Lenin yıkılsa bile ileriyi gösteriyor

Kiev’deki aşırı sağcı, Nazi yanlısı Svoboda partisine bağlı göstericilerin Lenin heykelini yıktığı görüntüler, bütün dünyada izlendi. Rastlantıya bakın ki, heykelin yıkılması, Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) kapalı bir stadyumda 20 bin işçi ve gençle birlikte 95. yıldönümünü kutlamak için organize ettiği bir etkinliğe denk geldi. Bazı kötü niyetli gazeteciler, etkinliği şu şekilde sundu: “KKE MK Genel Sekreteri Dimitris Koutsoumpas, sosyalizm ve komünizmin gerekliliği, önemi ve güncelliği hakkında konuşurken, Kiev’de göstericiler, Ekim Devrimi’nin önderinin heykelini parçalıyordu.”

Elbette, Lenin heykelinin bazı siyasi güçler tarafından hedef alınmış olması, ilk defa yaşanmış bir olay değildir. Yaklaşık 10 yıl önce, Ukrayna’daki sözde “turuncu devrim” sırasında, benzer bir vandal saldırı ile heykelin kollarından biri kırılmış ancak heykel yerinde kalmıştı. Bu dönem, aksi iddia edilemez bir şekilde başka bir çağa, işçilerin işsizliğin ne olduğunu bilmedikleri bir zamana işaret ediyordu. Bu dönem, toplu ulaşım, ilaç, elektrik ve suda olduğu gibi, eğitim ve sağlığın kamu hizmetinde tamamen ücretsiz olduğu zamanlardı. Çocuklar, “Okulu, üniversiteyi bitirdikten sonra ne yapacağım” diye endişe duymuyorlardı. Erkek işçilerin 60, kadın işçilerinse 55 yaşında emekli oldukları zamanlardı. Kültür, spor ve tatil gibi etkinlikler birer meta değil, herkese açık kamusal hizmetlerdi. Açıkçası bazı sorunlar mevcuttu, ancak SSCB içinde inşa edilen bu sosyalist sistem, kapitalist sistemin çözmek bir yana, çözmeye yanaşmak bile istemediği temel sorunları çözmüştü.

Heykelin bir “ruhu” olsaydı, yerini uzun zaman önce terk etmiş olurdu. İşçilerin 70 yılda kazandıkları hakların teker teker ellerinden alınmasına seyirci kalmaya dayanamazdı. 8 saatlik işgünü kaldırılırken sosyal güvenlik, eğitim ve sağlık ticarileştirilmişti. O heykel, kapitalizm koşullarında bireysel çözümü uyuşturucu, alkol ve fuhuşta arayan genç insan “ordularını” görmeye dayanamazdı. Kiev meydanlarında yerinden kalkıp çıkar giderdi çünkü “Ukrayna halkı Bolşevikler tarafından soykırıma uğratılmıştır” şeklindeki 25 yıllık iftiraları duymaya dayanamazdı. 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan, şimdilerdeyse Ukraynalı yöneticiler tarafından “yurtsever” ve “kurtarıcı” olarak lanse edilen bu insanları Kiev caddelerinde “geçit töreni” yaparken görmeye katlanamazdı.

Yunanistan’da, heykellerin devrilme haberlerini, Tayyip Erdoğan’ın Selanik dahil olmak üzere Trakya’nın Türkiye için önemine dair açıklamasının yaptığı etki izledi. Bu açıklama, ülkemizdeki milliyetçiler tarafından da kullanıldı. Erdoğan tam olarak ne demek istemişti? Belki de, önümüzdeki dönemde açığa kavuşacaktır ancak Ukrayna örneğinde olduğu gibi, “yurtseverliği” işçilerin kafasını karıştırma amacıyla araç olarak kullandıkları da aşikar. İşçileri, “ulusal gurur” şarlatanlığıyla tuzağa düşürmek istiyorlar. Yunanistan’daki SYRIZA gibi “sol” güçler ise şu veya bu şekilde bu duruma katkı koymaktadır. SYRIZA’nın dışişlerinden sorumlu milletvekili Rena Dourou, Sırbistan’a yaptığı seyahat sırasında Yunan işadamlarına şöyle sesleniyordu: “Yurtdışında Yunan bayrağını yükseklerde tutan sizlersiniz.”

Lenin heykelinin bir “ruhu” olsaydı, yalnızca olduğu yeri bırakmakla kalmaz, kapitalist barbarlığı köklü bir şekilde alaşağı etmek adına, işçilerin sorunlarıyla ilgili mücadelede başrolü oynardı. Kalemini, yine işçileri aydınlatmak için eline alır ve işçilerin yanlış bir bayrak altında değil de, kendi bayrakları altında harekete geçmesini sağlardı. Ancak yıkılmış olsa da, sonunda onu dağıtıp parça parça internet üzerinden satsalar bile, Lenin ve eserleri, bizlere şu yolu göstermeye devam edecektir: “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!”