Narmanlı’dan mutlu portreler

Günlerden Cumartesi, yedi günün sultanı yani tüm bir haftanın cenabetliği bugün abdestlenecek. Etraf birkaç saate kadar cıvıl cıvıl olacak İstanbul’un her yerinden toplaşan insan çeşidi İstiklal Caddesi’ni uçsuz bucaksız kalabalıklara çevirecek. Lafın kısası, bugün esnaf için iş zamanı.

Güneş Narmanlı Han’ın üzerine de aynı vaatlerle doğarken, elinde süpürgesiyle ilk görünen Meral Hanım oluyor. Yaşadığı yeri temiz tutmanın dışında meramı, öğlene doğru Balık Pazarı’ndan taşıyacağı torbalarca ciğeri kedilerine rahatça yedirebilmek. Burası onun yaşam alanı, kediler ise bu yaşamın yegâne anlamı.

Birazdan hanın girişindeki büfenin sosislerinin dumanı caddeye doğru tütecek, ardından 2. Noter’e doğru seğirten takım elbiseli beyefendiler hanın ilk müşterileri sıfatına sahip olacak. Ancak asıl pandomima ondan sonra kopacak, zira şehrin neredeyse tüm müzik çatlakları afyonları patlar patlamaz burada seyrüsefer yapacak, sayısız Loser sağda solda cirit atmaya başlayacak.

***

Saatler on ikiyi gösterirken Deniz Pınar ve Agâh Karaburçak dükkânlarının kapı kilitlerini sağa doğru çevirmiş çaycı Ali Abi demliği fokurdatmış, hanın bekçiliğini üstlenmiş olan kalabalık aile ise çoktan ortalıkta dolanmaya başlamış.

Genelde ilk görünen Apaçi Ayhan idi vakti zamanında gemicilik yapmış, aynı zamanda öğretmen bir ailenin çocuğuydu, haliyle erkenciydi. Bir yanında sıfatıyla müsemma Zappa Çetin, diğer yanında sadece Led Zeppelin ve Jimmy Page kayıtları toplayan Doktor Yaşar…

Günün ilk çayları söyleniyor ve sohbet ufaktan demlenmeye başlıyor. İşte mevzuların olmazsa olmaz ekürisi (herkesin İgor olarak tanıdığı Kafkas kökenli şakacı) Murat da hanın girişinde göründü.

Frank Zappa’nın en iyi gitar solosu hakkında bir tartışma tam hararetlenmişken, koltuğunun altına kıstırdığı (henüz dün akşam üretilmiş) yeni sayı Mondo Trasho’lar ile Esat beliriveriyor tabii ki yanında kankası Yahya Madra ile. Deniz fanzinleri kapının önündeki masaya meraklısını bulması için yerleştirirken o da nesi? Eyvah! Ali Bey ve hanımı kapının ağzında dikiliyor. Karısıyla birlikte her hafta sonu uğrayıp “o bizim akrabamız” diyerek Zafer Dilek plaklarını arayan (Fatih Belediyesi memurlarından) Ali Bey, renkli giysileriyle, tiz ses tonuyla, ürkek bakışları ve birbirini tekrar eden cümleleriyle “Narmanlı Han Çatlaklar Listesi”nin şaibesiz şampiyonu.

***

Memleketi Makedonya’dan plak ve CD getiren, kült edebiyata, modernize edilmiş gotik sanata, B-Movies’e meraklı, The Lords Of The New Church hastası Argir. Piyasaya dağıttığı iki albümle İstiklal Caddesi’nde bir dönem yaşanan “Before The Rain” ve “Çingeneler Zamanı” furyasının müsebbibi, Agâh’ın yakın arkadaşı… Kendisine tahsis edilen açılır-kapanır sandalyedeki yerini aldıktan sonra, ellili yıllardan günümüze kazara düşmüş bir abiyle sohbet ediyor: Mutkan (Demirer) Bey, tıknaz, hafif göbekli. “Elvis Fun Club kuralım, rock’n roll lokalleri açalım” teklifinde bulunuyor mütemadiyen.

Kedi dostu müzisyen, dev adam Gökalp Baykal, Diplo Docus fanzinlerini masaya iliştirirken yüzündeki gülücükler hiç eksilmiyor.

