için uzun boylu düşünmeye gerek yok...

Türkiye'nin iç dinamiklerinden hareketle düzlüğe çıkamayacağı tespitinden kaynaklı derin bir umutsuzluk ile Batı liberalizminin makbul bir çözüm olduğunu sanan bu düzenin bilindik kalıplarına mahkum bir düşünce tarzı birbirini karşılıklı besleyince böyle oluyor işte. Haberler dışarıda üretiliyor, Türkiyeliler bunları çeviriyor, Türkiye'dekiler de yine Batılı merkezlerin maddi katkılarıyla güçlenmeye çalışıyor. Dünyadaki ana akım medyanın yayın politikasının istisnasız olarak uluslararası sermaye çevreleri ve Batılı devletlerle ilişki içinde belirlendiği gerçeğinin üzerinden atlanıyor. Bu yayınlardaki bazı çıkışlardan hareketle üretilen romantik gazetecilik efsaneleri, dünya medyasının nasıl işlediğine dair onlarca yıldır bilinen gerçekler unutulunca tehlikeli bir siyasi manipülasyon aracına dönüşüyor.

Doğru, AKP Türkiyesi'nde gazetecilik son derece tehlikeli bir meslek. Evet, Türkiye'deki ana akım medyanın tamamı AKP'nin emrine girmiş durumda. Bunlar tamam da, AKP'nin ve AKP'li medya sermayesinin alternatifinin uluslararası sermaye olduğu nereden çıktı? AKP'nin karanlığı ne zamandır ABD'ye olan esareti, Almanya'ya bağımlılığı meşrulaştırır oldu?

Türkiye'deki ana akım gazeteciliğin esas sorunu olarak AKP'ye bağımlılık gösteriliyor. Doğru da, bunun çözümü AKP'nin yerine Batı'yı koymak mı? AKP'ye bağımlı olmak yerine Batı'ya bağımlı olunca kurtulacak mıyız gerçekten?

Neden buradaki esas sorunun “bağımlılık” ilişkisinin kendisi olduğu görülmüyor?

Oysa bu görülse, gerçekten bağımsızlık üzerine düşünülmeye başlanacak. Bağımsızlık üzerine düşünülmeye başlandığında, bağımsız ve örgütlü siyasetle, bağımsız gazetecilik arasındaki ilişki görülmeye başlanacak. O zaman soL ve benzer deneyimlerin gazeteciliğin geleceği düşünülürken gözden kaçırılmayacak, asla ihmal edilmeyecek işler olduğu ortaya çıkacak.