1 Mayıs tatil değil, grevdir!

Odysseas Roussos'un "1 Mayıs tatil değil, grevdir!" başlıklı yazısı 4 Mayıs Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

1 Mayıs öncesinde Yunanistan’daki üç hükümet partisi işçi sınıfının ölümünü “onurlandırmak” için özel bir yol seçti. Özel bir düzenlemeyle, kamu sektöründe çalışan işçilerin temel ücretlerini düşürdü. Dahası, işadamları derneği 1 Mayıs tatilinin Paskalya Bayramı’ndan sonraki ikinci güne taşınmasını teklif etti, bu da nazikçe işçilerin 1 Mayıs’ta çalışmasını istemek oluyor. Ancak sosyal demokrat, sağcı ve “solcu” sendika liderleri sınıf mücadelelerinin ve uluslararası işçilerin dayanışma günü olan 1 Mayıs’ta grev ilan etmeyi reddederek, burjuva sınıfının planlarını uygulamak adına bu günü tarihin çöplüğüne göndermeyi tercih ettiler.

İşçiler, işsizler, gençler kapitalizmin krizinin ve AB’nin ve hükümetin halk karşıtı politikaları yüzünden en karanlık dönemlerini yaşıyorlar.

Bu koşullarda,1 Mayıs’ın tatil değil grev olduğunu ilan etmek gerekir fabrikalar çalışmayı bırakmalıdır hatta küçük ve büyük şirketler, küçük dükkanlar da kapatılmalıdır ve tarladaki çalışmalar da durmalıdır. 1 Mayıs grevine kitlesel bir katılım gerçekleşmelidir diyen komünistler ve PAME gibi sınıf eksenli sendikalar, bu yönde çalışma yaptılar. İşyerlerindeki eylemlerle, eğitim verilen yerlerde, PAME’nin zorlamasıyla grevin başarıya ulaşılması için çalışıldı. Verilmek istenilen mesaj şuydu: Ne kazanılacaksa, işçi sınıfı büyük sermayedarlara karşı bu sınıf savaşımı çizgisinde olduğunda kazanılacaktır.

Nerede ve hangi sektörde çalıştığı gözetilmeden bütün işçiler, ortak bir kaderi paylaşıyor. Patronların kârı ve rekabeti için hizmet eden hükümet ve AB, hiçbir kazanıma ve hakkımıza dokunmadan, terk edilmelidir. Özel ve kamu sektöründe çalışan işçiler, eski ve yeni işçiler işsizliğe, güvencesizliğe, toplu iş sözleşmesi olmadan çalışmaya, temel iş hakları, sosyal sağlık güvenceleri, eğitim hakları olmadan yaşamaya mahkumlar. Hiçbir işçi, bu koşulları hem kendisi hem çocukları adına kabul etmemelidir.

Fedakarlıklar ve eziyetler sona ermeli, aynı zamanda kadercilik, boyun eğdirme ve aldatma da. Büyük patronların, koalisyon hükümetinin ve sisteme entegre tüm diğer partilerin “eğer sanayicilerin, bankaların, gemi sahiplerinin ve büyük perakendecilerin kârlılık oranları yüksek olursa, işçilerin koşulları da gelişecektir” yalanları ve çarpıtmalarını reddetmek gerekir.

Nazi-faşist Altın Şafak ifşa edilmelidir. Milliyetçilik zehriyle işçiler arasında nefret ören bu partinin rolü ve hipokrasisi açığa çıkarılmalıdır çünkü bu kapitalizmin yararına olan bir şeydir. Bunların suç eylemleri, çürüten ve sömüren sisteme hizmet etmektedir. Bu şimdiye kadar buldukları en kirli ve en acımasız icattır.

Acikça AB’nin içerisinde tekellerin iktidarı alaşağı edilmeden de halkın yararına çözümler geliştirilebilir diyen “hükümetin solu”nun yalanları çürütülmelidir.

Krizden çıkış için, kapitalizmin açmazından ve NATO, AB gibi katil ittifaklardan kurtulmak için halkın yararına yapılması gereken şey, bütün büyük şirketlerin, altyapıların, doğal kaynakların, maden yataklarının, enerjinin, telekomünikasyonun, toplu taşımanın ve toprakların kamulaştırılmasıdır. AB’den çıkmak, borçların tek taraflı iptali ülkenin gelişmesinde ve halkın yararına planlı bir üretim potansiyelini ortaya çıkarmak için, işçilerin ve gençliğin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılacakların en başında gelmekte. Bunlar da sadece işçi sınıfının iktidarıyla olabilir.

Bu sisteme kurban edilen işçi sınıfı gitgide çürüyen, sadece krizler, barbar ve emperyalist savaşlar getiren, kapitalizme karşı hakkını koruyor. İşçi sınıfı sosyalizm-komünizm, özgürlük ve kardeşlik pankartlarını yükseltiyorlar.