Dağlarca’ya 100. yaş armağanı

Ertan Mısırlı’nın Kaynak Yayınları’ndan çıkan belge, mektup, anı ve fotoğraflarla hazırladığı “ Fazıl Hüsnü Dağlarca Günlüğü”nü elime aldığımda otuz yıl kadar geriye gittim.

İlkokul 3. sınıftaydım. Öğretmenimiz Özer Akgöz, yaklaşmakta olan 23 Nisan etkinlikleri için daktiloya çektiği şiirleri, okuma becerisine güvendiği öğrencilerine dağıtıyordu. Adımı okudu. Şiirimi alıp sırama döndüğümde bayağı bir mutsuz olduğumu anımsıyorum. Çünkü neredeyse boyum uzunluğunda ve ezberlenmesi güç bir destandı bana düşen:

Dağlarca’nın “Mustafa Kemal’in Kağnısı…”

O gün, okulun bahçesini dolduran kalabalığa karşı şiiri okuyup bitirdiğimde bir alkış tufanıdır koptu. Üç kez sahneye çıkıp okumak zorunda kalmıştım. Daha sonraki yıllarda bütün milli bayramların vazgeçilmez destanı olmuştu bu şiir. Ta ki ilkokuldan mezun olup gidene kadar…

“ Şiir benim ikinci annemdir” diyen Dağlarca ile ilk tanışıklığım böyle olmuştu. Çok sonraları “Çocuk ve Allah”ı okuduğumda, dil, anlatım ve derinlik açısından bu destandan daha farklı şiirlerle yüz yüze geldim. Seçtiği sözcükler, imgeler ve anlam katmanları bende öylesine duygu patlamaları yaratmıştı ki, kazıdığım her şiirin altından başka başka hazineler ve görüntüler çıkıyordu. Bu bir anlam ve duygu şöleniydi bana göre. Dağlarca şiiri ile yoldaşlığım başlamıştı artık.

Ertan Mısırlı, kendi deyimiyle “on beş yıl emir erliği” yapıyor Dağlarca’ya. Mısırlı’ya göre o, “ Şiirin Pisagoru”dur. Çünkü “Pisagor’un Okulu”na kabul edilen öğrenciler ilk beş yıl susmayı öğrenirlermiş. Kendisinin on beş yıl sustuğunu ve sadece dinlediğini söylüyor. İşte bu yıllar içerisinde Mısırlı’ya emanet edilen özgün belgeler, mektuplar ve fotoğraflar, “ Fazıl Hüsnü Dağlarca Günlüğü” adı altında kitaplaştı.

Kitabın ilk bölümü, 1983-1999 yılları arasında Ertan Mısırlı’nın da bizzat tanık olduğu anılardan oluşuyor. Gerek Dağlarca’nın evinde gerekse dış mekânlarda bir araya gelip uzun uzun şiir konuşulan ve dönemin olayları üzerine kafa yorulan anlar. Dağlarca’nın şiir üzerine düşüncelerini, kendi dışındaki şiire bakış açısını, diğer şairlerle olan iletişimini ve yaşam felsefesini bu anılardan öğreniyoruz. Mısırlı’nın , “ Bütün derdim, amacım, edebiyat tarihine ışık tutacağına inandığım bu anı-belge çalışmasını, birebir tanıklıkları ‘şiir devi’nin kendi ağzından, kendi dilinden en yalın biçimde aktarabilmekti ta başından beri” diyerek hazırladığı bu özverili çalışmada Dağlarca’nın kaleme aldığı kendi özgeçmişini de okuma olanağını buluyoruz.

Beşiktaş’ta doğduğunu ve babasının asker oluşu nedeniyle Anadolu’nun çeşitli kentlerinde büyüdüğünü okuyoruz. Özellikle Konya’da iken başından geçen üç önemli olaya tanıklık ediyoruz. Bunlardan biri Konya İsyanı’dır. Dağlarca, o isyan gecesini kendine özgü çarpıcı cümleleriyle aktarıyor bize. Çeşitli kentlerde süren öğrenim hayatından sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydolduğunu, ilk görev yerini ve ardından askerlik yıllarını... Askerken altı şiir kitabı yayımlar Dağlarca. Bu şiir kitaplarının yazıldığı süreyi askerlikten çaldığı gerekçesiyle henüz otuz beş yaşındayken askerlikten ayrılır ve kendini tamamen şiirin akışına bırakır.

