Armutlu’da kuşlar nereye konar?

Büyük yazdan çıktık. Eylül, kederli kardeşimdir. Kime sorsak, yoksul
bir çocukluktan başlıyor tarihi. Sokağımızdan gül geçmez. Evler,
içeriden dışarı veda havası. Buralar iyi şeylerin yolculuğu, eşyalar içinde
ertesi günler. Soğuyan dil, unutulan gökyüzü ve tutanaklarda temize
çekilmiş yalanlar. Hayatın arasına üç beş ölüm ayracı koysak, kim
kimin hüznüne açıp bakar?

Ahmet,
gülüşün kalıyor çocuk,
gülüşün sadece bu dünyada…

Büyük yazdan çıktık. Ateşin ve tuzun kalbine yerleşmek için.
Yalnızca ağaçlar görüyor, yüzümüzde tükenmiş sabır. Ha yağdı,
yağacak. Taksim’den Armutlu’ya hava kurşun gibi ağır. Soylu sesler
bırakarak geçiyoruz bir mevsime, yedi renkten. Aşkı ve kavgayı
mertçe, ölümü dürüstçe selamlayanların öyküsünden.

Ahmet,
el ele yürüyoruz,
bütün nehirler arkamızdan…

Büyük yıla giriyoruz. Eylül, cam ve barut kesiği. Hangi eve uğrasak,
gökyüzüne sığdırılmış odalardan ibaret. Zaman taşları öğütüyor anıları
ve çocukları. Öyle isimsiz, öylece tertemiz.

Armutlu’da bir gece kurşunu. Sözün dilden koptuğunu gördük. Bir kül
tufanı. Göğsümüze doldurduğumuz boşluk kadar büyüdü acımız.
İnsan insana dokundu, kuşlar sonbahara. Neye yorsak, koşma düşersin
diyor bir anne. Bunu bir sokağa bağırıyor. Armutlu’da silah sesleri
ve fazladan bir devlet. Ölüm kipinde.

Ahmet,
Armutlu’da kuşlar
Şimdi nereye konar?

Ömer Turan
[email protected]