Uzelli Kaset

Tarihiyle memleketin son 50 yılıyla paralel bir hikâyeye sahip Uzelli Kaset, bir plak firması olarak. Acısıyla tatlısıyla, inişleri çıkışlarıyla bu benzerliği ifade edebilmek için kepçeyi biraz derine daldırmak, altmışlı yıllara kadar uzanmak icap ediyor.

Baba Muammer Uzelli, Rum bir gömlek ustası terzinin yanında çırak. Abisi Yavuz ise Balık Pazarı’nda bir şarküteride çalışıyor. İki kardeşin Nişantaşı’nda varlıklı bir ailenin kızı olan anneleri çocuk yaşta bunları yetim bırakınca, yoksul baba tarafından işe veriliyorlar; hem para kazansın hem de hayatı öğrensinler diye. Eskiden öyleydi; çocuklar fahiş fiyatlarla okunan bir üniversitenin verebileceğinden insanlık namına daha fazla şey öğrenirlerdi Ali okulunda.

Anneannenin vefatıyla kalan sembolik miras, kardeşlerin hayatlarını değiştirecek yolculuğun ilk adımı oluyor. Öte yanda ustalarının (ah o azınlıkların güzelim örf ve adetleri, usta-çırak ilişkileri!) bankaya hesaplarına yatırdıkları haftalıkları da var, birikmiş. O zamanlardaki yaygın heves şu: demek ki, Avrupa’ya gitme zamanı gelmiş. Ama öyle para yemeye, gezip tozmaya falan sanmayın, zengin çocuklarına mahsus bir şımarıklık o. Bizimkilerin meşrebine uygun olanı, bu işi çalışarak halletmek. Ayrı ayrı Rum gemilerine giriyor, hem çalışıyor, hem de dünyayı görüyorlar böylece. Sadece dünyayı değil, (babalarının arzu ettiği gibi) hayatı ve ticareti de öğreniyorlar.

Bir de kız kardeşleri var; evlenmiş eşiyle Almanya’ya gitmiş, Frankfurt’ta bir dükkân açmış. Bizimkiler de diyorlar ki: “biz de artık gezgin hayatına bir son verelim ve biriktirdiğimiz parayla yanına gelip ticaret yapalım.”

Kararın hayata geçmesi uzun zaman almıyor. İçinde bir masa, bir sandalye bir telefon, bir de kahve makinesinin bulunduğu dört duvarla işe başlıyorlar, tarih Haziran 1971.

***

Etrafları bekâr evlerinde kalan geçici (Heim dedikleri) Türk işçilerle dolu, müşterileri onlar. Daha ziyade aldıkları şeyler ise memlekete giderken yanında götürecekleri temel eşyalar. Orak, daktilo, kollu kıyma, erişte ve salça makinesi ve (danayı hadım etmekte kullanılan bir çeşit makas olan) burma. 

Birkaç yıl sonra bu işçiler ailelerini getiriyor ve yerleşmeye başlıyorlar ki, bu da ürün çeşitliliğinin artmasına işaret ediyor. Bir yıl önceki askeri çıkartmadan dolayı Kıbrıs motifli duvar halıları, ceylan desenli kilimler, kırılmaz bardaklar derken iş elektrikli ev eşyalarına ve elektronik malzemeye kadar gelip dayanıyor çeşit; kartuşlu teypler, televizyonlar falan...

Bu gurbetçilerin, permi dedikleri yurda her dönüşlerinde sadece bir tane elektronik cihaz getirme hakkı var. Bunu bir ticarete çevirme fırsatı olarak değerlendirmeyi düşünen iki kardeş, ilk iş olarak Doğu Bank’ta bir dükkân açıyorlar. İşçiler de pasaportlarını işlenmek üzere Almanya’daki dükkâna getirip bırakıyorlardı. Her pasaport için bir elektronik cihaz (ekseri televizyon) trene yükleniyordu. Tren Sirkeci’ye geldiğinde önünde uzun bir kuyruk oluşuyor; sıraya giren işçiler pasaportlarıyla birlikte paralarını alırken, televizyonlar da Doğu Bank’taki dükkâna taşınıyordu. Doğu Bank’ın bir elektronik alet merkezi olmasında bu iki kardeş büyük bir rol oynamıştı.  

