AKP'den talimat: Bomba da patlasa ölseniz de çalışmaya devam

IŞİD son saldırısını bir işyerine yaptı. İstanbul Atatürk Havalimanı binlerce işçinin çalıştığı dev bir işyeri. Doğrudan ulaşım sektörünün farklı bölmelerinde çalışan emekçilerin yanısıra turizm sektörüyle bağlantılı pek çok işçi de günün farklı saatlerinde havalimanında bulunuyorlar. Türkiye'deki ulaşım sektörünün kalbi olarak görülebilecek bir nokta olan Atatürk Havalimanı, Türkiye'nin günlük yaşantısında da önemli bir yer tutuyor.

Dolayısıyla saldırıdan hemen sonra yaşanan panik ortamında havalimanının bir an önce işletilmeye başlanma çabası yalnızca patronların hiç kaybolmayan kâr hırslarıyla açıklanamaz.

Patronların bu hırsı elbette önemlidir. Büyük ama çok büyük paraların döndüğü ve bu paranın kaybedilen veya kazanılan dakikalara doğrudan bağlı olduğu, bu alandaki en önemli yatırım olarak değerlendirilebilecek uçakların yerde kaldığı her dakikanın zarar olarak görüldüğü bir sektörde, havalimanında bomba patlasa ve onlarca insan ölse de patronların canını bunlar değil kaybedilen zaman, yolcu ve dolayısıyla para acıtır. Akla ilk gelen ölenler değil düşen kârdır. Bu daha genel bir bakış açısıyla da doğrudur; Türkiye'nin en büyük havalimanında patlayan bombaya Türkiye'nin patronları genel iktisadi tabloya vurulan bir darbe olarak bakarlar.

İkincisini bir anda düzeltmenin mümkün olmadığı, bombalarla acı bir tecrübe edinen Türkiye'de görüldü zaten. İlki için ise o gece İstanbul'da alınan önlemler ve işçilere yönelik çalışma baskısı halkına hizmet götürme edebiyatıyla açıklanamaz. Halkına hizmet götürmeye çalışan bir yönetim bunu yalnızca seferleri bir an önce başlatma hırsıyla değil, o gece havalimanının içinde, dışında, taksi durağında, her yerinde mağdur olan olan insanlara yardım elini uzatmayla gösterir. Tabii şayet samimiyse... Samimi değillerdi ve kâr hırsıyla gözler başka hiçbir şey görmeden havalimanında operasyonu bir an önce başlatmaya çalışıyorlardı.

Ama konu yalnızca bu değildi. İşyeri hele söz konusu olan Atatürk Havalimanı gibi stratejik bir noktaysa yalnızca malın ya da hizmetin üretildiği bir mekan olarak görülemez. İşyerinde hayat ya da daha doğru bir ifadeyle bu düzenin bize uygun gördüğü hayat biçimi de yeniden üretilir. İşyerinin işlemesi demek bu biçimiyle hayatın devam etmesi ve dolayısıyla bu düzenin sürmesi demektir. Yüzyılın gördüğü en beceriksiz, en kifayetsiz hükümetin rutin hayata geri dönme ve normalleşme çağrısı işyerleri normale dönmeden karşılık bulamaz. Bu bombalamada açık ki normale ilk dönmesi gereken yer bizzat Atatürk Havalimanı'dır.

Ancak bu çağrı genel anlamda da doğrudur. Düzen hangi nedenle sarsılıyor olursa olsun, kendisini ilk toparlaması, yaralarını ilk sarması gereken mekan işyeridir. Bu sarsıntının bir işyerinden yaşanmış olması o işyeri için meseleyi öncelikli hale getiriyor olabilir, lakin bu darbe ilk olarak bir işyerinde hissedilmese dahi, düzenin sığınacağı ve kendisini yeniden üreteceği uzam işyeri olacaktır.

Hükümet tarafından yapılan rutin hayata geri dönün çağrısı işinizi aksatmayın çağrısıdır. O halde bunca canın kaybolmasının en büyük sorumlusu olarak görülen AKP iktidarının canını yakacak asıl yer bellidir: İşyerleri!

AKP hükümetinden hesap mı sorulacak, yapılması gereken çağrıya uymamak, rutin hayata geri dönmemek, bu hayatın üretildiği işyerlerinde işi aksatmaktır. İşyerlerinde örgütlü bir güç haline gelmeden ne iş aksatılabilir, ne de bu bombaların ve kaybettiğimiz insanlarımızın hesabı sorulabilir. İşyerlerinde örgütlenmek bir işyerine yapılmış kalleş saldırıya karşı verilebilecek en güzel yanıttır.