AKP'de bir akıl kaldı mı?

AKP'de sular ısındıkça Türkiye'de kafalar karışıyor. Nasıl karışmasın... Erdoğan, operasyonlardan sorumlu sağ koluyla herkesin önünde atışıyor; Fidan bir gidiyor, bir geliyor. Kabineden her gün başka dedikodular dışarı sızıyor, kabinenin içinde birden fazla ekip olduğu, Erdoğan hizbinin kabineyi bilfiil yönetmeye çalıştıkça diğer taraflardan tepki topladığı saklanamıyor.

Kürt sorunu hakkında görüş ayrılıkları da bugünün meselesi değil. Arınç, Dolmabahçe mutabakatı öncesinde de farklı düşündüğünü belli etmişti. Ama işler öyle bir hal aldı ki, AKP'nin içinde hangi hizbin bu konuda nasıl tavır aldığını takip etmek imkansız hale geldi.

Herkes ilgiyle Gökçek'in hakkından Arınç'ın gelip gelmeyeceğini, akılda dinsiz ile imansızı tutarak takip ederken, memleketin başbakanı Davutoğlu da bir kenarda olana bitene yalnızca bakıyor.

Karışık mı? Değil aslında...

Meselenin bu kadar karışık görünmesinin nedeni aslında oldukça sade; karmaşanın nedeni AKP'lilerin kafasının karışıklığı.

Evet, artık iyice açığa çıktı. Erdoğan'ın, Davutoğlu'nun, Fidan'ın, Arınç'ın, hepsinin kafası karışık. Çoktandır hep birlikte aynı yöne bakmayı başaramamaları bir yana, bireysel olarak da tutarlı bir şekilde tavır alamıyorlar.

Ayrı ayrı hepsini incelemeye gerek yok, bu konuda en tutarlı görünen Erdoğan'ın dahi ekonomi ve dış politika konularında son iki aylık performansı bu savrulmaların pek çok örneğiyle dolu. Diktatörün Kürt sorunu ve müzakere süreci hakkında yaptığı açıklamalar artık yürüyen bir pazarlıkla açıklanamaz farklılıkta mesajlar içeriyor.

AKP'nin ortak bir siyasi aklı yok artık. AKP, bir proje için Batı tarafından toparlanmış büyük bir koalisyondu. Partiyi taşıyan siyasi akıl da dışarısının ağırlığı belirgin olsa da, bu koalisyonun bütününe aitti. Koalisyon çatırdamaya başladığında, AKP'yi taşıyan siyasi aklın da erozyona uğraması kaçınılmazdı. Üstelik cemaatin veya Batı destekli liberalizmin bu akla kattıklarının toplumsal karşılıklarından çok daha büyük olduğu zaman içinde görüldü. İşin içine Batı'nın doğrudan fikir desteğinin de azalması katıldığında, tablo iyice dramatik hale geliyordu.

Böyle bir akıl olmadığı için bugüne kadar bu aklı temsilen liderlik yapan Erdoğan'ın hükmü de her geçen gün azalıyor.

Erdoğan, bu koalisyonu bir arada tutabildiği için liderdi. Şimdi aynı koalisyonu dağıtan adam olarak, lideri değil, kendi sonuna doğru hızlıca koşan, büyük hayallerinin altında ezilen hırçın ve mızmız bir politikacıyı oynuyor.

AKP bundan sonra da her kritik dönemeçte savrulmaya devam edecek. Belli ki seçime de bu havayla girecek.

Aklı karışık ve dağınık bir AKP'nin sandıkta iktidar araması seçimin önemini artırmıyor; bu AKP'nin tezi...

Siyasi akıl seçim başarısıyla edinilmez, bir seçim başarısı AKP'ye siyasi akıl katamaz. Türkiye siyasetinde bir yeniden yapılanma kaçınılmaz artık. Seçimler de bu yeniden yapılanma için bir parametre işlevi görecek.

AKP'li siyasi aktörler bir seçim başarısı sayesinde, bu yeniden yapılanma için pozisyonlarını güçlendirmeyi umuyorlar. Yoksa, herkes, AKP'nin seçim başarısının, siyasi aklın olmadığı koşullarda partiye yalnızca geçici bir ivme kazandıracağının farkında.

Tam bu noktada, AKP karşıtları, AKP'nin sonrasına değil gerçekten ötesine bakmak zorundalar.

Bu seçimler, siyasetteki yeniden yapılanma senaryoları veri alınmadan değerlendirilebilir mi?

AKP'nin kendisinin ne önemi var, derdimiz AKP'nin temsil ettiği gerici ve piyasacı zihniyet değil mi? Öyleyse esas tehlike, AKP'ye veya AKP zihniyetine siyasi akıl katacak, gericiliğin ve piyasacılığın ömrünü uzatacak bir siyasi operasyondur.

Erdoğan'ın başkanlığını engellemek kulağa ne kadar hoş geliyor. Ama artık Türkiye'nin önündeki mesele o değil ki. Erdoğan'ın başkan olması için AKP'deki Erdoğan hizbinden başka uğraşan var mı? Erdoğan'ı ve onun zihniyetini Erdoğan'ın başkanlığını engelleyerek düşüremezsiniz. Türkiye'nin gündeminde, AKP'nin veya AKP'ciliğin siyasi beslenme kanallarını açacak bir müdahale var.

Sol, bu operasyona düzenin solundan veya sağından kan taşıyan hiçbir sürece ortak olamaz ve sol, seçimlerin böylesi bir işlev üstlenmesine karşı mücadele etmek zorundadır.

Muhalefetin bu operasyon doğrultusunda ses vereceği bir süreçte, bağımsız, bu operasyonu tümden karşısına alan ve düzenin dışını işaret eden bir odağın siyasi değerini hafife almayalım. Sol, Türkiye'de geleceğini böyle bir zeminde kuracak.