Alternatif Müzik Kıraathanesi; Deform

Ne Issız Adam Alper, ne de High Fidelity’nin Rob’u!!! Hepsinden daha gerçek ve yerel iki adam, Ozan Maral ile Tayfun Aras…

Birbirini dengeleyen, uyumu yüksek, haliyle tavrıyla Deform adını verdikleri plak dükkânına şekil ve özgün bir ruh veren iki farklı karakter; bir başka yerinden anlatırsak, burada zamanın ağır akmasındaki, dışarıdaki çamur güreşinden kopmasındaki iki suçlu. Ama belki de iki kafadar bir yana, bunun asıl müsebbibi, kirlenen dünyaya ayak diremek için uygun görüldükleri raflarda dikine dikine duran eski plaklar.

***

Aslıhan’da tanıdım Ozan Maral’ı, önüne dergilerin yığıldığı bir masanın gerisindeki küçücük dükkânın tozlu kitap rafları arasında. Kurgu Sahaf’ın ortağıydı; ısmarlayacak çayı, tavsiye edecek bir plağı her zaman vardı. Konuşkan olmasa da sohbeti iyi, soğuk görünse de sevecendi. Dingin görüntüsüyle sakinlik aşılar, ağır hareketleriyle zamanı durdururdu.

Öğrenciliği esnasında çalıştığı bir sahafta tanıştığı arkadaşıyla, 2000 yılında açmıştı burayı.

Önce sadece kitap satıyorlardı, ama Ozan elinden eksik etmediği Nilgün Marmara kitapları bir yana, öte taraftan da sevdiği baba rock topluluklarının plaklarını topluyordu.

Aynı vakitlerde Deniz Pınar ile birlikte Anabala Han’da plakçılık yapan Tayfun Aras, dükkâna düzenli ziyaretler düzenliyor; Ozan ile kurduğu dostluğu pekiştiriyordu. Anabala’nın ardından Kadıköy’e taşınan, bir vakit sonra buranın da kapısına kilit vuran Tayfun, elinde kalan plakları Ozan’a getirince, belli belirsiz, manevi bir ortaklığın temeli atılmıştı.

Müziğin harcıyla karılan bu dükkân dostluğu, kısa sürede dışarı taşmış ve bir kader birliğine yelken açmıştı.

O sıralar askerliğini bitirip gelecek planları yapan Emekcan Tülüş’ün bira masasına dahliyle, bir dükkânın devredileceği haberi aynı ana denk geldi. Atlas Pasajı’nda Kod Müzik dükkânını alarak bir rasta mabedi oluşturmaya çalışan Da-Frogg Selim, yurt dışına gitmeyi kafasına koymuş, herkesin Golem olarak tanıdığı drum’n bass mücahidi Kaan aracılığı ile (o zamanki adıyla) Decoded’ı bırakacağının haberini piyasaya salmıştı.

Tek celselik görüşme kısa sürdü, 2004 yılının sıcak bir Eylül akşamı Deform tabelası, bir bayrak gibi göndere çekildi.

***

Çizgi sahibi plakçılar konusunda, zincirin önemli halkalarından biri olacaktı Deform, kısa sürede; çünkü bu üç ortak yıllar boyunca topladıkları, evlerinde dinleyerek büyüdükleri arşiv plaklarını bir kısmını dükkâna getirmişlerdi. Deform, birbirlerinden farklı zevkleri olan üç insanın ufkunun bileşkesiydi.

Ayrıca çekecekleri bir numara daha vardı; Hollanda’da her Kasım yapılan dünyaca ünlü plak fuarına giderek getirdikleri plaklarla, müzik delilerinin ömür boyu aradıkları albümlerin hasretine son vereceklerdi.

Yıldızı sönmekte olan bir dünyaya soluk kazandırmışlardı; CD dönemi kapanmaya yüz tutmuş, yeni kuşaklar bozulan delikanlılığı, internetin icatlarına kurban edince Beyoğlu’nda plakçı kalmamıştı neredeyse. Tek olmanın verdiği avantajla hatırı sayılır cirolar görüyorlardı, ama canlarını sıkan dışsal bir faktör, yaşadıkları pasajın bayağılaşarak değişen dünyaya ayak uydurmasıydı. Etraflarındaki dükkânlar tekstil endüstrisine, incik boncuk piyasasına yenik düşünce onlara da yol göründü. Zaten bu cenabet yer o kadar çok el değiştirmişti ki, uğursuz bir ünü vardı o yüzden.

Tebdili mekân ortaklığı zorladı, Ozan fırsattan istifade taşınmadan evvel askerliği aradan çıkardı. Döndüğünde ise takvim 2007 yılını gösteriyordu ve artık iki kişilerdi; Emekcan, Zoltan adını vereceği dükkânında kişisel rotasını çizerken, Ozan ve Tayfun’u görmek isteyenlerin adresi Çukurcuma-Turnacıbaşı Caddesi (cadde dediysek, bir arabanın zor sığdığı ara sokak aslında) oldu. Evet, Yunan Konsolosluğu’nun bulunduğu yer.

