Rokerliğin Türkçe meali ve bir halk çocuğu: Kamil Özaydın

Tam 20 yıl oldu, memlekette ilk hard-rock metal albümü “Babaanne”yi çıkaran Whisky topluluğunun kurucusu Kamil Özaydın’ın aramızdan ayrılışı.

1957 doğumlu İstanbul Fatihli, Sarıgüzel semtinden. Yıl 1979, 12 Eylül öncesi… Ankara Gazi’de okuyor, ama gitmiyor. Olaylar bahane, aslında niyet bozuk. Niyet mi? Tabii ki rock müzik. Kamil baget sallıyor ve içinde fırtınalar kopuyor bir rock topluluğu kurmak için yanıp tutuşuyor. Devil, Egzotik Band, Ra hepsi henüz annesinin karnında.

Baba istasyon amiri Sivas’a tayini çıkmış, Kamil ise İstanbul’da babaannesinin yanında büyüyor, yoksulluk içinde. Tek kafa dengi arkadaşı alt kattaki komşunun oğlu Nevzat, ne de olsa bir Hohner gitar sahibi.

Derken Ticari İlimler Akademisi Yüksek Okulu, Dolapdere binasına düşüyor, altı yedi kişilik bir öğrenci topluluğu sohbetinde gitar tıngırdatan Ümit Altın ile kesişiyor yolu. Konular siyasi, ancak onların derdi başka, anladınız tabii…

Elde var üç kişi. Aylarca kapanıyor müzik dinliyorlar, Kamil’in Almanya’ya gidip gelen eşe dosta yalvararak getirttiği kasetleri, plakları Deep Purple, Led Zeppelin ve Queen’i hatmediyorlar bir de Sweet.

Kulaklarını epeyce doluyor, belli bir müzik anlayışı doğuyor, ortak fikirler gelişiyor. Bu topluluğa alınacak diğer elemanlar için ise en önemli kriter, iyi ve düzgün, yani kafa dengi insan olması.

Beste için uğraşıyorlar klasik batı müziği formunda rock çalmaya, ama Türkçe söylemeye iyice karar veriyorlar. İhtiyaçlarını karşılamak için biri düğün salonunda, diğeri kuyumcu yanında işe giriyor, biriken paraları bir Marshall ampli, markasız külüstür bir bas ve birkaç davul parçasına yatırıyorlar.

TRT televizyonu tek kanal. Eğer naklen maç yayını varsa devre aralarında yabancı klipler çıkıyor ki aralarında tek tük rock toplulukları da olabiliyor. Bu müziği yegâne tanıma kanalı bu kuşağın.

Kamil çevresinin Jules Verne’i bir yandan bir rock kafe açmayı hayal ediyor, herkesin gelip birlikte çalıp söyleyeceği, takılacağı. Derken 12 Eylül gelip geçiyor, hayatlarının arka planından.

Askeri diktatörlüğün karanlık günlerinde işi gücü iyice müziğe yıkmak için direniyorlar. Müzik yapmak için ortam yok. Semtten Faruk İkikat ile dördüncüyü buluyorlar böylece Whisky kuruluyor.

Bu arada Nevzat devreden çıkıyor, hayat gailesine kapılarak. Yerine Ümit’in sınıfından bir kız, kardeşini teklif ediyor, gitar çalması için gelen çocuğun henüz bıyıkları terlememiş, adı Serdar Çokuslu.

Bas yok, iptidai ortamlarda çalışıyorlar. Bir arkadaşlarının evinin bodrumunda provalara başlıyorlar, ama kış gelmek üzereyken oraya taşınması gereken kömür nedeniyle kapı dışarı ediliyorlar. Ardından Serdar’ın amcasının Bayrampaşa’daki atölyesini mesken tutuyorlar, mesai sonraları.

***

Nazik, alçakgönüllü, yardımsever, vicdanlı, dürüst aslında kamusal alanda kabul görmüş rockçı imajının ötesinde bir karakter Kamil. Rock tarihimizdeki en sıra dışı efendi insanlardan. İdeallerinden peşinden koşan bir hayatı yaşadı.

Azimli, sabırlı ve inatçıydı kafaya taktı mı tuttuğunu koparan bir çocuktu. Hiç müzik dersi almamıştı, kendi kendine öğrenmişti her şeyi bir de izlediği büyüklerini iyi ezberlemişti.

