Orkestranın Mahmut Hoca’sı: Butch Morris (*)

Derler ya, nevi şahsına münhasır insan. Oysa ne kadar azdır bu sıfatı hak edenler. Onlardan biri ayrıldı geçtiğimiz Ocak ayının 29’unda aramızdan, 65 yaşında iken… Butch (Lawrence Douglas) Morris, bir başka telaffuzla Lawrence D. “Butch” Morris, olmazsa Butch Morris de diyebilirsiniz ya da hiç bilemediniz sadece Butch…

Besteci, kornet sanatçısı ve kondüktör örnek lider figürü, filozof müzisyen. Doğaçlamanın bir orkestra şefi tarafından yönetildiği özgür caz türü olan Kondüksiyon müziğinin yaratıcısı.

Birinci sınıf bir yenilikçi. Farklı disiplinleri çağdaş doğaçlamaya tahvil etme konusunda avangard müzik adamlarının ötesinde. Cazda belli bir anlayışı yaratıp, ülkemize getiren ithalat ihracat erbaplarından. Akciğer kanseri tedavisi görüyordu nicedir. Sadece nevi şahsına münhasır değil, aynı zamanda çok boyutlu bir adamdı.

1947 Kaliforniya, Long Beach doğumlu deniz donanmasında çalışan bir askerin oğlu. Los Angeles’tan New York’a göçenlerden. Post-swing döneminin en devrimci şeflerinden. 1961 yılında kurulan Yeraltı Müzisyenler Derneği’nin mücahidi. Çalıştığı isimler arasında Frank Lowe, David Murray, John Zorn, Zeena Parkins var. Son nefesine kadar John Zorn’un New York’taki mekânı Stones’da çalıyordu, her Salı.

Biyografisi çalışmalarıyla sınırlı, daha ziyade. Özel yaşamıyla ilgili bir kapalılık söz konusu. Özel hayatı saklı evlilik, çoluk çocuk gibi konularda, en yakınındakiler dahil hiç kimsenin pek bir bilgisi yok. İnsanların anıları uç uca eklendiğinde ortaya çıkan Lego hayat.

***

1998 ile 2001 arasında Bilgi’de müzik okuyan hemen herkes öğrencisi olmuş neredeyse. Aralarında Cenk Erdoğan, Elif Çağlar, Korhan Ogan, Altay Dönmez, Alp Ersönmez, Uraz Kıvaner, Nihan Yeşil, Burak Karakaş gibi isimler var.

Bir gün birlikte iki yıl birebir kompozisyon çalıştığı Cenk Erdoğan’dan, Cenk’in yazdığı çok sesli müziği piyanoda çalmasını ister. Piyanist olmadığı için çok sesi aynı anda duyuracağını söyleyen Cenk buna yanaşmayınca kısa bir küsüşme yaşanır. Bunun üzerine en yakındaki lahmacuncuya götürür öğrencisin ve der ki: “şimdi gerçek bir kompozisyon yarattın, bunu çalmak istemeyişin kompozisyonun ta kendisidir”.

Çok yumuşak ve etkileyici bir sesi olmasına rağmen, sertliğini sonuna kadar hissettirirdi. Sert görünümümün altında da yumuşak kalpli bir adam saklardı. İrkiltici derecede ciddiydi, ama eğlenmeyi de ihmal etmezdi. Sarhoş olduğunda yumuşuyor, bambaşka bir tabiata bürünüyordu. Hocalık ile Party Animal hayatını kalın çizgilerle ayırmıştı. Kendisini diğer dünyasında küçük bırakacak hiçbir anı bırakmazdı hafızalarda. Bulunduğu yere göre davranmasını iyi bilen okulda öğretmenliğin ciddiyetinden taviz vermeyen, ama akşam konserlerde, partilerde eğlenmesini bilen bir hayat adamı olarak tanındı. En çok kullandığı sözcüklerden biriydi “balance”.

Yüzüne söylenince kızıyordu, nedeni belki de bunu yüzlerce kez duymuş olmasıydı. Saçı, sakalı, kullandığı aksesuarları dahil, inkar edilemez derecede Morgan Freeman’a benziyor buna rağmen görüntüsünden ödün vermiyor ya da değişikliğe gitmiyordu. Giyimine önem veren, stil sahibi biriydi. 1999 yılında Türkiye’ye geldiğinde, kendisini havaalanında karşılayacak olan mihmandarın onu Morgan Freeman’a benzetmesi ve bunu yanına yaklaşarak sorması ve onu kızdırması sağda solda anlatılır halen. Ayrıca peşlerine takılan bir gazete muhabirinin ertesi gün Butch’ın çektiği resminin altına havaalanındaki “gizemli yabancı merak uyandırdı” diye yazarak üçüncü sayfaya koyması da cabası.