***

İş hacmi arttıkça artıyor; daha da büyümek için hiçbir engel görünmüyordu. Almanya’nın farklı şehirlerinde Türk marketleri açmaya teşvik ediyor iki kardeş, çevrelerindeki insanları. Maksat sattıkları malların distribütörlüğünü vermek. Marketler bir bir açılmaya başlayınca yedi tane minibüs alıyor; yapılan sevkiyatlarla birlikte artık toptancılığa başlıyorlar.

Türkiye’ye dışarıdan gelen televizyonlarda bir sorun vardı; oranın elektriği ile buranın elektriği arasında volt farkı. Bu farkı gidermek için Grundig firmasına bir regülatör ürettiriyorlar, özel olarak. Bir dönemle özdeş nesneler arasında unutulmaz bir yere sahip olan (UZ kodlu) Sabirmatic marka regülatör onların eseriydi. Aslında bu Avrupa’da devrini kapatmış bir üründü, artık üretimi yapılmıyordu. Türkiye’den gelen talep üzerine yeniden üretilmişti.

Giderek farklı talepler oluşmaya başlamıştı artık. Karnı doyan gurbetçiler keyif verici içerik soruyor, memleket hasretiyle içerik arıyordu. Uzelli Kaset bunu da karşılamak üzere, Doğu Bank’ta komşusu olan bir firmanın yayınladığı albümlerin yurtdışı yayın haklarını satın alıyor; başlıyorlar Uzelli etiketiyle kasetler -sınırlı sayıda da plak ve kartuş- basmaya. Bu kasetler gurbetçilerin acılarla dolu yaşantısı için o kadar önemliydi ki; gurbette bir memleket hasretini dindiren bir ilaç, öte yandan da düğün sünnet gibi etkinliklerde eğlence ve sevinç kaynağı idi. Türkiye’de yaşayanlara göre çok daha büyük anlamlara sahip bu kasetler, gurbetçilerin yaşadığı paradoksu en iyi ifade eden nesneydi.

***

1980 yılı gelmiş, 12 Eylül ile birlikte Almanya ülkesini terk etmek zorunda kalanların en önemli ülkesi olmuştu. Buradaki en kalabalık yer de dükkânın çevresiydi. Muammer Uzelli farklı bir kimliğe bürünmeye başlamıştı. Dükkânın bir yanına Türk Diyanet Vakfı cami kurmuş, öteki yanına da Ziraat Bankası şube açmıştı.

Tercüman Gazetesi de özel Avrupa baskısına geçmişti. Uzelli Kaset bu baskıların her birine tam sayfa ilan veriyordu. İlanda tüm ürünlerin bir resmi, altında da sipariş kuponu bulunuyordu. Artık kıtadaki tüm Türk gurbetçilere ulaşıyorlardı, posta ile ödemeli paket dönemi açılmıştı. Siparişler kasetlerin numarasıyla veriliyordu, Uzelli kasetlerindeki katalog numarasının çok büyük olmasının nedeni işte buydu; ilanlarda rahatlıkla okunabilmesi gerekiyordu. 

Tüm olan bitenler Uzelli’yi kurumsal bir firma olmaya yönlendiriyordu. Bugün bu firmanın sağlam bir arşive sahip oluşunun altındaki neden buna dayanıyordu.

Uzelli hem sağcıların hem de solcuların aynı çatı altında filtre kahve içebileceği belki de tek yerdi gurbette. Aralarında çok eğitimli insanlar, önemli sanatçılar bulunuyordu bu kalabalığın ki, bu Uzelli’nin şanslarından biriydi. Örneğin Uzelli logosunu yapan grafiker ressam Armağan Konrat Bey, aynı zamanda siyasi bir mülteciydi.

