Demode bir adamın günlük gazeteyle imtihanı

Hani yaygın bir bakkal alışverişi hitabeti vardır: “iki ekmek, bir süt, bir gazete”. Bakkaldan ne ekmek alıyorum, ne de süt, endüstriyel oldukları ve içinde kimyasal katkı maddeleri içerdikleri gerekçesiyle. Ancak gazete derseniz, bak onu alıyorum, hem de üçer beşer…

Evet, istisnasız her gün üç beş gazete alıyorum. Üç beş dediysem, farklı üç beş gazete değil hepsi aynı gazete. Kimi zaman eve yakın marketten, kimi zaman bir bakkaldan ya da gazete bayiinden… Hatta bu gazetecilerden biriyle neredeyse akraba olduk o da hükümetten hayli canı sıkılmış, ama bildiği diğer partilerin de işe yaramayacağını düşünmeye başlamış altmışlı yaşlarda ak saçlı, ufak tefek, konuşkan, sempatik bir abi…

Artık alıştı, beni görünce ne istediğimi sormuyor, ancak “bugün kaç tane?” diye sormakla da yetinmiyor, her defasında aklına takılan bir konuda soru sorup fikrimi de almadan bırakmıyor.

“Berkin uyanacak mı acaba?”…
“Bu seçimlerde artık postalanırlar, değil mi?”…
“Hocam boyun eğmemek lazım bunlara, yoksa elimizde ne var ne yok kaybederiz”…
“Aman gözünü seveyim, bu Marmaray’a sakın bineyim deme kuzum”…
“Baksana nasıl da birbirlerine düştüler yahu, beter olsunlar” gibi…

Bir süre sonra sorduğu sorulardan, yaptığı yorumlardan ve kullandığı sözcüklerden, gazeteyi incelediğini, en azından başlıklara göz attığını ve ilgisini çeken konulardaki haberleri okuduğunu anlamıştım.

***

Peki, ben ne yapıyorum bu gazeteleri?

Bunlardan biri gün sonu evdeki geçici arşive kalkıyor. Geçici arşiv belli zaman aralıklarıyla taranıp notları alınan, bazen sayfaları kesilip (gerçek arşive) kaldırılan ve sonra da evden çıkarılan (kitap, dergi, gazete gibi) kâğıt yığınından oluşuyor.

Bir tanesini mutlaka her gün uğrayıp bir çay içtiğim kafeye bırakıyorum. Bu kafenin bir gazeteliği var ki orada sürekli yandaş olmayan tüm gazeteler bulunuyor, benimki hariç.

Niye benimki hariç? Bu benim her gün oraya uğramam için yaratılmış bir dostluk bahanesi aslında. Çünkü bir sahil kasabasındaki çay bahçesini andıran bu huzur dolu mekânın sahibi, 20 yıllık arkadaşım. Uğrayamadım günler, “hayırdır hasta mısın” diye arayan gerçek arkadaşlardan. Burası aynı zamanda diğer gazeteleri almama nedenim, çünkü hepsini gözden geçirecek kadar zamanım oluyor, arkadaşımın çayını içerken.

Sonra müzik direktörlüğünü yaptığım sokağa geçiyorum ki İstanbul gece hayatının en hareketli sokaklarından biri burası. Sokağın genel muhasebesini tutan ve Unkapanı’nda çalışırken tanıdığım biri var burada, 1980 Faşist askeri darbe sonrasında Halkın Kurtuluşu davasından yıllarca hapis yatmış. Maocu bir gelenekten gelmiş, işkence görmüş, buna rağmen duygularına yenilip Kenan Evren’in gerici bir iktidar tarafından cezalandırılacağına inanmamış, “yetmez ama evet”çi olmamış, liberalleşmemiş biri. Ayrıca hayatımda tanıdığım en çalışkan adam çevresine rağmen Beyoğlu’nun yoz güruhuna kapılıp tembelleşmemiş bir Arı Maya.

Yolda karşılaştığım tanıdıkları, çalıştığım ofisteki sohbet ettiğim insanları saymıyorum eğer o hafta İstanbul’un karşı yakasına geçmişsem, eskiden çalıştığım pasajdaki arkadaşları da… Buna rağmen günün yorgun saatlerine elimde size verilmek üzere halen fazladan bir gazete olabilir. Ya da o gazete rastlantısal olarak sizin elinize geçmiş olabilir zira Tünel’den Taksim’e çalışan tek duraklı yeraltı treni istasyonunun bankına akşam saatlerinde bırakılan gazetenin meçhul faili benim.

***

Farkındayım, gösterdiğim hassasiyet takıntı ile karışık romantik bir militanlık olarak görülebilir. Hatta ben de cep telefonundan kendini alamayan bir İstiklal Caddesi kalabalığının arasında, renkli gözlüklü, burma bıyıklı Hipster’ler içinde koltuğumun altına sıkıştırdığım günlük gazetelerle oldukça demode de görünebilirim.

Umurumda mı? Hayır!!! Çünkü bu tutkusu olmayan, ütopyasız, insanlığın gün gelip savaşsız ve sömürüsüz bir dünyada yaşayacağı konusunda hayal kurmayan insanlar tarafından anlaşılacak bir şey değil.

Hem sonra geçen gün bu üçer beşer gazete almak konusunda yalnız olmadığımı öğrendim, bizim gazeteci abiden “inanır mısın hiç kalmadı, biri geldi hepsini aldı” dediğinde…

Telaşeden bizim gazetenin adını söylemedim değil mi? Unutmuşum…

[email protected]