Anılar bölümünde Dağlarca hakkında bugüne kadar bilinmeyen birçok olaya, belgeye ve bilgiye rastlıyoruz. İlk şiir kitabı Havaya Çizilen Dünya’nın yazım sürecinden diğer kitaplarına uzanan o büyük şiir yolunu kendi cümlelerinden öğreniyoruz. Dağlarca,
“ Yapıtlarımın ilki dışında hepsi bütünlük taşır. Bunlar belki de bilinçaltındaki kalıcılık isteğimdir. Yapıtlarımın hepsi bakışlarımdır benim. Onlarla görmek isterken, görünürüm de. Görmek isteklerim, göründüklerimin bin katıdır” diyerek onca yapıtı arasındaki belirgin bağlantıyı koyar önümüze.

Bir gün yazı masasının çekmecelerini karıştırırken eski bir gazete kupürünü Ertan Mısırlı’ya uzatır. Nazım Hikmet, Akşam gazetesinin 10 Haziran 1936 tarihli nüshasında Orhan Selim imzasıyla, Dağlarca’nın ilk kitabı Havaya Çizilen Dünya’yı yazmıştır. Nazım, Dağlarca’nın şiir dilini çok beğendiğini ancak içerik yönünden aksayan yönlerinin olduğunu belirterek şöyle bitirir yazısını: “ Fazıl Hüsnü Dağlarca, inkişaf yolunda. Bakalım olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Nazım Hikmet’in Dağlarca şiirinin yürüyüşü ile ilgili sonraki yıllarda neler düşündüğünü bilemiyoruz ama “olgunlaşmak” ve “ulaşmak” konusunda adını bir “şiir devi” olarak edebiyat tarihimize yazarak kanıtladığını iyi biliyoruz.

“ Yahya Kemal, ‘Hececiler’den sorumludur. Kendi sığlaşırken, yöresindekileri de sığlaştırmıştır” diyen Dağlarca’nın şiir, şairler ve akımlar üzerine olan düşüncelerine oldukça geniş yer veriyor kitapta Mısırlı. Özellikle katıldığı panelleri, yurtdışı etkinliklerini, gazetelere ve dergilere verdiği söyleşileri, içerik ve ayrıntılarıyla birlikte belgeliyor okuyucuya. Dağlarca’nın şiir üzerine olan konuşmaları bir okul niteliğinde. Ziyaretine gelen genç şairlere öğütleri ise başlı başına bir ders/lik. Yaşamının merkezine şiiri aldığı için bütün olguları, olayları şiir üzerinden yorumluyor ve tanımlıyor. Kullandığı dili büyük bir yurt gibi algıladığından, Türkçenin bütün olanaklarının sonuna kadar zorlanması gerektiğini neredeyse her konuşmasında işliyor. Buna rağmen İkinci Yeni’ye çok mesafeli duruyor ve eleştirmekten de kaçınmıyor. Ertan Mısırlı’nın İkinci Yeni üzerinden sorduğu soruya şiirin amacı, düzyazı ile ayrışan yanları ve kitleler karşısındaki gücünden söz ederek şöyle cevap veriyor Dağlarca: “ İkinci Yeni’nin –ki bu bir avuç imzada beliriyor- şiir okurunu yanıltan ve bunaltan bir tutumu olmuştur. Güzel sözcük yığınları arasından bir öz çıkamıyor.”

Anlık olan ile görkemli olanı birleştirebilen bir görüş gücüne sahip olan Dağlarca, bilinç ile duyarlılığın birbirinden ayrılması halinde ortada şiirin kalmayacağını söylüyor. Ona göre duyarlılık geleceğin bilincidir, bilinç ise eski bir duyarlılıktır.