***

Muammer Bey’in aslında nihai arzusu sanayici olmak ve tüm yatırımları Türkiye’ye taşımaktı. Önce bir halı fabrikası açmaya yelteniyor, ama kısa sürede makul olmadığını anlayınca kaset fabrikasında karar kılıyor. Bu iş için MKE’nin müdürünü işe alıyor. Devlete yapılan teşvik kredisi başvurusu sonuçsuz kalıyor, ama yılmıyor ve nihayetinde Türkiye’nin ilk entegre kaset fabrikasını 1977 yılında kuruyor, Lüleburgaz Muratlı kavşağında. İşler o kadar çoğalıyor ki, başkalarının bu sektöre girişi gecikmiyor, 1981 yılında Raks açılıyor. Raks’ın güçlü bağlantıları işlerini zayıflatmaya başlayınca, Uzelli yapımcılık sayfasını açmaya karar veriyor. Aslında burada yapılmak istenen farklı içerikleri kendi kataloglarına dâhil etmek öncelikle. Bir yandan harıl harıl katalog alıyorlar, öte yandan da yurt dışı haklarına sahip oldukları albümlerin Türkiye haklarını almaya. Ayrıca çevrelerindeki prodüktörlere de yeni albümler yaptırmayı ihmal etmiyorlar. Bugün 1330 parçaya ulaşan devasa kataloğun hikâyesi işte böyle örülüyor ince ince.

Raks, Özal döneminde bir takım siyasi ilişkilerin desteğiyle büyürken, Uzelli de işlerin irtifa kaybetmemesi için Sony Music’in (Columbia) Türkiye mümessilliğini alıyordu. İşler burada başka bir viraja giriyor; önce Michael Jackson, sonra George Michael patlıyor, Lambada kaseti milyonlar satıyor, ardından Miles Davis, Stevie Ray Vaughan, Suede gibi isimler firmaya büyük bir prestij kazandırıyordu. Uzelli’yi bu döneminde kalkındıran format kasetti, zira Avrupa’dan hem çok daha ucuzdu ve hem de turistler buradan kapış kapış alıyordu.

***

Bu süreçte Muammer Bey’in iki oğlu devreye giriyor; İsmail ve Metin. Ne çıkacağına onlar karar veriyorlardı, bir de Elizabet Yörünk hanım var yanlarında, yabancı ürünlerden sorumlu müdür. Aslını sorarsanız, Muammer Bey çocuklarının bu sektörde olmalarını hiç istemiyor, bulduğu her fırsatta onları dükkândan kovuyordu. Her fırsatta başka bir baltaya sap olmaları için telkinde bulunuyordu. Paranın tadına kapılmalarından korkuyor, ticaretin dolambaçlı yollarında kaybolmalarını istemiyordu. O yüzden okumalarını istiyordu hep. Kendine göre etik değerlere sahipti. Aile içinde hiyerarşi, düzen ve geleneklere çok önem veriyordu. Örneğin yapımcı oldukları günlerde, iki kardeşin içinde kızların bulunduğu bir topluluğun albümünü yapmaları, onlarla toplantılarda görülmeleri mümkün değildi. “Siz burada iş mi yapıyorsunuz, yoksa gönül mü eğlendiriyorsunuz” diye haşlardı.

Bu bir yana, artık çocuklar tam boy işin içindeydi. Ekonomik kaygıyı zaman zaman ikinci plana iterek, müzikal açıdan güzel işler yapabilme imkânı tanıyordu bu genişleme dönemi onlara. İlk yabancı kasetleri Stephanie ve Johnny Logan olurken, yerli rock işleri ise “Değişim Rüzgârları” adlı toplama albümdü.

En fazla yerli rock topluluğunun başvurduğu firmalardan biri sıfatına sahip olmuşlardı bir anda. Rock albümleri çıkarmak sadece bir gurur vesilesi ve saygınlık konusuydu iki kardeş için. Evet, belki rock albümlerinden para kazanmadılar, ama her zaman birer apolet gibi severek taşıdılar onları kataloglarının omuzlarında. Kapakları dâhil hiçbir şeylerine müdahale etmiyorlardı. Yuhu, Mavi Sakal, Kesmeşeker, Metallium, Objektif, Tibet Ağırtan; birbiri ardına çıkıyordu.

***

Mümessili oldukları Sony, Türkiye’ye bizzat kendi girmek istiyordu, bu nedenle ortaklık teklifinde bulundu. Yapılan görüşmede Baba Muammer Uzelli’nin aklına yatmadı ortaklık. Bunun üzerine Sony Müzik Türkiye kuruldu ve başına da kendilerinin önerdikleri Melih Ayraçman geçti.