Grateful Dead hastası, ama ondan evvel Jefferson Airplane’e, özellikle de “Volunteers” albümüne (evinde sekiz tane bulunduracak kadar) takıntılı Aslan (Eroğlu) Hoca görünüyor bir ara. Ressam, eğitmen ve Beat neferi, handaki iki dükkâna satılması için desenler bırakıyor ki biliyoruz satıldıktan sonra parasını şayet bir “Volunteers” gelmişse ona yatıracak ya da içki parası olarak bağışlayacak.

***

Onu hiç takım elbisesiz görmedik hatta hafta sonu olmasına rağmen yine öyle. Ki bazı esnaflar onu kapıdan içeri girdiğinde maliyeci sanıyor. UFO’lara kongrelerini izleyecek kadar kendini kaptırmış olan Bankacı Haldun (Arcan), memuriyet maaşı ile iç güveysinden hallice bir koleksiyon yapmış kendisine. Koleksiyona bir parça daha eklemek üzere evden kaçmış.

İnce uzun örümcek adam görüntüsüyle Avcılar ekibinden Diler, gerçek dışı hikayelerini yaşamışçasına pepeleyerek anlatıyor, dinleyenleri de kendisi gibi kurduğu hayal dünyasında yaşatıyor kelimeleri bulamadığı noktada ilginç bir vücut dili kullanarak sitkomlarda bile görmeye alışık olmadığımız bir profil çiziyor, dükkanın karşısındaki kör kuyunun yanında. Bir yandan da kısa boylu, göbekli Ermeni dalgıç Şant’a takılıyor. Zira Şant’ın her lüzumsuz plağa bakışında “meraklısı için iyidir ya” demesi aramızda büyük bir espri konusu.

Gözüm takılıyor, fetiş profesörü Gürkal (Aylan) Bey, Deniz’i esir almış elindeki kitaplarla. Gerçek bir bilirkişi olan bu orta yaşlı enteresan adam sürekli seks hakkında yarı mahrem yarı edebi kitaplar getiriyor, götürüyor. Deniz’in S&M, bondage ve fetiş konularına ilgi duymasına (hatta bunların müzikteki izdüşümlerine yönelmesine) yol açan kişi. Yıllar sonra açtığı Marquis adındaki fetiş butiğinin de esin kaynağıydı bu abi.

***

Dükkânlarla çaycı arasındaki uzun boşlukta bir öbek oluşturmuşlar. Şair Özdemir Asaf’ın oğlu Etkin, Rush denince hazır ola geçen Hilmi Tezgör, biz tanıdıktan sonra yaşama veda eden talihsiz Radyocu Mümtaz ve gotik makyajlı karısı, plaklarıyla ufuk açan, indie, punk ve endüstriyel mevzuları aşılayan Kemal X, bir de İtalya dönüşü plaklarının üzerine yazdığı adıyla Cumhur Oceano muhabbet bayaa derin… Yanlarından geçen Emekli Mehmet, Çıtçıt Faruk ve Yaşlı Selahattin triosunun farkına bile varmıyorlar.

Ancak farkına varmamanın olanaksız olduğu biri var, Ermeni asıllı egosantrik kişilik Yamamoto. Hali vakti yerinde bir ailenin mensubuyken durumlar kötüleyince tüm köklerinden kopmuş. Ferrari’sini satan bilge gibi eğitimli, hayatı sallamış ucuz otellerde kalan bir seyyar satıcı. Yaşamını minik kolonyalar başta olmak üzere oldukça tuhaf şeyler satarak sürdürmeye çalışıyor. Elindeki mallarla şimdi de Deniz’in üzerine kopmuş geliyor, bir yandan da “stereo-mono-kimono” diye bağırıyor.

Hava Narmanlı’nın üzerinde ağır ağır kararırken, feneri Cumhuriyet Meyhanesi’nde söndürecekler Deniz’in etrafında toplanmaya başlıyor artık…

***

Size yukarıda tek plaklık bir best of yaptım, Narmanlı’da tanıdığımız çok sayıdaki iyi insanın birazından, onlarla yaşadıklarımızdan ve hafızalarımızda kalanlardan.

Narmanlı şimdi ıssız akasya ve ıhlamur ağaçları budanmış, duvarları saran mor menekşeler ise kurumuş. İçerde sadece bekçi aileden son kuşak bir amca kalmış. Hanın yeni sahiplerinin kararlarına bağlı kaderini düşünüyor boyaları dökülmüş, tahtası çatlamış, demir ayakları çürümüş yaşlı bankın üzerinde oturup uzaklara bakarken…

[email protected]