Sürü

12 Eylül’e gidiyor ülke koşar adım. Çünkü sola kırmış dümenini yollar, sokaklar. Faşizme karşı sokak sokak bir direniş var. Pırıl pırıl gencecik çocuklar, yoldaşlarımız, bir bir düşüyor yere. Aramızdan birileri her gün eksiliyor. Giresun’da bir lisedeyim. Belde silah, elde yürek dolaşıyoruz her gün kendimizi korumak için. Sinemaya “Sürü”nün geldiği yayılıyor tam da o günlerde kulaktan kulağa. Toplaşılıp gidilecek mecburen. Ama okulu boş bırakmamak gerek. “Nöbetçi” kalmayı kabul ediyorum gönüllü.

Arkadaşlar dönüyor akşam üzeri. Hepsinin yüzü allak bullak. Aralarında “yakışıklı jön” Tarık Akan’ı ilk kez böyle bir filmde görenler var. Onların yüzündeki şaşkınlık ifadesi biraz daha belirgin. “Maden”i izlememişler belli ki. Yılmaz Güney’in “vurdulu kırdılı” filmlerden, “sosyal içerikli” filmlere geçişi gibi bir gelişim süreci gösteriyor Tarık Akan. Yakışıklı jönün sıkı bir devrimciye dönüşümünün tanıklarıyız. Hepimiz kendimizi birer Yılmaz Güney ve Tarık Akan gibi hissediyoruz. Hepimiz, onlarla birlikte sıradan çocuklar olmaktan çıkıp olağanüstü bir şeye, birer devrimciye dönüşüyoruz çünkü.

***

Giresun’daki liseden 12 Eylül’e günler kala kovuluyorum. Sürgün gidiyorum İstanbul’a. İstanbul’un benim için bir büyük ödül olduğunun farkında değil kovanlar. Çünkü Giresunluyum ve beni akıllarınca en uzak noktaya gönderiyorlar. Hâlbuki Giresun’da o lisede bulunmam tamamen bir rastlantının eseri. Tutuyorum yolu. O sürgünün hayatımı kurtaran bir tasarruf olduğunu çok kısa süre sonra anlıyorum.

İstanbul’un uzak banliyölerinden birinde yeni lisem. Ben liseye varmadan 12 Eylül geliyor. Kapatıyorlar Giresun’daki liseyi, kışlaya dönüştürüyorlar. Arkamdan 30 arkadaş daha geliyor mecburen. Gelenlere gülümsüyorum kapıda. Sonra Tunceli’den de sürgünler geliyor okula. Banliyödeki sakin lise ana baba gününe dönüşüyor bir anda. Çoğu Trakya kökenli eski öğrenciler yeni gelenlerin enerjisi karşısında şaşkın. 12 Eylül falan dinlemeden boykotlar, direnişler başlıyor okulda. Kovulacak bir yer kalmadığını bilmenin rahatlığı içindeyiz hepimiz. Çocukluk işte!

Şişli Siyasal Bilimler Fakültesi hepimizin hayali. Ankara uzak, yetişmez ailemizin parası, Şişli iyi. Server Tanilli hocanın orada olması heyecanlandırıyor hepimizi. Ziraat okulundan oraya geçmek zor olmuyor. Gerçi ilk tanıştığım yeni arkadaşlarım şaşırıyor bu geçişe ama işte buradayım. Bizim devrimci hocalar çoktan atılmış okuldan. Bir kısmı masasını topluyor gelen fırtınadan haberli.

Ama vazgeçecek değiliz. Yasaksa yasak. Bir arkadaşım Yılmaz Güney’in yasak filmlerinin kasetlerini bulmuş. Kaset dediğim her biri hacimli bir kitap kalınlığında şeyler. Duvar var, Zavallılar var, Sürü var aralarında. Kocamustafapaşa’da, televizyonu ve video oynatıcısı olan bir arkadaşın evinde üç beş arkadaş toplanıyoruz. Perdeler kapalı, basıyoruz düğmeye. Sürü’yü ilk kez orada seyrediyorum.

***

12 Eylül’ün çok uzun olduğunu anlıyorum sonra. Uzun, ışık geçirmez bir karanlık bu. Sürü, çobanın sopasının hareketine göre oradan oraya salınıp duruyor yine. Sevgili arkadaşım Enver Aysever’le “Aykırı Sorular” programını yapıyoruz CNNTürk’te. Enver’in tanışıklığı var Tarık Akan’la. Ben Enver’i sıkıştırıyorum programa gelmeye ikna etsin diye. “Gelirim” diyor ama bir türlü gelmiyor. Biliyorum, bize değil ayak sürümesi, kanala karşı bir tutumu var.  Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü. Gürkan Korkmaz konuğumuz. Doğum günü pastasını Tarık Akan gönderiyor. Programda hep birlikte kesiyoruz.

Birkaç hafta önce öğrendim hasta olduğunu. Enver, “yeni değil uzun süredir hasta ama sakladı, bilinmesin istedi” diyor…

Budur işte Tarık Akan. İnsandır, devrimcidir, inceliktir.

***

Bu ülkenin karanlığı yeni değil. İnsana, hayata, inceliklere düşman bir güruh yönetiyor çok uzun zamandır ülkeyi. Onların sopasının hareketlerine göre salınan büyük bir sürü insanlığın, inceliklerin, devrimciliğin üzerine yürümek için işaret bekliyor.

Ama işte hayat böyledir. Bazıları Sürü'yü oynar, sürüler anlasın, sürü olmasın diye. Bazıları ise sürüdür, kendini oynayan sanatçısının ölüsüne küfreder. Alçaklar sürüsüdür çünkü.

Bu yolcu ettiğimiz bu ülkenin en yakışıklı insanı nihayetinde. Ama asıl önemlisi yüreğini ezilenlerin yanına koymuş bir yüce gönüllü.

Sürünün nefreti de bu boyun eğmeme haline işte. Saraylarında soytarı olmayı reddettiği için bu kinleri.

Güle güle Tarık Abi. Rakıyı sensiz içeriz artık. İlk kadehler senin için!