Attığı her adımda, karşınızda lafladığı her dakika kafasında müzik adına kırk tilkinin döndüğü her halinden anlaşılırdı. İnsanlara çokça vakit ayırır, birebir ilgilenir, değer verirdi.

Aksiydi, haklıydı elindeki batonu (orkestra şefinin çubuğu) kırdığı, sinirine hakim olamayıp provalarda birbiriyle konuşan iki kişinin kafasına fırlattığı vakidir, Mahmut Hoca misali. CRR’deki ikinci Nublu Orkestra konserini 45 dakikada kestiği bilinir, topluluktan istediği verimi alamamıştı. Ama hepsi iyi niyetten ve öğretme arzusundan kaynaklanan şeylerdi.

Bilgi Üniversitesi’nde hocalık günleri bu okulun en iyi zamanlarıydı. Bırakmasını gerekçelendirirken öğrencilerin hayal güçlerindeki kısıttan, sadece örnek aldıkları müzisyeni dinleyip, onun gibi çalmak istemelerinden yakınıyordu.

***

Aslında sadece ülkemizde değil, sayısız ülkeden insanla geliştirdiği diyalog, karşı taraf için bir hediye olarak kabul edilmeli. Dünyanın pek çok şehrinde kalabalık müzisyen topluluğunun karşısına geçiyor, onların doğaçlamalarını sayıları 31’i bulmuş el hareketiyle yönetiyordu. Bu konser ya da performanslara “skycraper” ve “sheng” adını veriyordu.

İşaretleme dilinde öncüydü. Kullandığı sistem grafik notasyon denen yazılı informasyonun elle kontrol edilip, önünde dizilerek oturan müzisyenlere davranışlarla aktarılmış haliydi. Yazılı olanı yorumlayarak aktarırdı, yorumlanması için…

Mantığında basit ve radikal fikirler yatıyordu. Afro-Amerikalı müziğin temel sorunlarından yola çıkıyor, günümüzün teknik ve mantıksal uzantılarıyla sonuca varıyordu. Yüksek sanat ölçütleri, geleneksel kompozisyon anlayışı, tonalite ve şarkı formunun güncel sorunlarına, özgürlük duygusunu öne çıkaran devrimci ve kışkırtıcı yanıtlar önermişti.

Altmışlı yıllarda doğan geleneği güncelledi, özellikle seksenli yıllardan itibaren yetişen kuşağı, doğaçlama duygusuyla tanıştırdı. Afrika ve Amerika dışında, Avrupa, Brezilya, Japonya ve Orta Doğu kültürlerini süzerek müzik adına eşsiz deneyimler elde etti.

Hareket ve vücut dilini orkestra yönetimine sokarak büyük orkestra içinde doğaçlama kanallarını esnetmiş ve genişletmişti. Doğaçlamayı özgür caz ile beslemiş, klasik müzik ve etnik çizgileri bir arada bulundurmuştu. Kaotik bir patlama olarak kontrpuan kavramını yeniden tanımladı bu da kurduğu ve yönettiği orkestraların yapısını farklılaştırıyordu.

Müziğin bir kitap gibi okunabileceği fikrini ortaya atmış “benim için sanat, hayal gücünün hayatıdır” demişti. Bu konuda kendisini şöyle anlatır:

“1968’de müziğin bir kitap gibi okunabileceği fikrini ortaya attım. Hiç bilmediğiniz, okumadığınız bir kitabı alıp rastgele bir sayfa çevirip okumaya başladığınızı düşünün, belki ilginizi çekecek bir bölüme ya da hikâyenin en can alıcı yerine denk gelirsiniz bir sonraki sayfaya geçersiniz ve ilginizi çeken başka bir şey bulursunuz, belki bir karakter tasviri. Kitabı alırsanız tamamını okuyabilirsiniz”

***

Nublu camiasından geçen belki de en saygın isimdi. 2007’de Nublu Orkestrası’nın şefi olarak bir festivale konuk olmuştu. Saksofoncu İlhan Erşahin “Morris hayatımızı değiştirdi, O olmasaydı, Nublu Orkestra olmazdı” der. Butch’ın kayıtlarını, doğaçlama, kompozisyon ve performans kavramlarını iç içe geçiren bestelerini bir kere bile dinlemek, size onun sayısız sanatçıyı nasıl etkilediği yönünde fikir verecektir.

(*) Bu yazı için anılarını paylaşan Selen Gülün ve Cenk Erdoğan’a teşekkürler.

[email protected]