Baba - Oğul - Kutsal Plak

Önleri dökülmüş arkaya taralı kül rengi uzun saçları, Abraham Lincoln sakalı, çerçevesiz gözlükleri ve ince gülümsemesiyle tam bir inanmış eşkaline sahipti.

Türkçe plak muhabbetinin koyulaşmaya, ürünlerin internet üzerinde “iyi” paralara alınır satılır olmaya başladığı zamanların ilk sanal kahramanlarından biriydi, “matara” kullanıcı ismiyle Özkan Sağlıksunar.

Başlangıçta gizemli bir karakterdi, toplayıcılar arasında; birdenbire peydah olmuş, herkesin birbirini iyi tanıdığı camiaya muamma gibi düşmüştü. Söylenti bu ya, çok iddialı bir stoğu vardı. Bu meraka ilk yenilen, telefon açıp tüm malı görmek istediğini söyleyerek -henüz dükkan olmadığı için- eve davet edilen Gökhan Aya oldu.

Kibar ve ölçülü birisiydi Özkan. Ergen yaşta koleksiyonculuğa bulaşmış; nümismatik, kartpostal, çizgiroman, efemera dünyasının tozunu yutmuş, bu işi Beyazıt ve Kadıköy’ün sıkı esnaflarının hararetli muhabbetlerine yaptığı yancılıktan öğrenmişti. “Delikanlılık hatası” dediği askerlikten erken emekliliğe gün sayarken açmıştı ilk dükkanı, Kadıköy Moda Pasajının üst katında, 2004 yılında.

Özkan artık emekli bir deniz astsubayı; Acıbadem’deki evinden Gölcük’teki işyerine taşınmış yıllar yılı. Mesaisinin son yıllarında başlamış bu işe, emekliliğinde bir yandan keyif çatıp yanı sıra da üç-beş bir şeyler kazanmaya devam edeceği düşüncesiyle. İlk üç yıl dükkânsız sürdürmüş; internetten alınan siparişleri eşi gündüzden paketliyor, akşama da kargo gelip evden alıyormuş.

Dükkanla birlikte bu işin önde gelenleri mekanına uğramayı alışkanlık haline getirmiş, ama Özkan’da -Allah için- karşı karşıya kaldığı insan malzemesinin tüm hassasiyet noktalarını deşifre etmişti. Kendini işin arkeologu olarak görüyordu. Özellikle plak koleksiyonculuğunun şifrelerini iyi okumuş, bunun da müzik tarihinin önemli bir parçası olduğunu farketmişti.  

***

En belirgin kişilik özelliğini izah edecek kelime tutuydu Özkan’ın. Yapacağı işi neredeyse mükemmeliyetçi bir raddeye taşıyan, ilkelerini tarif eden ve asla ödün vermeyen bu cansiperane adam, günden güne camia içinde iyi tanınır hale geliyordu, işine dört elle sarıldığı için. Biraz da eşi Elif’in işbilirliği sayesinde, Türkçe plak toplayıcılarının kabesi haline gelmişti bu dükkan, kısa sürede.  

Tüm aurasını plağa aşık olmasından, etrafını da aşık etmekten alıyordu. Münasebet halinde bulunduğu deneyimli insanların bilgilerini içip, hazmedip işine servis ediyordu; şüphesiz büyük bir canayakınlık ve dostluk içinde.

Kendinden önce bu işe koyulmuşlara göstermesi gereken saygıyı hiç ihmal etmezdi. İnternette aynı işi yapanların sayısı ikibinlerin ikinci yarısında çığ gibi artarken, o birikim ve iyi ilişkilerini ortaya koyarak sivrildi. Yüksek fiyatlarına rağmen, eksilmedi müşterisi sırf bu yüzden.

Gençliğinde benmsediği sol görüşlerin mutlaka etkisi vardı bunda, ama doğma büyüme İstanbullu olmasına karşın, insanların ahlak düzeylerindeki aşınmaydı asıl göç nedeni.

Burada bir husus daha vardı. Sinop’ta yaşayan kendinden 17 yaş büyük abisini, yakalandığı amansız hastalık sonrasında üç ay içinde kaybedince, düşünceleri külliyen değişmişti Özkan’ın; hayatın elinden iradesi dışında kayıp gitmesine izin vermemek için yaşadığı zor şehri terk etmeye karar vermişti. TRT’de habercilik yapan eşinin işi ve rahat yaşamları açısından en uygun yeri araştırdıktan sonra -dükkânda bulunan mallar dahil ne varsa, koca bir nakliye aracına yükledikleri gibi- ailecek İzmir’e göçtüler, 2009 yılının puslu bir Nisan sabahında.

***

Matara İlgievi adı eskiye dair her şeyi içermesinden geliyor; Hobby Shop’un karşılığı olan bir içeriğin Türkçeleştirilmesi ise, yabancı sözcüklerin özellikle ticaret hayatındaki istilasına duyduğu tepkinin sonucu.

İzmir’deki dükkan 400 yıllık Kızlarağası Hanı’nın içinde. Döneminde konaklama odası olarak kullanılan 14 metrekarelik bir yer; içinde ocağı bile duruyor halen.

10 bin çeşidin üzerinde ürün var burada, long ve 45’lik yarı yarıya. Sağa ve sola yatık olarak dizildikleri raflarda ritim tutan bu plaklar, dükkana duvar kağıdı deseni gibi yapışmış. Aralarında iki masa, biri bilgisayarlı, önlerinde de iki tabure. Duvarlar çerçeveye girmiş posterlerle dolu, Zeki Müren, Cem Karaca gibi... Alçak raflardan birinin üzerinde bir pikap var, Technics 1210. Kapıya diktikleri devasa Barış Manço figürü ise alametifarikaları...