***

İkili burada yan faaliyetlere de başladı; ara sıra canlı müzik performansları gerçekleşiyor, Kim Ki O, Grup Ses Beats, Kırık Çizgi, Daire 2 gibi underground oluşumlar çalıyor, bazı kapalı partiler veriliyordu. Ki daha sonra başka yerlere de sıçrayan bu tip etkinliklerin kıvılcımının ilk kez çaktığı yerdi Deform. Ticari olmayan, piyasanın uzağındaki avangart rock toplulukları, elektronik projeler, araştırmacı DJ’ler sahne alıyor; iki katlı dükkanın girişteki üst katı toplumun kıyısındaki insanlar için bir geceliğine de olsa mutluluk dolu bir yaşam alanına dönüşüyordu. Mekâna sığmayan insanlar önce sokağa taşıyor, sonra dışardakilerle içerdekiler yer değiştirerek etkinlikten ortaklaşa faydalanıyordu.

Yanı sıra onlar da farklı mekânlarda DJ’lik ve organizasyon yapıyorlardı. Hanelerine bir festival bile yazdırmışlar, hatta aynı isimle bir de toplama plak bile basmışlardı; Off İstanbul. “An Introduction To The Sound…” alt başlığı ile basılan bu plak, hem adından hem de içeriğinden anlaşılacağı üzere, Deform’un bu işin peşini bırakmayacağı; toprakları bereketli şehrin yeni seslerinin takipçisi olacağının habercisiydi.

Yeni yerle birlikte homojen olmayan ilginç bir çevreye sahip olmuşlardı; aralarında ressamlar, müzisyenler, sanat öğrencileri, reklamcılar, aylaklar ve arada bir çalışıp kalan zamanda boşta gezen Cihangir sakinleri vardı. Bu kalabalık dükkâna ayak basmakla yetinmiyor, adeta bir kıraathane gibi takılıyor; sohbet ediyor, çay-kahve-bira içiyor, dostluklar kuruyor, birbirini tanıyor ve sessizce bir alt-kültür oluşturuyorlardı. 

Müziğin arka planı oluşturduğu Deform akşamları, bazen hararetli çoğu kez de eğlencelik konuların tellendirildiği keyif seanslarına dönüşüyordu giderek.

Koridorun sonundaki kalabalık masanın üzerinden bir pikap, bir laptop, sağa sola rastgele saçılmış üzerlerine veresiye notları alınmış irili ufaklı kağıt parçaları, sarma tütün ve kağıdı, tepeleme izmarit dolu mütemadiyen tüten kirli bir kül tablası, plastik bir bardağın içine doldurulmuş kırmızı çaycı markaları, bir poşette toplanmış halde bisküvi ambalajları, buruşturulmuş poğaça kağıtları ve daha bir dolu çerçöp eksik olmazdı.

Plak bakmaya gittiğiniz sıradan bir günde, eskiden dinlediğiniz bir noise grubunun davulcusunu görebilir ya da gençliğinde Punk şarkıcılığına heveslenmiş bir tanıdığa rastlayabilirsiniz. 

Kapısı işlek bu alternatif müzik kıraathanesinin müdavimlerinin bir kısmı müşteriydi, ama asıl mühim alıcı kesimi turistler oluşturuyordu. Atlas Pasajı’na ayak basmayan turistlerden oluşan müşteri profili, yerli plak satışının (doğal olarak aynı zamanda cironun) artmasında büyük bir rol oynadı. Özellikle yurt dışında çalan DJ’ler nedeniyle single plaklar ve dünya müzikleri, mahalli ozanların 45’likleri türünden ara tarzlar daha çok rağbet görmeye başladı. Bu değişim haliyle ikilinin de müzik zevkine etkide bulundu.

***

Özellikle Tayfun; Alphaville hayranlığı ile çıktığı müzik macerasına Japonya’dan Brezilya’ya uzanan bir yol haritası çizdi.

Aldığı mimarlık eğitimini kendisi bile unutmuştu, aslında hiç umursamamıştı, ama sonradan Viyana’da Japon dili üzerine yaptığı yüksek lisans önemliydi; zira bu konu müziğe ve farklı hayatlara açılan kapılardan biriydi.

Her zaman oturduğu yerinde, masanın arkasında plaklara naylon zarf geçirmekle, etiket yapıştırmakla, arada bir internette plak satan sitelerin sayfalarını kolaçan etmek, veresiye plak almış eşin dostun hesaplarını temize çekmek ve en yakın zamanda çalacağı yerin ortamına uygun playlistler hazırlamakla iştigal eder, mütemadiyen.

Kısa ve söylemek istediğini dolambaçsız ifade eden, çoğunlukla içinde espriler taşıyan cümleler kurar, bitirdikten sonra da “ha ha ha”ların orta tondan tekrarından oluşan (karşıdakine biz dostuz mesajı veren) kahkahasını ihmal etmez.

Sicilinde İstanbul’un tüm alt-kültür pasajları yazar. Neredeyse underground muhabbetin döndüğü her olay mahallinde görülür, ayak üstü sohbetler koyar. Otobüs biletleri ve bitirim taksicilerle tanışıklığı yoktur; arta kalan zamanlarında yürür, yürür, yürür…

Murat Beşer ([email protected])