'Fırça Darbesi' ne içeriden bir bakış

sevda işi suyun dilini çözmek
eriyen buzların izinde
gökyüzünü görmeden
ısınmak
soğuk, ıslak renklerde
boğulmak
soluklara dalmak
tuhaf

“Fırça Darbesi” Emel Koşar’ın ilk şiir kitabı. Mühür Kitaplığı etiketiyle çıkmış.

Emel Koşar şiiri için ilk söylenecek söz: Rahat bir dille yazılmış ve gündelik hayatın içinden sessizce damıtılmış dizeler toplamıdır diyebiliriz. Şiirini, büyük söz söyleme hastalığından uzak tutarak özü kadar konuşturuyor. Nesneler ve yaşam üzerindeki insan algısının derinliğini keşfetmiş bir şairle karşı karşıyayız. Evirip çevirmeden ve hiçbir dizeyi boşa çıkaracak fazlalıklara kaçmadan kuruyor şiirini. Hissettiğim, öncelikle nelerin söylenmesi gerektiğini kurguluyor sonra da hangi sözcüklerle bu yapıyı kurabileceğini tasarlıyor. Sözcük seçimindeki özen o tasarımın görsel bir doygunluğa dönüşmesini sağlıyor. Okurun beynini yormadan daha doğrusu dikkatini dağıtmadan gerekli vurguyu yapıp bırakıyor. Böylelikle okura da geniş bir düşünme alanı bırakmış oluyor. Küçük şiirlerindeki öyküsel büyüklüğün başarısı da buradan geliyor. İmge kullanımındaki titizliği, rahat bir dil örgüsünün doğmasına neden. Çok fazla ayrıntıya sokmuyor şiirini ama ayrıntı gibi görünenleri de yüceleştiriyor. Uzak yakın her nesne ve olay bir çerçeve içerisinde anlatılıyor ve bitiriliyor. Kısır biçim oyunlarına girişmeden bunu başarabilmek zordur. Emel Koşar şiiri işte bu açıdan önemli bir yerde duruyor.

tümceleri aşmış resimlerin
soluğunda
her gece parantezlere sığınan
kadere inat
sözde kazı yapıyor
meşalenin kararttığı dehlizler
boyu ırmaklar çiziyor
çocukluğum

“Şair, şiirin bir mimari iş olduğunu bilir” der Edip Cansever. Bu bilme yetisi şiiri alıp geliştiren ve eviren bir olgudur. Sözü içeriden söyleyeceksin ve etki alanı oluşturma becerisini de sağlamış olacaksın. Şiire yerleştirdiğin resimleri ve sözcükleri bütünün bir parçası gibi sunma yerine onlar üzerindeki algının tek tek hissedilmesini sağlamak şairin işi olmalı. Çünkü çoğu okur şiirin bütünlüğü içerisinde kaybolmak yerine yakaladığı bir resmin ya da sözcüğün peşinden gitmeyi daha çok seviyor. İşte şiirde etki alanını dediğimiz şey bu. Emel Koşar, şiirsel armoniyi belli bir uzağa yerleştirip resimleri öne çeken bir şair. Onun şiirlerini okurken resimler üzerinden iç müziğe gidiliyor. Küçük küçük figürlerden büyük resme ulaşılıyor. Okur, acaba yanlış yerden mi girdim şiire diye düşünürken, aslında şairin tam da istediği yerden girmiş oluyor. Öyle ya, mimari bir yapıya giren her insan önce tavanına bakar. Oysa Emel Koşar, dikkatleri uzak köşedeki bir şamdana çekiyor. Okurun o etki alanına girmesiyle birlikte söz de kendini tamamlamış oluyor.

zamanı yolculuğa
sürükleyen bütün
yollar Roma’ya çıkıyor
tarihi söndürmek için
şeytan üçgenlerini
ıskalayan bilim
denklemleri ışık
hızına yetişemiyor
nedense kıvranan yollar
yolculuğa hiç özenmiyor

Emel Koşar şiirindeki tematik yolculuklar ve zaman kavramı geniş bir atlasta geçiyor. Tarihi dönemler ve figürler çoğu zaman birincil imgeler. Yusuf kuyusundan Uzakdoğu’ya, oradan kutuplara kadar uzanan seyahatnamesini bir Viking gemisinin güvertesinde yazıyor. Yerleşik kavramların inadına evrensel bir dil oluşturma çabası da diyebiliriz buna. Ya da ait olduğu çağın acılarına dayanak oluşturması açısından tarihin geçmiş sayfalarını didikleme merakı olarak da yorumlayabiliriz. Mitolojik kavram kargaşasına kaçmadan net ve kararlı imgelerle bir göndermeler tarihi yazıyor aslında. Zaman bilinci hep açık. Bir köşeye sıkıştırılmış zaman algısının aksine geniş bir zamanı içine alabilecek süreklilikte oluşturuyor şiirini. Zaman ve nesneler açısından bakıldığında da durum aynı. Anlatımı rahatlatmak ve okura uzun uzun düşünme payları bırakmak için nesneleri dar zaman kalıplarından kurtarıp beyni geniş algılara yönlendiriyor.

tek yöne akan sular
rüzgârları imliyor
unutma bir tür ayıklamadır
hayatın acıları
yıprandı her şey
ırmak serin bir hâkimiyet taşır
kollarında kederleri yıkar
dakikaların raksında sıkışmış
ritimlerde

Şiirin gücünü kalbinde ve dilinde hisseden bir şair Emel Koşar. Aristoteles, şiir sanatı üzerine kaleme aldığı “Poetika” eserinde şöyle der. “Harmoni ve ritim içgüdüsü de insanın varoluşsal bir özelliğidir. Yaşamın her bölümünde var olan harmoni ve ritim insanın yaratılarında ve dolayısıyla anlatılarında da kendine yer bulur.” Buradan bakıldığında Emel Koşar şiiri için rahatlıkla şunları söyleyebiliyoruz: Anlatıdaki güçlü vurgu ve eylem bütünlüğü şairin düşünce ve karakterinin de bir parçası. İyi şiir yazmanın ilk öncülü, hissettiğiniz bütün sözcükleri ve armonileri kendi yaratımınızla alışılmış kalıpların dışında okura sunmaktır. Bu anlamda kurgudaki farklılık şairin de farklılığını ortaya koyar. Emel Koşar bu mantığı çok yerinde algılamış ve şiirine taşımış. Öyküleme tekniğini en aza indirerek güçlü vurgu ve eylem tekniğini önce çıkarmış. Yaratı ve anlatısında ortaya çıkan bu şiir bilinci bir tutarlılık içeresinde devam ediyor. Sabit duran değil sürekli hareket halinde bir şiir yazıyor. Günümüz hız çağının telâşını düşünürsek, olay örgüsünün merkeze niye bu kadar yaklaştığını da çözmüş oluruz. Bilmiyorum bu düşünce şairin aklında var mıydı? Yoksa bir çeşit bilinçaltı darbesi mi?

Emel Koşar sadece şiirle ilgilenmiyor. Edebiyat üzerine düşünen ve kafa yoran bir yazar. Türk Edebiyatı üzerine birçok makalesi ve kitapları var.

Bu uzun ve çileli yolculuğunda şiir durağına daha sık uğramasını diliyorum.

[email protected]