Ancak İzmir’de koleksiyoner anlamında pek bir müşteri yok; İzmir insanı sadece dinlemek için alıyor. Yani bereketli bir yer olduğu söylenemez, ama her işin internete taşınmasının ardından bunu önemsemiyor.

Ağır müşteri dedikleri kategoriye mensup olanlar şehir dışından; bir de 19 yaşındaki oğlu Taylan’ın oluşturduğu sosyal medya ağı ve Elijah Wood’un Skylife dergisinde yazdığı tanıtıcı bir yazı sayesinde yurtdışından eklenenler...

Taylan, Özkan’ın yeni kuşaklardaki izdüşümü. Soğukkanlı görüntüsünün ardında içinde heyecan fırtınaları esen bir çocuk. Baba-oğul müşteriye tutumları aynı, merakları da, ama müşteri profilleri değişik. Taylan daha ziyade Türk müziğine ilgi duyan, setlerinde çalan yurt dışındaki DJ’lere satış yapıyor.  

***

Sadece plak var artık bu dükkanda, bir miktar da çizgi roman. Diğer malları tekmil devretmiş. Türkçe müziğe üvey evlat muamelesi yapan kibirli baba rakçıların aksine, yabancı müziğe ve plaklara hiç itibar etmemiş. Oldum olası yerli plakların peşinde koşmuş, ama onların koleksiyon değerlerini de gözetmekten geri durmamış.

Nadir plakları yılanın deliğinde olsa bulmuş çıkarmış; kokularını almak konusunda özel bir yeti geliştirmiş. Plak peşinde Edirne’den Kars’a yolculuk yapmaktan yorulmamış, iyi plağı buldum mu, kesenin ağzını açmaktan korkmamış. Satmak için çok plak almış, ama bu durum zaman zaman piyasayı yükselttiğine dair suçlamalara maruz kalmasına sebebiyet vermiş.  

İlanlar veriyor, evlere gidiyor, mal topluyor; şayet gözü kesmişse rakip satıcılardan bile satın almaktan geri durmuyormuş.

Gel zaman, git zaman internet âleminde satış yapanlar arasında fiyat belirleyen kanaat önderlerinden biri haline gelmiş Özkan. Fiyat sorduğu bir satıcının, önündeki bilgisayardan Matara İlgievi’ne ait sayfaları açarak –ürün hakkında- fikir aldığına bile şahit olmuş.  

Her ikisini de bakışlarından tanıyor; koleksiyoncuyla müzik dinleyicisini kalın bir çizgiyle ayırıyor, çünkü koleksiyoncunun müzik dinlemediğini düşünüyor. Aralarındaki küslükleri de iyi tespit etmiş: her biri -genelde fiyat yükselttiklerine dair- başka başka gerekçeler uydursa da, aslında aralarındaki husumetin altında, rakibin sahip olduğu plakları bulamamanın, alamamanın gerçeğinin yattığını biliyor.

Curcunalı plak dünyasının eleştirilerinden O da nasibine düşenleri almıyor değil. Bunların başında çok pahalı sattığı muhabbeti var. İnkâra yeltenmiyor zaten, sadece plağa gerçek fiyatını buldurduğunu iddia ederken, değerli bir plağa kendisinin de alırken çok para verdiğini itiraf ediyor. Hatta cümlelerinin sonuna ağırlıklı satıcıların bu işin cahili olduklarını da ekliyor.

Gerçeğine bakarsanız, bazı satıcıların zannettiği üzere, her plağın piyasası mütemadiyen yükselmiyor. Bazen de düşüyor ki, bunda artık sıkça aranmaması, sayıca doygunluğa ulaşılması, modasının geçmesi gibi faktörler rol oynuyor. Kendine has bir borsa mantığı oluşturmuş, nabzı tutan bir politika izleyerek, fiyatlar-arası bir denge tutturarak.

***

Ne istediğini bilmeyen -sevgilime plak alacağım ne tavsiye edersiniz türünden- müşteri başlı başına bir alay konusu onun için.

Dobra, mert ve makyajsız ifadelerini sadece yüzlerine karşı kullanmıyor; dışa dönük bir karakter olduğu için derdini ummana değil, yanı sıra Facebook’a da döküyor. Samimiyetsiz plak heveslilerini, cahilleri ve sahtekarları acımadan ti’ye alıyor.

Kendi çapında kült bir figür. Müşterileriyle de aralarında çok özel bir gönül bağı var. Geçenlerde Facebook grubunu takip eden üyelerden biri evlenmiş İstanbul’da. Diğer üyeler -Kurban Bayramı’nda ortak deveye girercesine- aralarında para toplayıp bir Barış Manço plağı almışlar, evlilik hediyesi olarak. Yetinmeyip, masumiyeti holiganlıkla buluşturarak nikahta Matara İlgievi pankartı açmışlar.  

İyi de içiyor, sağlam rakıcı Özkan. Ama öyle bildiğiniz meyhanede çöreklenen akşamcılardan değil. Kırk yılda bir çıkarsa çıkıyor. Evinde kurduğu çilingir sadece bir sehpadan ibaret, çünkü tek mezesi -günde üç pakete vuran- sigara.

Burası mühim: bu sehpanın yatağıyla arasındaki mesafe beş metreden fazla olmamalı.  

Çünkü O bir ehlikeyif.  

Murat Beşer ([email protected])