Dürrenmatt ve antikomünist histerinin solculuğu

Friedrich Dürrenmatt, “Der Richter und Sein Henker”de (Yargıç ve Celladı) geçen yüzyılın başlarında, muhtemelen Meşrutiyet günlerinde, “Konstantinopel”de işlenen ve hasır altı edilen bir cinayetin ardını, biraz da onun 1940’ların sonunda İsviçre’deki devamını kovalar; malum.

Kitapta bir ara Gastmann, komiser Bärlach’a 40 yıllık bir maceranın özlü dökümünü çıkarma ihtiyacı duyar.

“Böyle yaşadık işte” der eski “dostuna” ve onun küçük zavallı suçluların, katilciklerin peşinde koşarak mütevazı başarıların merdiveninde basamak basamak  yükseldiğini sanırken aslında nasıl da bittiğini, kendisinin ise “parlak pozisyonların ışığında”, kentlerin anonimliğinde nasıl cinai bir keyif sürdüğünü, yeni suçlar işlemekten kendisini kimsenin alıkoyamadığını hatırlatır: “Senin özlemin benim hayatımı yıkmaktı ve benimki de hayatımı sana rağmen sürdürebilmekti.”

Hep daha gelişkin bir cani halini alan Gastmann ile hep daha iyi bir kriminalist olan Bärlach arasındaki bu bir adımlık mesafe, hiç kapanmaz. Gastmann hep bir adım ileridedir.

Dürrenmatt’ın bizim taraklarda bezi yoktur, ama biz buradan sermaye ile ona karşı mücadele verdiğini sanan düzen solcularının rolünü çıkarsayabiliriz.

Herkesin çok iyi bildiği bir şike oyun bu. İktidar isteyen ve sosyalizm için örgütlenilmesi gerektiğini anlatan, mevcut krizi, sistemdeki açıkları sosyalist bir hükümet için kullanmayı temel yönelim sayan devrimcilerin, düzen solcularından farkını her yerde görebiliriz. Bakmayı bilen, görmeyi hak eder.

Düzen solu, yani Ekmeleddin’den Ekremeddin’e kadar her “kurtarıcının” ardından “tıpış tıpış” giden, paspas olan ve bunu da solculuk adına yapanlar, düzendeki tıkanma ve kırılmaları sosyalist hükümet için kullanılmayı öneren, her durumda emeği sermayenin ayarından uzak tutmayı hedefleyen devrimci bir soldan farklıdır. Bunların arasındaki fark, sermayeyle emek arasındaki farktır.

Herkesin bildiği bir gerçekten, Dürrenmatt gibi çalışkan teknokratların bile romanlarına kılık değiştirerek girmiş bir kadim denklemden söz ediyoruz.

DÜRRENMATT’TAN BUGÜNÜN SARAYLILARINA

Gastmann adının yerine birçok şeyi, bu arada solculuğu kimseye bırakmayan, sınıftan (gizli veya açık) nefret eden antikomünist solcuların adını da koyabilirsiniz.

Büyük masa devrilmeden, bu düzen sınırları içinde sol adına kalıcı bir şey kazanamazsınız. İyi bir şey çıkmaz.

Sermaye, tıpkı Gastmann ile Bärlach arasındaki mesafe gibi, bu bir adımı hep korur.

Siz antifaşizm yaptığınızı sanırsınız, sermayenin şu veya bu kesimine uşaklığı solculuk diye parlatır ve acıların dinmesi için bu ülkede hemen sosyalist bir hükümet kurulmasını önerenleri, sosyalizm için emeğin bağımsızlığını garantiye alan ittifaklara hayır demeyenleri, yerine göre, artık “uçuk”la “sekter” arası değişen etiketlerle süslersiniz... Kendinize bir ekmek kapısı aralamış olursunuz.  Onun ötesinde, muhtemelen boşa geçmiş bir ömrü meşrulaştırmaya çalışırsınız.

Bu arada birçok kuşağın gerçekten yetenekli, devrimciliğe açık gençlerinin heba olmasını sağlarsınız.

Masayı devirenler, önce entelektüel şiddetin ve ona paralel olarak da siyasi bir hedefin hakkını veren  plebyen zorun temsilcileri yani, sadece onlar bu mesafeyi kapatabilirler.

Dürrenmatt, pek farkında olmadan, genç yıllarında yolu “Konstantinopel”e düşmüş, burada “emniyet teşkilatına” hizmet vermiş komiserinin sonunu önceden belirlerken, aslına bakılırsa, bizim gibi ülkelerdeki düzen solunun dramını da ilan etmiş oluyordu. Kitabı okuyanlar, Bärlach’ı neyin beklediğini bilmektedir.

Maocu bazı cemaatlerin AKP militanlığına soyunması ile herkese demokrasi dersi veren kimlikçi, liberal, antikomünist sürünün solculuk adına AKP’yi iktidar yapıp bol bol desteklemesi, ama tokat yiyip zindanlara atılınca da ağlaması, Nazlı Ilıcak-Ahmet Altan-Osman Kavala kaderi diyelim, bu kirli oyunun yansımaları işte...

Buradan solculuk çıkmaz. Buradan sosyalizmle ilgili hiçbir şey çıkmaz.

Sol, devrimci bir sol, bütün bu döküntüleri çöpe süpürürken, etkisizleştirirken yani, sermaye düzenini temellerinden sarsacağını da görecektir. Sermaye düzenini sosyalizm doğrultusundan sarsarken de bu süprüntülerin çöplerde kaybolacağını görecektir. Öncesinde, bu mümkün değil.

Özet mi?

Somut olsun: Sosyalist planlama, son tahlilde, tam bir turnusol kağıdıdır.

Reel sosyalizm gibi müthiş bir deneyime, onun tarihsel haklılığına küfrederek veya burun kıvırarak sosyalist planlamaya “demokratik” alternatif arayanların, kendilerini nerede görürlerse görsünler ve ne kadar keskin laflar ederlerse etsinler, o korkunç çöplükten başka bir şansları bulunmuyor. Böyledir bu işler. Maalesef.