Nejat İşler’i beklerken

Kalk gel, şimdi…

Şu sokaktan geç, şu asmalı kahvenin yanından. Adımlarının gürültüsüne uyansın evler. Avluda incir ağacıyla, pencere önünde sardunyalarla selamlaş. Çarşılar kalabalık bir gülümsemeyle açsın kepenklerini. Yaz şarkıları söylüyor kuşlar, onlara kulak ver. Yaşamak gelişinin türküsü olsun. Şu meydandan geç, şu saat kulesinin yanından. Tanıdık birkaç insan ve ayaküstü sohbet şenliği. Çiçekli masalara hazırlanıyor parklar, garsonlar demli bir çay getirsin sana. Yeryüzünün kalbine dokun ve bir ırmağın sesiyle başla şarkına. Zaman geçiyor, kalk gel hadi. Sular çürümeden, dilde söz ekşimeden. Mavi bir kapıdan gir içeri, göğün biçimini getir bize, insanın güzelini.

Şu martı yağmurundan geç, şu kıyıdan, kumların aklından.

Kalk gel, şimdi…

Uzak coğrafyalardan gelmiş gibi bir sedir boyu kadar uzan dünyaya. Konuşalım, kış geceleri uzundur, bir düğüm daha atıp hayata. İnsan, en kısa an varlığı mıdır? Işıklar kapanınca, çöl yanlış bir manzara mıdır? Ya da kaybolma isteği? Sorular, sorular… Anıları geçiyoruz, birdenbire değişiyor yüzünün kışı. Dilersen susalım, yorma sesini. Çünkü hiç kimse birbirinin içinden geçmiyor, kendi tarihini yazmak için. Uzun uzun dertleşiriz sonra, hele bir geçsin bu günlerin ağırlığı. Gül tazelensin, vedalar ertelensin hele, insan iki eli birden de tutabilir. Kalk gel hadi, gözlerinde bu dünyanın bahçeleri ve öfkesi. Say ki bir bulut ısırığı içini oyan ağrı, iyi olduğunu anlat bize, direnmenin tadını.

Şu Haziran’dan bir daha geç, şu ıslıklar ve alkışlar arasından.

Kalk gel, şimdi…

Az kullanılmış bir yaşam koyuyorum buraya, aşkı yanına. Şu merdivenlerden in, şu sokağın başından. Dinmeyen bir yağmuru yürü, sırılsıklam bir kadın adı aklında. Duraklar tıklım tıklım insan bilgisi, onlara kulak ver. Eski bir yanlışı düzeltiyor çocuklar, kır belini kahkahanın. Senin ay döşeli bir yüzün var, ele avuca sığmayan bakışların. Sakin denizlerin, fırtınalı kayaların. Şu lunaparkın içinden geç, şu gülümseme yazından. Zaman tedirgin bir perde gibi sallanıyor odalarda. Kalk gel hadi, rüzgârın huyuna uyma vakti değil, şimdi kirli sakalından inciler çıkarma saati. Yurduna dön. Çünkü senin sesinde herkesin bir hikâyesi
Gibi yoldaş, gibi sevgili.

Şu kırık havalardan geç, sazın sabrından.
Ah Nejat, gelirken Berkin’e de uğra, tut kolundan.

[email protected]