Dönmez yolundan bir ömürlük misafir Erkan Oğur

Köşedeki manava, olmadı yanındaki bakkala ya da kapı komşumuzun büyükbabası Hacı Amca’ya benzediği söylenebilir. Hiç gocunmaz, tersine onur duyar. Halktan biri, sokakta yürüyen bizim gibi bir adam, kalabalığın içine karışmış sıradan insan olarak görünmek çok hoşuna gider, çünkü tabiatı budur meşrebi öyledir. Eğer onun Erkan Oğur olduğunu, daha önceden görmemişseniz, bilmiyorsanız, tanımıyorsanız, tahmin etmeniz olanaksızdır.

Kapısını çalan, yanına yaklaşan herkesle konuşur. Üstüne başına, diline, dinine, ırkına, sınıfına aldırış etmez ciddiyetle dinler, samimiyetle yanıtlar. Akrabası tarafından örülmüş sünmüş bir süveterin üzerine çektiği kolsuz deri yelek, çok yakışır pamuk helva yumuşaklığındaki kabarık kıvırcık ak saçlarına. Kot pantolonun altındaki lostra salonu görmemiş buruşuk ayakkabılarla özdeşleşmiştir, ağzından çıkan tüm sıcak sözcükler. Bu kadar mı yakışır bir insana alçak gönüllülük?

Salına salına yürüyüşü, aceleye mahal vermeyen adım atışı, Beyaz Perdede Dustin Hoffman’ın gençliğinde bize öğrettiği karşı-kahramana denk düşer. Kısa boyu ise eline gitarını aldığında kavak ağacını aşar.

Her zaman yarım sakallıdır ama yarım sakal olsun diye değil hani, sanki tıraşı gereksiz ve zaman alan bir şey olduğu için ihmal edilmiş gibidir. Öyle modaymış, bana yakışıyormuş, şimdi öyle seviyorlarmış türünden bir derdi yoktur böyle derdi olanlarla da işi yoktur. Derdi gücü müziğidir Oğur’un varsa yoksa gitarları, besteleri bir de varoluş nedenlerimize ilişkin bitip tükenmeyen sorguları ve onun kaçınılmaz sonucu ölüm teması.

Hayatın içinden biridir Oğur, oradan gelir, oraya gider. Aynı zamanda yaşamın ve ölümün arasında gönlü geniş bir misafir. Ama gelin görün ki, müziğinde olsun, sözünde olsun ana teması ölümdür. Yanlış anlamayın, bu ölüm temasına yapılan vurgunun aslında tüm varlık sebebi hayata ve yaşama duyulan saygı ve sevgidir. O yüzden ne zaman yaşama, ne zaman ölüme “hal” tuttuğunu kestirmek kolay değildir.

Oğur’un bir ömürlük misafirliği, sekiz yıl aradan sonra çıkardığı yeni albümü “Dönmez Yol”da devam ediyor. Oğur, bu albümde hem misafir, hem ev sahibi çünkü kendinden başkası yok bu dönmez yolda. Yazmış, düzenlemiş, çalmış, söylemiş, yorumlamış sadece iki parçada üstün yetenek piyanist Genco Arı’yı çaya davet etmiş “Hayal”de ve “Mardin Dağları”nda piyano çaldırmış.

Oldukça geniş bir zaman dilimine yayılmış “Dönmez Yol”un birbirinden derin parçaları. Her biri farklı amaçlarla ve farklı zamanlarda yazılmış besteler bunlar. Kiminde bir çalgının yalnızlığı, kiminde Oğur’un yanık, içli sesi ön planda. İçlerinde kızı Gonca’ya ve Fikret Kızılok’a yapılmış olanlar var bazıları da belgeseller ve filmler için notaya dökülmüş. Tabii aralarında bizim iyi bildiğimiz, ama Oğur tarafından bambaşka bir dile çevrilmiş olanlar da yok değil. Oğur hepsini topyekûn şöyle tarif etmiş: “Müzik kâinat boyuncadır. İnsan nefsine hakim olamayıp ona yaklaşmaya heves eder. Ve insan varlığının müzik olduğunu anladığında susar”.

Cemali aydınlık, gitarı perdesiz, demir kapısı sürgüsüz, evinde misafir, misafirlikte tedirgin, Mardin dağlarında kuş, bir garip Pencere Önü Çiçeği… Erkan Oğur…

[email protected]