“ Fazıl Hüsnü Dağlarca Günlüğü”nün ikinci bölümünde, Dağlarca’nın Türkiye’nin önemli edebiyat ve düşün insanlarıyla yaptığı yazışmalarına tanık oluyoruz. Aslında daha çok kendisine yazılan mektupları okuyoruz. Düzenli yazıştıkları arasında, şiirlerini İngilizceye çeviren Talât Halman ve Hollanda ziyaretinde kendisine tercümanlık eden Esma Yiğitoğlu vardır. – Dağlarca’nın Rotterdam’da, 1977’de basılan ‘Hollandalı Dörtlükler ve Başka Şiirler’in de çevirmeni aynı zamanda-

Başka kimler yok ki bu mektuplarda: Aziz Nesin, Cemal Süreya, Tahsin Saraç, Doğan Hızlan, Enis Batur, Ali Gevgilili, Şakir Eczacıbaşı, İnci Asena, Lütfi Özkök, Sami Karaören, Miryana Teodosiyeviç ve diğerleri…

Burada özellikle bir mektuptan söz etmek istiyorum. Aziz Nesin’in Dağlarca’ya yazdığı 1 Şubat 1985 tarihli mektubundan. “Sevgili Fazıl Hüsnü Dağlarca” diye seslenerek, önce yetmişinci yaş gününü kutluyor, ardından Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı’na bu yaşıyla ilgili izlenimlerini ve duygularını yazmasını istiyor. Ayrıca yetmiş yaşına ilişkin olmak koşuluyla anılarından bir kesiti ya da öz yaşamından bir bölümü istediği uzunlukta yazabileceğini de belirtiyor. Kitapta Dağlarca’nın bu mektubu cevapladığına dair bir bilgi olmamasına karşın Nesin Vakfı Yıllığı’nda da –benim bildiğim kadarıyla- böyle bir yazı yok. Dağlarca’nın düz yazıya olan uzaklığı ve çoğu mektuplara cevap vermeme alışkanlığı düşünüldüğünde bu yazıyı kaleme almadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kitabın en dikkat çekici bölümlerinden biri de, Dağlarca’nın elyazısıyla Osmanlıca yazılmış şiir seçkilerinden oluşan bölüm. Bu şiirler, Yapı Kredi Yayınları tarafından 2008 yılında yayımlanmış olan “Bütün Şiirler” külliyatında da yer almamış üstelik. Kaynak Yayınları Editörü’nün düştüğü nota göre doğru okunduğundan şüphe edilen ve okunamayan Osmanlıca sözcükler köşeli parantez [ ] içinde gösterilmiş. Osmanlıca elyazısı şiirler, Musa Sarıkaya ve Hüseyin Gültekin çevirisiyle yayıma hazırlanmış.

28.1.935 tarihli “ Göresim Olan Yalnızlık” şiiri:

Şehir kâinatın içinde
Küçücük bir resim olur.

Onun nefesi nefesim
Onun sesi sesim olur.

Fakat yanan gözlerimin
Hasreti bir isim olur:

Ben yalnızım bu yalnızlık
Sonsuz bir göresim olur.

“ Fazıl Hüsnü Dağlarca Günlüğü”, fotoğraf albümü ve Ertan Mısırlı’nın hazırladığı
“ Dağlarca” Üzerine Soru Denemeleri bölümleriyle bitiyor.

Dağlarca ile ilgili edebiyat araştırmacılarına ve gelecek kuşaklara kaynak oluşturacak yazılar yok denecek kadar az. Bu bakımdan Ertan Mısırlı’nın hazırladığı “ Fazıl Hüsnü Dağlarca Günlüğü” önemli bir boşluğu doldurmakla kalmıyor, aynı zamanda şairin yaşam ve şiir üzerine düşüncelerini de tarihi bir belge olarak geleceğe sunmuş oluyor. Ayrıca on beş yıl gibi uzun bir süre yakınında olduğu ve her anlamda beslendiği ustasına, şair Mısırlı’nın doğum yılı armağanıdır bu kitap…

Dağlarca’nın, şiire yeni başlayanlar için altın değerinde bir öğüdü / sözü var. Unutmamamız gereken…

“ Şiir yazmak için eliniz hiç soğumayacak çocuklar. Benimki hiç soğumuyor.”

Ömer Turan
[email protected]