‘Sayışmaca’ oynamayı bırakın!

Odysseas Roussos'un "‘Sayışmaca’ oynamayı bırakın!" başlıklı köşe yazısı 8 Aralık 2012 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

AB merkezli alınan son kararlardan sonra, Yunanistan’da soğuk rüzgarlar estiren “Avro-Dirhem” ikilemi sona erdi! En azından parlamentodaki üç parti böyle olduğunu iddia ediyor. Fakat, Merkel’in danışmanı ve Alman hükümetinde “akıllı adamlar” komitesinin üyesi olan Cristoph Schmidt, Yunan gazetesi Real’deki röportajında “Hayır, Yunanistan’ın Avro bölgesinde kalması kesin değildir” yorumunda bulunmuş ve Avro grubu kararıyla ilişkili olarak “Bu plan Yunanistan’ın tüm sorunları için kalıcı bir çözüm oluşturmayacaktır. Yunanistan’ın borçlara karşı dayanma gücünü yitirdiğinin altını çizen çok sayıda yorum düşünüldüğünde, bu planın yalnızca geçici bir rahatlama sağlaması muhtemel” şeklinde bir ekleme yapmıştır. New York Times’daki başmakalede ise Yunanistan’ın Almanya’daki seçimlere kadar dayanamayacağı, muhtemel bir sonuç olarak iflas edeceği ve Avro bölgesinden ayrılacağı ileri sürülmekte, neredeyse aynı şeyler iddia edilmektedir.

Bunun anlamı nedir, yani temelde, bu sözlerin arkasında, birbirinden farklı ve hatta birbiriyle çelişkili olan değerlendirme ve görüşlerin arkasında yatan şey nedir? “Sayışmaca” oynamayı bırakalım.

Sürmekte olan derin ve bir o kadar da geniş ölçekli olan eş zamanlı kriz, sözümona kumarhane kapitalizmine bahşedilen asalak özelliklere veya bazı bankaların hatalarına ve açgözlülüğüne bağlı olarak değil, sistemin kendi doğasına uygun olarak ortaya çıkmıştır. Kriz yönetimi, üretici kaynakların benzer biçimde yok edilmesini zorunlu kılmaktadır. Krizin bedelini insanlara yüklemek için mümkün olan her şey yapılır ancak bu da yeterli değildir. Bir kısım sermayenin ortadan kaldırılması da gerekmektedir. Tekellerin oluşturduğu yağmacı bir birlik olan AB içerisindeki müzakerelerin arkasında yatan şey tam da budur. Birlik ve düzenlilik içinde, işçileri ve halkları soyup soğana çevirirler ama ganimeti bırakın zararın ve kayıpların paylaşımı için bile kendi aralarında savaşırlar. Yunanistan’da yaşanan şeyler sonraki yaşanacaklarda nasıl bir kriz yönetimi izleneceğine dair ipuçları sunuyor. Sırada, İspanya, İtalya, olasılıkla Fransa ve Belçika gibi ülkeler de var. Diğer bir deyişle, trilyonlarca Avro!
Bununla birlikte, krizin ortaya çıkışı, diğer emperyalist merkezlerin yanı sıra, hem AB’deki ülkeler içerisinde hem de AB üyesi kapitalist ülkeler arasında eşitsiz gelişimi artırmakta ve gittikçe artan tekel rekabetine ve karşıtlıklara benzeri görülmemiş bir boyut kazandırmaktadır. Yeni yerel, bölgesel ve daha geniş çaplı emperyalist savaşların çıkma olasılığı da gün be gün artmaktadır.

İşçi sınıfı ve halkların çıkarları açısından, “Avro-Dirhem” ikileminin dün, bugün ve yarın da tamamen asılsız olduğu her gün daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Yunanistan’da iktidar tekellerin ve burjuva sınıfının elinde olduğu sürece, ister merkez-sağ ister merkez-sol olsun, tüm hükümetlerin siyasi çizgisi günümüz kapitalist stratejilerin izinde olacaktır. Ülkenin Avro bölgesi içerisinde kalması veya ülke içindeki burjuva sınıfının müttefiklerinin ve işbirlikçilerinin adının değişmesi çok fazla bir şey değiştirmeyecektir.

Halktan yana bir siyasi çizgi izlenmesi nesnel olarak tekellerin ve burjuva sınıfının ve onların işbirlikçilerinin ve müttefiklerinin (AB-NATO ve diğerleri) çıkarlarıyla çatışır.

Aslında bu durum yalnızca gündemdeki para birimi sorunuyla değil, aynı zamanda işçi sınıfı meselesiyle ve diğer bir esas olan toplumun örgütlenmesiyle yakından ilgilidir. Tam da bu anda, oldukça iyi bilinen “Kazanç değil, önce insan” sloganı tekrar değerlendirilmelidir: Toplum, sermaye kazançlarına değil, insanların mevcut ihtiyaçlarına hizmet etmelidir!