Allaha Şükür Blues Metin

Akmar pasajının dükkânlara yuvalanmış dâhili kahramanları kadar, kapı önüne, karşısına, ötesine berisine mevzilenmiş harici mücahitleri de etkiliydi, rock müzik adı verilen haklı davanın Kadıköy semti sathında hararetle savunulmasında.   

Hatta birtakım türlerde ya da uzmanlık alanlarında, dışarıdaki tezgâhların önünde dikilen karizmatik abilerin, içeriye oranla hayli forslu olduğunu söylemek kabildi. Zira bazı hevesli gençlerin yağan kara, yağmura, esen sert rüzgâra, kıç donduran soğuğa rağmen dışarısını, pasajın ılık karanlığına titreye titreye yeğlediklerine çokça tanıklık ederdik. Yeter ki, orada her hafta görmeye alıştıkları –ebeveynlerinden daha fazla güvendikleri- bu abilerin sohbetlerinden –yeni gelmiş bir iki kasetle birlikte- bir şeyler kapabilsinler.

Şüphesiz bunlar içinde en karakteristik olanların başını, herkesin Blues Metin olarak tanıdığı biri çekiyordu. O da Eloy Hakan’dan gördüğü üzere kasetlerin üzerine cetvelle yazıyordu. Kaset üzeri hat sanatının Kadıköy şubesiydi Blues Metin.

***

Hemen evvelinde, 1989 yılında Beyazıt-Çınaraltı’nda plak satardı, Eloy Hakanla da orada tanışmıştı. Ahbaplık ilerleyince kadim dostunun Bakırköy’deki Eloy Cafe’sinde demir attı kısa bir süre. Orada yatıp kalkıyor, işlerin ucundan tutarak hakiki bir rock-kardeşliğinin altını ısıtıyorlardı. Gündüz paso Slayer, Metallica, Motörhead, Testament; bangır bangır dinliyor, akşam yorgunluklarını Eloy, Camel ve Stevie Ray Vaughan ile atıyorlardı.

Bir yıl sonra taşıdı tezgâhını, yedi yılını vereceği Akmar pasajının önüne. O vakitler bu işler -ahım şahım paraların döndüğü bir- ticaret uğruna yapılmıyordu ya da en azından hiç kimsenin ilk derdi para pul değildi. Arşiv genişletmek, çok sevdiği albümleri elde etmek için takas ve kendi zevkine uygun insanlarla tanışıp hoşbeş etmek.

Maaşını tekmil plağa yatırdığı vakiydi. Satmak için değil, arşivi için toplardı; bazen de takas için, ama yine arşivi için. 

Böyle adamlara sevmediği şeyleri “Öldür Allah” sattıramazsınız. Varsa yoksa Stevie Ray Vaughan, Johnny Winter, Muddy Waters, John Lee Hooker, Alvin Lee, Lynyrd Skynyrd, Allman Brothers Band, falan filan…

O da Apaçi Ayhan gibi müzik dinlerken kulağı gitara dikilenlerdendi. Apaçi ne kadar rock ve Kraut delisiyse, Metin o kadar blues-rakçıydı. 

Sekiz aylıkken geçirdiği çocuk felciydi, aksayan sağ ayağının nedeni. Kuvvetli olan manevi tarafını, modern yaşamla buluşturmuştu, insana duyduğu derin sevgi sayesinde.

Her hatırı sorulduğunda “Allaha Şükür” derdi, bu nedenle Blues Metin olan lakabının yanı sıra, bazen de Allaha Şükür Metin olarak hatırlanırdı.

***

1961 İstanbul doğumlu; çocukluğu Kasımpaşa’da geçmiş. Aile Trabzonlu. Maçka Endüstri Meslek Lisesi’nde okumuş, 1980 yılında Türkiye Denizcilik İşletmelerinde memuriyete başlamış.

Kasımpaşa’da kel alaka bir tesisatçının vitrininde bulmuş ilk plağını: Status Quo’nun 1977 tarihli double konser albümü “Live!”. İlk rock müzik beğenilerini şekillendiren albüm bu; sonra amatör düzeyi aşma fırsatı bulamayan gitar çalma merakına Eagles plakları, odasının en güzel duvarını süsleyen Sweet posteri eklenince yürüyüp gitmiş.

Ergen rakçılıktan olgun blues dinleyicisi olmaya uzanan yolda ise en önemli pay gitarcı Stevie Ray Vaughan’ın “In Step” albümü, bilhassa da albümdeki “Riviera Paradise” adlı uzun parça.

