soL’da yazmak, soL’dan yazmak

Edip Cansever bir şiirinde der ki
“ Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek
Saçların, alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Bembeyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne…”

Böyle böyle uzar gider gülün masumiyeti ve şefkati…

Sözcüklerin aklı ile bir gülü koklarken duyumsadığımız ilk algı, yaşamla aramızdaki o sonsuz ilişkiyi bize imlemiyor mu? Üslup yıkan bir hali vardır. Sayısız kanatları. Sesimizdeki buğu çözülür, uzak yakın her nesne korunaklı bir yer bulur kendine. Bir gülü koklamanın ötesinde
bir can’a sarılmanın hevesi dirilir içimizde.

Yeni bir yurt edinmenin mutluluğunu katlayıp kalbimize sığdırmak, uzun yollara, güzel
yolculuklara çıkmak, şiirin diliyle avaz avaz bağırmak ve yaşanılan günler tarihine notlar
düşürmek…

soL’da yazmanın bir güle dokunmak kadar lekesiz ve bir alnı güneşe çıkarmak gibi ışıltılı olduğunu biliyoruz. Aşk makamı diyesimiz var, yüreğimiz sıra nabız atışı diyesimiz. Siyah gözleriyle gelen gecenin uğultusunu içine çeken berrak bir su. Herkes uyuyunca, bütün limanlar susunca ve otogarlar kapanınca gövdesinden patika yollar doğuran bir duyu.

İnsanın insana yüzünü iliklediği bir yerdeyiz…

Büyük efendilerin zulüm kulelerini bozan yaramaz çocuklarız. Hüznün ve acıların coğrafyasında gülüp oynayan gazetecilikten öte, elinden oyuncağı çalınan çocuğun yanaklarındaki yaşları fotoğraflıyoruz. Kötülerin arasında iyicil bir yolculuk bu. Gelene
geçene ayrımsız nefes vermek. Kol kola girmek, birlikte yürümek. Türküleri hep bir ağızdan
söylemek. Yani, yenilgiler tarihini tersine çeviriyoruz.

soL’da yazmak, alkışsız ve gürültüsüz olmanın gereği. Beğenilmenin ve yandaş olmanın uzağı. Sözcüklerin her harfi halkın kendi nakışı. Edirne’den Kars’a tüm evlerin çığlığı. Elimizi taşın altına değil ortak acılarımızın ve sevinçlerimizin bağrına uzatıyoruz. Suya da değiyoruz sabuna da…

Bu bir başlangıç yazısı. Bu soL’da olmanın tarifi…

Rüyamızda bir gül, bir yeryüzü boşluğunda yürüyordu. Alıp onu şiire özne yaptık.
Şiir ki bizim her şeyimiz. Bir yaranın kabuğundan başlıyor ağıtlarımız. Gerisi falan filan
aslında…

“ Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek”
İncirin balına da, kirazın ağrısına da…

[email protected]