Ayı Murat (3)

2010 yılının rutubetli akşamında İzmir Alsancak’ta bulunan Silence Bar’da çalarlarken, içeri bir kolu kanlar içinde bir oğlan giriyor. Görür görmez şarkıyı kesiyorlar; çocuğu kendilerini Nazi olarak niteleyen 7-8 kişilik bir grup şişe kırıp yaralamıştı. Bu durumda konser devam edemezdi, çünkü onlar sadece müzik topluluğu değil, kardeşlerden oluşan bir camiaydı ve kardeşlerine sahip çıkmaları gerekiyordu.

Fire vermemişlerdi, yaklaşık 100 kişilik kalabalık, Kordon’a doğru yürümeye başladı. Kısa süre sonra deniz kenarında içerlerken buldular faşist güruhu. Ama onlar aynı şeyi yapmadılar, yani kendilerinden çok daha az sayıdaki insana saldırıp dövmediler. Sadece sözle derslerini vermek istiyorlardı. Bu işlem tamamlanana kadar kalabalığı gören polis etraflarını çoktan sarmıştı. Polise durumu izah ederek yaralanan arkadaşlarını gösterdiler ve şikâyetçi oldular. Yaralı da şişeyi sallayan elebaşını teşhis edince olay failin kelepçelenerek gözaltına alınmasıyla kapandı.

Müteakip günlerde Bursa Çaçaron Bar çağırıyor, iki ekip birden gidiyorlar; The Ayılar ve Ofis Boys. Yegâne dertleri bu hafta yolculuğu için kiraladıkları minibüsün parasını çıkarmak. Konser sonunda patron parayı uçlanmadan topuklayınca, el mahkûm düşüyorlar peşine ve kendine ait türkü barda enseliyorlar. Böylece alternatif müzik topluluklarımızın listesinde -şayet becerebiliyorlarsa- bulunması kaçınılmaz mesleklerden birini icra ediyorlar: tahsilat mafyası.

***

Bu ve benzeri onlarca hikayede hal böyle olunca, kurt piyasacılar ve tüccarlar tarafından algılanmaları, anlayışla karşılanmaları imkânsızlaşıyor The Ayılar gibi toplulukların. Zaten pavyonculuktan gelme ve özlerini kaybetmemiş işletmecilerin, mekân sahiplerinin, adam yerine koymamakta en rahat davrandıkları kesim küçük alternatif müzik toplulukları. Nasıl olsa ne menajerleri var, ne de arkalarında hak-hukuk arayacak bir hatırlı abi. Zorla tahsilat yapmak mecburiyetinde kaldıkları birkaç istisna bir yana; bunun gibi nedenlerle bir kuruş ödemeden yolcu edildikleri konserin haddi hesabı yoktu.

The Ayılar tarihindeki en güzel zaman dilimi, 2015 baharında (Almanya, Fransa ve Çek Cumhuriyeti olmak üzere) üç ülkede toplam sekiz farklı şehirde üst üste konserler verdikleri Avrupa turnesiydi. Buralarda Skinhead publarından işgal evlerine, garajlardan sığınaklara kadar ilginç yerlerde çalmış, kendileriyle aynı dünya görüşüne sahip insanlar tarafından insanca ağırlanmışlardı. Yine para yoktu (zaten para ne ki), ama hiç değilse itibar vardı, iyi duygular vardı. Underground bir müzik topluluğu olarak, memleketlerinde görmediği itibarın cennetteki aksi izdüşümüydü bu.

***

İlk dövmesini 1999 yılında lise öğrencisiyken kendi kendine yapmıştı Ayı Murat. Sol ayak bileğine çizdiği (bir araba motoru, içi mürekkep dolu bir rötring kalem, boncuk iğnesi ve gözlük teli ile yaptığı hapishane işi) bu ters haç, daha sonra sol koluna sirayet edecek olan renkli resimlerin ilk adımıydı. Kol boyna uzandı, oradan diğer kola geçti; derken gövdesine ve bacaklarına sıçradı.