Bir akşam vakti, Kadıköy’de bir kafede otururken radyodaki haberlerden almıştı Stevie Ray Vaughan’ın bir helikopter kazasında öldüğü haberini. Birdenbire hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayınca, çay kahve içen semt sakinleri -bir akrabasını kaybettiğini zannederek- başına üşüşüp teselli etmişlerdi.

İşinin tamamı zevkti onun için; yeter ki kendi gibi düşünen dinleyen güzel insanlar bulsun karşısında. Zaten müziğin yanında ne futbol, ne sinema; hiçbir hobisi yoktu ki. Alkol desen 40 yılda bir, o da bir iki şişe bira ya da şarap. Fakat sigarayı sormayın, maalesef günde iki paket. Tesellisi sarma tütün olması.

***

Münasebetini halen sürdürdüğü müdavimleri arasında ne çok müzisyen vardı. Metin’in güvenilir zevkinden dolayı, çoğunun gitarcı olması tesadüf değildi.

Nev, (kendisine caz-rock-fusion sevdiren) Atmosfer Mustafa (Dönmez), Objektif Vecdi (Yücalan), gitarcı Burak Eren, Ol Smugglers Blues Band gitarcısı Özgür Ayabakan, gitar yapımcısı Alparslan Gerek, eğitmen Musa Bakır, ampli üreticisi Alper Gadiş ve Whisky’nin gitarcısı rahmetli Kamil Özaydın’ı her daim onunla hararetli bir müzik muhabbetine tutuşmuş görürdünüz.  

Henüz bıyıkları terlememiş Can Gox, Deden gitarcısı Burçak Daldal, Absence’den Ramazan Keskin, radyocu Okan Meriç, Diken’den Taylan Ayık ve Özgür Öztürk, “musti blues” lakablı Mustafa Arslan, Blues Mobile davulcusu Turgay Yıldızlı ve Duman’dan Batuhan Mutlugil; yeni çıkan albümler hakkında onun tavsiyesini almadan içleri rahat etmezdi.

Şehir dışından bile ziyaretçileri olurdu; Ankara’dan Boogie People gitarcısı Mehmet Ali Acet, gitarcı Boğaç İmir, gitarcı Sabri Ün, basçı Tümer Dalgakıran, ne vakit İstanbul’a gelseler, katiyen onu ezmez; ne yapıp edip bir çayını içer, kasetini alırlardı.

Nedeni niçini ortada: her tezgâh önüne ayak basanla kolay kolay bitmeyen, hatta hava kararıp Akmar kapanana kadar süren, hatta ertesi gün buluşma sözüyle biten muhabbetler kurardı Metin. Harabat ehliydi. Sesindeki sıcaklık, yüzündeki babacan ifade, üzerinden karşıya yansıyan ruhani titreşim ve duygusal derinlik, ona şifacı bir hüviyet kazandırıyordu, dertli gönüller karşısında. Evden mi kovuldun, ailenden azar mı işittin, okulda kavga mı ettin? Teselliyi bulacağın yer belli.   

***

Çalıştığı için sadece Cumartesi-Pazar takılabiliyordu. Doksanların ortasında O da dijital anafora kapılıp, plaklarını elden çıkaranlardandı. Tezgâhında sadece kaset ve CD vardı.

Kimse inkâr edemez; çok kaliteli kayıtlar yapardı, zira evinde sekiz adet cam kafa AKAI GX32 vardı, yani devrinin en kral kaset kaydedicileri. 

Tezgâh açtığı zamanların vazgeçilmez mesaisi Ankara yolculuklarıydı. Neredeyse her hafta Shades Süleyman’ın Tunalı Pasajındaki dükkânını tavaf eder; yeni çıkan albümlerle yetinmez, arada tişört, poster, müzik topluluklarına ait ipek bayrak, ne bulursa toplar getirirdi.

Vaktinin dolduğunu hissedince, tası tarağı sessizce topladı ve terk etti Akmar’ın kapısını. 2000 yılında (bir dönem Whiskey’nin yerinin de olduğu) Bulvar Çarşısında CD ve müzik aksesuarı satan bir dükkân açtı. Ancak iki yıl dayanabildi, ölü pasajın kuş uçmaz, kervan geçmez ıssızlığına.

Allaha Şükür Blues Metin şimdilerde nadir uğruyor, sayıları çok azalan eski dostlarını görmek maksadıyla; en güzel zamanlarını geçirdiği, anılarla yüklü bu pasaja. Ama Akmar tarihinin en sevimli simaları sergisindeki sağlam yerini halen koruyor.

 

Murat Beşer ([email protected])