AKP iktidarı eroin gibi

İstanbul seçimine doğru giderken patronlardan gelen birkaç sinyal Erdoğan'ı sinirlendirmeye yetti ve cumhurbaşkanı alışık olduğumuz üslubuyla herkes işine baksın dedi. AKP lideri merak etmesin, patronlar işlerine bakıyorlar. Hem de gayet güzel bakıyorlar...

Malum şirketlerin ilk üç aylık rakamlarını açıkladığı aydayız. Koç ve Sabancı'nın dudak uçuklatan kârları gösteriyor ki bu insanlar için işler yolunda. Yine rakamlar gösteriyor ki, apar topar medya şirketlerini satan, D&R'ı devreden Doğan'ın da kazandığı para artmış. AKP'nin baskı yaptığı söylenen, arasının kötü olduğu iddia edilen Doğan bile enerji ve e-ticaret şirketlerinin sayesinde kârını yükseltmiş.

Borsada işlem gören şirketlerin bilançolarına bakıldığında da genel tablo farklı değil. Bu şirketlerden 20'sinin kârları geçen yıla göre artarken 11'inin kârları azalmış. Yanlış anlaşılmasın bu 11 şirket zarar etmeye başlamamış, ama kazanılan para geçtiğimiz yıla kıyasla düşmüş. 16 şirketin kârı ise herkesin beklentisinden dahi yüksek gerçekleşmiş.

Tekrar etmekte hiçbir sakınca yok, Türkiye'de çok parası olan insanlar krizden etkilenmiyor. Rakamlar bunun açık ispatı. Emeğiyle hayatını kazanan insanlar gözlerini patatesin soğanın fiyatından ayıramaz, kara kara ayın sonunu nasıl getireceğini düşünürken onlar servetlerini artırmaya devam ediyor.

Evet patronların işleri yolunda ama gelen sinyaller yersiz değil ve açık ki huzursuzlar. Peki madem para kazanmaya devam ediyorlar, neden huzursuzlar?

Birkaç nedeni var...

Birincisi, düzenin işleyişindeki genel sorunlardan rahatsızlar. Türkiye'nin yapısal sorunları hep vardı, ama önemli olan bu sorunların çözülmesi değil yönetilebilir halde tutulmasıydı. Şu an yaşanan derin kriz düzenin bütününe dair yönetilememe işaretleri verdiği için düzenin devamlılığına dair şüpheler uyandırıyor. Bu dünyada patronlar için bu düzenin devam etmesinden daha önemli bir şey olamaz ve onlar da şimdilik çok büyük problem yaratmasa da bu yönetememe halinin derinleşme ihtimalinden huzursuzlar.

İkincisi... Ekonomi ve somut olarak kazanç elbette çok önemli. Ama hayat karmaşık bir bütün ve yalnızca ekonomiden ibaret değil. Üstelik ekonomi hayatın diğer alanlarını etkilediği gibi, sadece siyaset değil toplumsal yaşantı, kültür gibi alanlar da ekonomiyi etkiliyor. Buralarda bir türlü çözülemeyen problemler de aslında krizin bir parçası ve zenginleri bunlar da rahatsız ediyor. Yanlış anlaşılmasın, patronların dertleri daha iyi işleyen bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, insanların yaşam tarzlarının korunması değil. Bunların hepsinin birden bir kriz başlığı haline gelmesi düzenin sürdürülebilirliği açısından geniş toplumsal kesimlerde soru işaretleri uyandırıyor ve rahatsızlık kaynağı tam olarak bu.

Üçüncü husus ise doğrudan çok kazanmakla ilgili... Evet bugün patronlar kazanıyor. Ama soru şu; niye daha çok kazanmasınlar? Bu düzen sermaye birikimi açısından bakıldığında sınırsız isteklerin yönlendirdiği bir düzen. Üstelik başkası çok kazanırken, diğerinin nispeten az kazanması, az kazanan açısından ilerisi düşünüldüğünde rekabet bağlamında bir varlık sorunu. Türkiyeli patronlar da bu açıdan yalnızca birbirlerine bakmıyor, kendilerini küresel bir sistemin içinde değerlendiriyor ve bu rekabette geri kalmak istemiyorlar.

Üstelik bu açıdan AKP onlara eşsiz olanaklar sundu. Türkiye ekonomisi geçmişte örneğin yüzde 5'in üzerinde büyürken, bu büyümeden emekçiler faydalanmadı. Büyüyen sermaye çevreleriydi. Patronlar zenginleşti, yeni zenginler ortaya çıktı. Dahası Türkiye hızla dışarı açıldı, zenginlere alternatif ve farklı olanaklar yaratıldı. Kamu kaynakları talan edildi, içeride emekçiler örgütsüzleştirildi ve ideolojik olarak gericiliğin baskısı altına alındı.

Bu tablo doğal ki patronlar için bağımlılık yaptı. Gericilik ve baskı olduğu yerde duruyor. Ama kamunun kaynakları sınırlı artık, dolayısıyla talan da eski hızında değil. Dışarıda aranan maceraların bir kısmından sonuç alındı, ama bazılarının kötü sonuçlanmasının da etkisi büyük oldu. Her şey istedikleri gibi gitmedi ve şimdi sermaye çevreleri tıpkı bir eroin bağımlısı gibi o ilk günlerin şatafat ve mutluluğunu özlüyorlar. O yüzden gözleri onlara zamanında o mutluluğu veren AKP ve Erdoğan'ın üzerinde...

Paraya, talana, gericiliğe, emekçilere dönük baskıya bağımlı patron sınıfının bugün verdiği karmaşık sinyallerin sebebi bu. Bir yanda İstanbul'u yeniden kazanacak sosyal demokrasinin huzursuzluk başlıklarının bazılarında geçici bir rahatlama sağlayacağı gerçeği, diğer yanda AKP gibi kullanışlı bir aracı kaybetmeme isteği...

Tekrarlanacak İstanbul seçimleri öncesi ve sonrasıyla bu konularda bir eğilimi gösterecek elbette.

Ancak tüm bu süreçte kritik bir konu sakın gözden kaçmasın. Patronların huzursuzlukları da, kararsızlıkları da, arayışları da kendi çıkarlarına dair ve o çıkarların hayatını emeğiyle kazanan insanların çıkarlarıyla aynı olması imkansız. Onlar kazanıyorsa biz kaybediyoruz demektir. Patronlar ne yapıyorsa bu gözle izlemekte ve uyanık olmakta fayda var.