Dövmeler Ayı Murat için kaba bir şekilcilik değildi. O bir takım taraftarlığı ya da kanarya severler derneği üyeliği türünden bir ortak paydaydı. Vücudu dövmeli insanlar arasında gizli bir dövme kardeşliği vardı. Vücudundaki dövmeler, kendini olduğundan büyük ve ihtişamlı göstermeye çalışan kabarmış bir tavus kuşundan ziyade, ortaçağ şövalyeleri misali saldırılardan ve dış dünyanın kötülüklerinden koruyan bir zırh gibiydi.

Üzerinde taşıdığı dövmeler her ne kadar old-school, neo-traditional ya da kaligrafik olarak nitelendirilse de, onlar kendi hayat hikâyesini anlatan sembollerdi. Tıpkı The Ayılar şarkıları gibi. Hatta tersinden, bazı şarkıların dövmesini de taşıyordu. Toplam 200’e yakın dövmeler arasında bir de onu diğer Skinhead’lerden ayıran ve bir anti-faşist olduğunu gösteren bir dövme var.

***

Birbirine tezat görünen farklı dünyalardan gelmiş iki ayrı karakteri bir bedende barış içinde yaşatan sıra dışı bir hüviyet Ayı Murat. İlki alabildiğine dışa dönük, macerayı seven, bir Skinhead olarak vücudundaki dövmelerin de yardımıyla saldırgan bir görüntü veren, belaya davetiye çıkaran, biraya zaafı bulunan şehirli bir tüketici. Diğeri ise köklerine son derece bağlı, duygusal eşiği düşük, nahif ve duygusal taşralı bir adam; domestik, yemek yapmayı seven, tarla sürüp, traktör kullanan bir üretici. Tüm bunların yan yana gelişi bir kültür şokuna sebebiyet vermiyor, zira Ayı Murat genel geçer toplum değerlerine bağlı olduğunu bulduğu her fırsatta dile getiren olağan insanlara oranla, çok daha içsel, insani ve vicdani duyguları çok daha gelişkin, düzgün bir aileden gelen zarif bir insan.

Dışarıya verdiği görüntünün oluşturduğu intiba ile kişiliği arasındaki açı sizi yanıltmasın. Onu tanıdığınız an oluşan tüm önyargılardan kurtulmanız için yapmanız gereken tek şey, ona sadece 30 saniye fırsat vermeniz.

Küçük bir kasabada, yani çocukluğunu yaşadığı yerlerde bu imajla yaşamak, takdir edersiniz ki büyük şehirlere oranla çok daha zor. Ancak Ayı Murat’ın halkımızla, yerel geleneksel insanlarla muhabbeti o kadar kuvvetli ki, en dindar amcalarla bile arasında su sızmıyor. Taşra insanının ruhunu ve tepkilerini çok iyi biliyor. Ona karşı önyargılı olanların düşüncelerini ise samimiyeti ve sıcaklığı ile kısa sürede aşıveriyor. Zira hiç kimseye tepeden bakmaması, küçük görmemesi gerektiğini çoktan öğrenmiş.

Şehirdeyse köyün, köydeyse de şehrin kıymetini anlıyor Ayı Murat. O yüzden yazdığı 40 bestenin çoğunun sözleri, Alaşehir’deki işçi kıraathanesinde çıkmış, besteleri ise çiftlikte yapılmış. Özlediği şehir hayatının ona verdiği ilham, daha ziyade pastoral dünyada kabarmış. O yüzden işçi pazarı olarak kullanılan o içi sobalı, dışı havuzlu Himaye-i Etfal Kıraathanesi’nin yeri her zaman bambaşka Ayı Murat’ın yaşantısında.

- Nazif Abi, iki çay versene bize!

 

(Bitti)

Murat Beşer ([email protected])