1993 yılında artık Sony yoktu onlar için. Fabrikada ise üretim durma noktasına gelmişti. Yani bir defter kapanacak, yenisine geçilecekti, belli ki. Nasiplerini başka yerde arayacaklardı.

Gelen bir teklifin üzerine Akmerkez diye bir AVM’nin açılacağını öğrendiler. Henüz D&R, Raksotek gibi büyük mağazaların olmadığı günlerde burası iyi bir fırsatta perakendecilik için. Henüz İÜ Radyo Televizyon öğrencisi olan Metin, bu dükkân için kafa yormaya, seyahat etmeye başladı. CD dışında ne satabilirlerdi? Nasıl modern bir mağaza olabilirlerdi?

Bir dizi çalışmanın sonucu, güvenlik kılıfı üreten Pataco, Lift, temizlik seti Deja, Case Logic’in temsilciliğini almış ve CD reyonu için alüminyum profil üretimine geçmişlerdi. Bir de kapıya güvenlik sistemi koymak istiyorlardı; bunun için de Sensormatic ile ortak oldular ve 1994 yılında kapılarını açtılar. Bir dizi çalışmanın sonucu, güvenlik için Pataco, sergileme için Lift, yan ürünler için Deja, Case Logic gibi ürünlerin temsilciliğini almış ve CD reyonu için alüminyum profil üretimine geçmişlerdi. Mağazanın güvenlik sistemiyle ilgili arayışları neticesinde Sensormatic’le tanışarak ortak oldular. 1994 yılında kapılarını açan bu mağazayla yeni iki iş koluna daha girmişti aile. Müzik mağazacılığında tam yedi yıl boyunca büyüyerek ayakta kaldılar; zaman içinde farklı şehirlere de gittiler 17 mağazaya ulaştılar. Müziğin fiziki formattaki geleceğinin umut vermediğini gördükleri 2007 Nisanında bir gün içinde tüm mağazaları birden aynı anda kapattılar.

Metin müzik dünyasını bu günleri göreceğini bir adım önce hissetmiş, The Orchard’ın Türkiye temsilcisi olarak, sektörde bulunan insanlardan önce dijitale yönelmişti.

***

Uzelli Kaset tarihinde her şey yasaldı; sanatçı sözleşmelerinden, vergilerine kadar. Bir gram kaçakları köçekleri yoktu.

Şimdi işlerin başında bulunan oğul Metin Uzelli aşırı titiz ve düzenli bir karakter, tıpkı Uzelli Kaset’in tarihi gibi. Şirketin ofisindeki arşivleme, dosyalama gibi şeyler, Unkapanı gibi darmadağın bir dünyada kati surette görülemeyecek kadar kusursuz. Unkapanı tarihinin en tertipli firması Uzelli Kaset.

Peki bu 1330 albüm nerede şimdi? Az önce bahsettiğimiz titizlikle düzenlenmiş çekmecelerde, tüm sözleşmeleri ile birlikte. Ve neden yayınlanmıyor?

Haksız ve abartılı, suiistimale açık telif hakları münasebetiyle şüphesiz; zira, fahiş taleplerle karşılaşmak, yanı sıra yarın öbür gün hiçbir sanatçının kapısına gelip, “hakkımı vermediniz” demesini istemiyorlar. Hakkı olduğu halde (ister plak, ister dijital) hiçbir formatta çıkartmıyorlar bunları; ta ki bu konudaki yaklaşımın değişip bu kayıtların gün yüze çıkmasının bir zaruret olduğu anlaşılıncaya, yasanın değişip diğer hakları kapsamına alana değin. Oysa onlar da biliyor, bunun neticede bir fonogram olduğunu ve istese diğer şirketler gibi bu yasayı beklemeden yayınlamayı.

O sebeple hiç kimse eskiyi muhafaza etmeyi bildiği gibi yenilikleri de çok iyi bilen bu firmayı popüler müzik tarihimizin tozlu sayfaları arasında kalmış bir satır olarak görmemeli.

[email protected]