İçkisi sigarası yok denecek kadar azdı, zaten bunlara yetecek ne parası vardı, ne de iştahı. Tadımlıktan fazlasına karşıydı ve çalarken içmezdi.
Maddi olarak sürünen, işçi sınıfından gelme bir topluluktu Whisky. Ama gönlü zengin üyelerden kuruluydu. Ve bu da doğal olarak Kamil’in eseriydi.

Çözüm adamıydı, sürekli yeni bir şeyler üretmek için kafa patlatırdı. Çalışkandı müzik aletleri mağazasında çalıştığı vakitlerde bile her dakikasını değerlendirirdi, gitarını geliştirebilmek için. Piyasa müziği çalmaktansa, dükkâncı bir “esnaf” olmayı yeğlemişti.

Yolun büyük kısmını yalnız yürümüştü. Kamil’i yıldıran şey, rock müziğinin memlekette halen züppe işi olarak görülmesiydi. Bu işin piyasası onu ilgilendirmezdi. Yer aldığı her organizasyonda amatör bir ruhla ayakta dikilirdi.

İlk konserleri için (1982 Tepebaşı) en büyük destek Sebahattin Taşdöğen’den geldi. Teknik imkânlarını sundu, onlarda yüzmeyi öğrenmek için denize atladılar. Söz yazıyor, beste yapıyor, davul çalıyordu. 1984 yılında bas çalmaya başladı, iki yıl sonra da “Babaanne” çıktı.

***

Koca adam olmuş, evlenmişti ve artık bir babaydı, ama halen arkadaşlarını babaanne evinde toplayıp müzik dinliyor, videodan konser izliyordu. Babaanne arada bir kızsa da, “bu ne? bunları ne diye seyrediyorsunuz?” diye söylense de, onlarla birlikte WASP izlemekten kendini alamazdı. Kızı Beste daha yeni doğmuş, eşi Handan onu erken yatırır ve onlara katılırdı.

Doksanlarda yeniden yapılandırmaya çalıştığı Whisky için çok emek harcamıştı. Eleman bulmanın gerçekten zor olduğu dönemlerdi. Hasbelkader Alpay Şalt’ın katılımıyla sayıları ikiye çıkmış, uzun süre birlikte prova alarak sözsüz ve progresif soundlu dört parçalık bir demo yapmışlardı. Türkçe söze burun kıvrılan günlerde onlar inandıkları yoldan yürümeye yeminliydi.

Vefatından bir yıl önce Monomax adlı Rus topluluğunu ülkemize davet ederek, buradaki ilk yabancı metal konserini organize etti. Bez afişleri elleriyle yazmış, asmış mekânı ve ses düzenini kiralamışlardı. Güvenlik ise arkadaşlar ve pasajın bekçisiydi.

Çocukluk arkadaşı Bülent Şar’ın girişkenliği sayesinde televizyona çıkma şansını yakalayınca klip çalışmaları başladı. Kamil’in düşüncesi sahnede bol bol ateş kullanmaktı. Ateş ve müzik birleşince “Ateş Suyu” doğdu. “Binnaz” ve “Dön Geri” televizyon programlarında çok sık yer aldı, şarkıyı söyleyen Serdar’ın askere gitmesi yüzünden playback çekimlerin hepsinde Kamil gözüktü. Bu nedenle birden bire tüm ışıklar üzerine çevrildi. Bıkmadan usanmadan anlattı her yerde, müziğini tavizsiz şekilde.

Doğuştan vücudunda dolaşan bir kan pıhtısı sebebiyle geçirdiği beyin kanaması sonucu, 17 Mayıs 1993 tarihinde hayata veda ettiğinin ertesi sabahı yeni kaydettiği “Cadı” parçasının video çekimi yapılacaktı, gidemedi.

Ardından geride kalanlar “ölümsüzlüğünle yak bizi” diye haykırırken, “Kamil, rocker’lığın Türkçe mealidir diyebilirim. İnat, sevgi, beyefendilik ve halk çocuğu olmak onun en güzel yanlarıydı. Yıllarca ölümüne Whisky’yi taşıdı. O müziğe canını, dişini koydu” diye yazmıştı Aptülika.

[email protected]