Gericilik ve Müzik Festivalleri


Bir bira markası sponsorluğunda Eyüp’te düzenlenen One Love müzik festivali, gericiliğin son hedef tahtalarından biri oldu. Bu üzücü hadise, belki de bu mekânda bu etkinliğin bir daha yapılamaması konusunda, sonun başlangıcı.

İlk olarak kendilerine “Eyüplüler” adını veren bir grup, twitter’da “Eyüp’te bira festivaline hayır!” başlığı altından bir kampanya başlattı. Arkası çorap söküğü gibi geldi Eyüp Sultan Karadenizliler Derneği, Kaymakamlığa ve Valiliğe dilekçe göndererek festivalin iptalini talep etti. İcazetle karışık “Ramazan arifesinde çarpılırsınız” bedduasına kadar vardı iş. Saadet Partisi’nin ardından, koroya son katılan kurum Yeşilay oldu. Başkanı aracılığıyla “çocuklarımızın alkolizmin ve uyuşturucunun batağına sürüklenmesini” dillendiren kurum, festivale verilen iznin geri alınması için valiliğe başvurdu. Olay dallanıp budaklandı.

Gerici saldırıların şekli, argümanları ve niyetleri son derece kaygı verici olsa da, olayın bunlardan azade görülmesi gereken bir tarafı var. Bu bir parça içe dönük bir özeleştiri ihtiyacı.

Özeleştiri, gerici argümanların yönlendirmesinden muaf tırsık psikolojiden uzakta yapılmalı. Özellikle iki konu gözetilerek: birincisi, festivallerin dejenere edici sonuçlarının, ekolojik anlamda kirletici etkilerinin azaltılmasına, ikincisi, her türden toplumsal bir eşitsiz karşı karşıya gelme ve provokasyonun önüne geçmeye yönelik…

Peki müzik piyasasının aktörleri bunu yapabilecek güçte mi? Bunun yanıtını için işin mutfağına açılan pencereden içeri bakmalı…

Bu kadar festivali, konseri ve partiyi, envaı çeşit müzikal faaliyeti, üstelik bu ekonomide ve bu bilet fiyatlarıyla karşılayıp kaldıracak kadar büyük bir pastanın olmadığı herkesin malumu Türkiye’de. Peki, kimin umurunda? Ya da bu neyi değiştiriyor?

Müzik dünyasının aktörleri, organizatörleri arasında ne bir mesleki birlik, ne de organik bir ilişki bulunmuyor. Bu bir yana aralarında birbiriyle dost iki tanesini bulmak bile hayli güç.

Benzer ya da yakın dinleyici profiline hitap etmesine rağmen, yapacakları organizasyonların tarihlerini bile umursamadan işine bakanlar cabası. Ego savaşları, kompleks hamleleri, kar hırsları, büyüme histerileri gırla…

Dünyada da durum iç açıcı değil! Değişen iklim koşulları, ekonomik-politik gidişat, iç rekabet (hatta haksız rekabet) tüm dünyada büyük müzik festivallerini olumsuz etkilemişken, Türkiye’nin bundan nasibini almaması olanaksız. Festivaller bu ve benzeri koşullar yüzünden, artık yüzyılın başındaki kadar cazip değil. Cirolar, katılımlar düşüyor hatta bazı festivaller askıya alınıyor, erteleniyor. Tehlike çanları şimdilik ne kadar yakından çalıyor, bilinmez, ama müzik dünyasında tablo kasvetli olsa da, her şeye rağmen en büyük pazar halen festivaller.

Bu etkinliği, sadece bir bira festivali olarak çarpıtarak algılayan görüşün, kurtarılmış semtler olarak bildikleri “mübarek topraklarda” yapılmasını engellemeye çalışmasının iler tutar bir tarafı yok. Buna şiddetle karşı çıkılması gerekir, bir yana. Peki bu festivaller objektif durumları açısından ilericilerin, aydınların, savunabileceği bir yapıya sahip mi?

Bu cümleler bir genellemedir: dostlar alışverişte görsün babından, apolitik bir kuşağı ikna etmeye yetecek kadar göz boyayıcı “sosyal sorumluluk projeleri” yetmiyor. Misyonsuz, kar amaçlı marka fetişisti festivallerin tamamen eğlenceye, tüketime ve önlemsiz olarak dünyayı fiziken kirletmeye yönelik üretilmeleri, büyük bir yumuşak karın.

Aynı gemide olduğumuzu, gericiliğin uzanamayacağı yerlerde steril hayatlar sürdürerek, kendimizi toplum dışı yerlere koyarak insan olduğumuzu hissedemeyeceğimizi unutmadan eğer bu yumuşak karın güçlenmezse, daha kişilikli bir duruş sergilenemezse, gericiliğin eline geçen kozlar daha çok baş yarar…

[email protected]